
GAZ

By Jason L. RileyFollow
Aug. 2, 2022 6:31 pm ETSAVEPRINTTEXT
Former President Donald. J. Trump at the Trump National Golf Club in Bedminster, N.J., July 31.PHOTO: JUSTIN LANE/SHUTTERSTOCK
The Democratic Party has a more complicated relationship with Donald Trump than it likes to admit. It wants voters to remember the nonstop chaos of his administration, his Twitterrants, how he debased the presidency on Jan. 6 and won’t stop lying about the 2020 election results. Fair enough.
But Democrats also need voters to forget the success of the pre-pandemic economy and support efforts to reverse policies that abetted faster growth. The reality is that when Mr. Trump wasn’t embarrassing himself, he was advancing a more or less traditional Republican agenda of lower taxes and lighter regulations. The upshot was an acceleration in economic activity, higher labor-force participation rates and narrowing racial inequality.
“During Trump’s first three years in office, median household incomes grew, inequality diminished, and the poverty rate among Black people fell below 20% for the first time in post-World War II records,” the Journal reported in October 2020. “The unemployment rate among Black people went under 6% for the first time in records going back to 1972.” Minorities weren’t the only beneficiaries of this boomlet. Between 2017 and 2019, wages for the bottom 10% of earners grew at more than double the rate they did during President Obama’s second term.
This record is all the more impressive because it defied expectations. The growth of gross domestic product during Mr. Obama’s final year in office was only about half of what it had been a year earlier, which prompted no shortage of doom-and-gloom economic forecasts for the Trump presidency. Nevertheless, in 2017, 2018 and 2019, the unemployment rate came in below what the Federal Reserve had predicted, while GDP was higher than anticipated.
Democrats are loath to give Mr. Trump’s tax and regulatory agenda any credit for these outcomes, but the economy performed in the main just as administration officials and supply-side economic modeling predicted. Lower corporate tax rates were intended to reverse the downward trend in business investment, and following their implementation major companies announced wage hikes, bonuses and 401(k) match increases. In the two-year period after the 2017 tax reform passed, household incomes rose by more than they had in the previous eight years combined.
The reason this history is important is because Democrats, via the Inflation Reduction Act unveiled last week, want to raise the taxes that Mr. Trump cut. No matter what it’s called, the legislation is another tax and spending bonanza that will do little if anything to reduce inflation. But passage could discourage the kind of business investment we saw before Covid. And because corporate levies are borne mainly by employees, higher taxes on businesses can also lead to lower wages and less hiring.
The White House seems to be under the impression that Mr. Trump got the boot in 2020 because of his stewardship of the economy and that voters want his economic policies reversed. But the economy is one area where Mr. Trump consistently polled strongest, and he was elected in 2016 in large part because of the sluggish growth under Mr. Obama. As Mr. Obama’s vice president, Joe Biden rode shotgun through the slowest economic recovery since World War II—a recovery that finally kicked into gear after tax reforms opposed by most Democrats in Congress took effect.
Democrats are in a bind. With inflation at a 40-year high, violent crime rates spiraling upward, and a border situation that even has Democratic mayors of sanctuary cities complaining about too many illegal immigrants, the midterm elections could be significantly worse than they typically are for the party that controls the White House.
Not all of Mr. Trump’s economic policies are worth preserving. His trade war with China has been a bust. It didn’t reverse a U.S. decline in manufacturing, as the White House promised. Rather, it helped some manufacturers while hurting others, for a net loss overall. Yet instead of reducing tariffs on Chinese goods, which increase prices for U.S. consumers at a time when people are already feeling pinched, the Biden administration has decided to target tax cuts that can be shown empirically to have benefited the working class.
Whether the issue is crime, immigration or the economy, Democrats are putting progressivism ahead of pragmatism and believe that the defeat of Mr. Trump in 2020 gives them license to do so. But Mr. Trump lost his bid for a second term because the country grew tired of his behavior, which shouldn’t be confused with his economic and political agenda. It might take a midterm shellacking for the left to finally figure out why Joe Biden was elected.
