
| Yiğit uzun bir ayrılıktan sonra atının üzerinde ve yorgun ve terli olarak sevdiğinin köyüne ulaşır.Sevgilisi ona sevgi gösterir, mahraması ile terini siler. Yiğit oğlan da sevdiğine bir övgü döşenir. Güzel mi oldu şimdi bu benim anlatışım ? Oysa aşık Karacaoğlan şöyle anlatıyor: Ağlama Sevdiğim Gül Dedi Bana “Seherden uğradım dostun köyüne Hoş geldin sevdiğim in dedi bana Tomurcuk memesin verdi ağzıma Yorgunsun sevdiğim em dedi bana Benim yârim gelişinden bellidir Ak elleri deste deste güllüdür İbrişim kuşaklı ince bellidir İnce bellerimi sar dedi bana Benim yârim bana yalan söylemez Söylerse de gıybetimi eylemez El yanında ikrarını söylemez Elleri uyut da gel dedi bana Mestine de deli gönül mestine Aşık olan gül gönderir dostuna Telli mahramasın attı üstüme Terlisin sevdiğim sil dedi bana Karac’oglan sırrın kime danışır Siyah zülfü mah yüzüne kıvrışır Ayrılanlar elbet bir gün kavuşur Ağlama sevdiğim gül dedi bana” (Karacaoğlan) Bir delikanlı, birkaç kişilik bir genç kız grubunu görüyor ve içlerinden birinin gururlu duruşu, endamı ve tavırlarıyla ötekilerden ayrıldığını fark ediyor. Birden gönlü akıyor o kıza doğru. Sanki yanındakiler, ona hizmet eder gibi. Siz olsanız bu görüntüyü hangi kelimelerle anlatırsınız? Karacaoğlan şöyle anlatıyor: “Uydurmuş kendine üç beş menendin Sanırsın Sadrazam tuğ ile gider.” İşte Türkçemiz’in gücü. “İlk akşamdan vardım kavil yerine O ne, baktım kömür gözlüm gelmedi Bilmem gaflet bastı yattı uyudu Bilmem o yar bize küstü gelmedi.” (Karacaoğlan) Hangi yüzyılda ya da hangi kentte olursa olsun (ister İstanbul, ister New York, ister Paris), sevgilisi randevuya gelmeyen genç âşığın yürek çarpıntıları ve kafasındaki sorular su gibi akıp giden bir dille anlatılıyor. Şiir devam ederken, umutsuzca bekleyen âşık, yürek paralayan bir yargıya ulaşıyor: “Benim mecbur olduğum fark etti Zalım garaz etti kaçtı gelmedi.” Nasıl usta bir psikoloji, nasıl büyük bir anlatımdır bu. “Mecbur olduğu” fark edilen bir tutkulu âşığın terk edilmesi, insan ilişkilerinin önemli gizlerinden birisi değil mi? Bence öyle. Aynı psikolojik durumu Sigmund Freud da yazabilirdi, Erich Fromm da. Ama onlar değil, 17. Yüzyılın başlarında yaşamış, Çukurova’da omuzuna asılı sazıyla diyar diyar dolaşan genç bir ozan yapıyor bu saptamayı. Gözleriniz yükseklerde olsun FPT Dr. Timur Sümer |