Van YYÜ nasıl kuruldu!
Van YüzüncüYıl Üniversitesi (Van YYÜ) kuruluşunun 40. yılını kutluyor. 1982 yılındakurulan üniversitemizin kurulması için Vanlılar yoğun bir mücadele verdi. Bumücadelenin arka planında yaşanalar yazılmadı, pek de bilinmiyor. Üniversitemizinkuruluşunda en büyük pay sahibi Van Üniversitesi Kurma ve Yaşatma Derneği’dir. Dernek Başkanı Dr. Özçelik Okayer, yazılmayanları, konuşulmayanları, ilginç diyalogları,zorlu mücadeleyi, kırgınlıkları, memleketi Van’ı ve yaşamından kesitleri gazeteci İkramKALİ’ye anlattı.
Röportaj İkram KALİ/Van-İstanbul
Üniversite kuruluş mücadelesinden önce ailenizin hikâyesi ile röportajımıza başlamak istiyorum. Ailenizi anlatırmısınız?
Van’ın eski yerli ailelerinden Ulu Camii Baş İmamı büyük dedemden, yani babamın dedesinden dolayı soyadı kanunundan önce bize lakap olarak Mollaoğluları denilmiş. Büyük dedemin 8 oğluvarmış. Büyük dedem bir gün ailesini toplayarak artık Mollalık ile karnınız doymaz, toprağadönün demiş. Böylece o yıllarda köy statüsünde olan bugünkü İskele mahallesini ailemiz yurtedinmiş. Senelerce toprak ekip biçip hayvancılık yapmış babamın dedesi. Büyük dedem İskele koyu zenginlerinden Terzioğluları ailesinin evinde misafirlikte iken vefat etmiş. Rahmetli babam çok küçük yaşta anne ve babasını kaybedince dedesi Hacı Recep Efendi büyütmüş.
Babanız Van’ı, komşuluk ilişkilerini, yaşamından kesitleri sizlere paylaşır mıydı?
Babam Alı Rıza Okayer, 8 çocuk yetiştirmişti. Çocuklarının en kü.ük ferdi benim. Eski silahlar çakmaklı olduğundan babam çevresinde Çakmakçı Rıza Usta diye tanınırdı. Van Kalesi güneyindeki yakılıp yıkılarak harabeye dönen eski Van şehrinde Müslüman ailenin çocuğuolarak Ermeni ustasından silah yapım ve tamiri sanatının yanı sıra Ermeniceyi çok iyi anlayıpkonuşurmuş. Babam bu sanatla çoğunlukla İskele k.yünde Ermenilerin uğraştıklarını, ailemizin Ermenilerle iyi ilişkilerinin bu sayede iyi olduğunu, Ermenilerin kendi sanatlarını geneldeMüslümanlara pek öğretmediklerini anlatırdı. Babamın amcası Yakup Efendi de Ermenilerle Van Gölü’nde ortaklı taşımacılık, balıkçılık yaparak gemi işletirmiş.Babamın anlattığına göre komşuevdeki Ermeni mama annemi sabah kahvaltısına bazen davet edermiş. Babam İskele köyünden Zekâi Dağtekin’in babası Karakelleoğlu Zekeriya Dağtekin ile yakın arkadaşlardı.
Delikanlılık döneminde yakın arkadaşı Şıhkaralı (Gülsünler) Süleyman Solmaz (Süleyman Dayıeski Özel İdare Müdürlüğü Köy Hizmetleri Şefi, folklorcu ve iyi ata binen rahmetli MustafaSolmaz ve Osman Solmaz’ın babaları, Van Orta Ölçekli Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi BaşkanıFahri Solmaz’ın dedesi) ile Ermeni düğününe gitmişler. Ermeni gençler çok şarap içtiklerindensarhoş olup bizim çayırda düşüp uyuya kaldıklarından söz ederdi. Rahmetli AliYarımbatman’nın babası Kazım Usta ile Polatoğlu Sobacı Memiş Usta babamın meslekarkadaşlarıydı. Babam faytonculuk yapan Kâhya Mehmet ile birlikte bir süre faytonculuk dayapmıştı.1915’de Vanlıların büyük çoğunluğu katledildi, hayatta kalanlar ise canlarını kurtarmaküzere Diyarbakır’dan İstanbul’a, Adana’dan Trabzon’a yurdun dört bir yanına göç etmekzorunda kaldı. Sizin aileniz de muhacir olmuşmu?
1915 Ermeni isyanı ve Rus işgalinde Vanlı Müslüman aileler kadın, çocuk, yaşlı canlarınıkurtarmak için aç susuz yollara düşerek muhacir olmuş. Bizler trajik muhacirlik hikâyeleriylebüyüdük. 1915 Ermeni isyanının yıkım ve acı olaylarının yakın tanığı babam, 18 yaşındaymış.
Taşnak çeteleri .ncülüğünde başlayan Ermeni isyanı sırasında babam Ermenice bilmesisayesinde katliamdan kaçmaya muvaffak olmuş, yoksa Ermeni çeteler babamı da öldüreceklermiş. Hâlbuki isyan ve işgal öncesi Ermenilerin Türklerle münasebetleri gayetiyiymiş, hatta dostluk ve komşulukları varmış. İngiliz, Rus ve diğer gü.lerin kışkırtması sonucudevlet kurma hayaline kapılan Ermenilerin ayaklanması ile Van’da acı günler yaşanmış. Babam7 sene meslek öğrenmek için usta yanına giderek kalfa olmuş. Öğrendiği meslek kolunda altınbilezik olduğundan her zaman her yerde ekmeğini kazanmış. Ailemiz Urfa’ya göç etmiş, 8 yıl
Urfa’da, Van’a d.nüşte 1 yıla yakın Diyarbakır da kalmışlar. Ağabeyim Mevlüt Okayer 1919’daDiyarbakır’da muhacir çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Genelde Güney Doğu vilayetlerinde
yaşayanlarda sinek tarafından cilde yerleşen bir parazitin oluşturduğu yaranın izi görülür. Abimin yüzünde Diyarbakırlılara has şark çıbanı denilen bu iz vardı. Bu yara bir anlamda muhacirliğin iziydi.
Benim de ilkokulu okuduğum İn.nü İlkokulu’nda öğretmen olan merhum Mevlüt Okayer Hoca ilgili neler söylemek istersiniz?
Büyük abim Halk Eğitim Müdürü Mevlüt Okayer, iki ablam ilkokul öğretmeni, bir abim lise mezunudur. Abim Van Merkez Orta Okulu ( İn.nü İlkokulu’nun yerinde)’nu bitirdikten sonra 4 yıl Erzurum Darülmuallimin’den (Lise, aynı zamanda bir öğretmen okulu) 1939- 1940 yılında mezun olmuş. Gezici başöğretmen olarak devletin verdiği at ile Van’da köyleri dolaşmış. VanMilli Eğitim Müdürü ile köylerden kız çocuklarını toplayarak okumalarına sağlamış. Daha sonra Başkale’de öğretmenliğe devam etmiş. Prof. Dr. İlhan Atilla Dicle’nin dayısı avukat rahmetli Hüsnü Ayhan’ın Başkale’de öğretmenliğini yapmış. Avukat Hüsnü Bey ile çok güzel bir röportaj yapmıştım. Hüsnü Bey, öğretmeni MevlütHocanın yönlendirici ve destekleyici etkisinden söz ederek eğitim hayatına katkısını anlatmıştı.
Mevlüt Hoca nasıl bir öğretmendi?
Mevlüt Hoca, Hüsnü Bey’in zeki ve çalışkanlığını daha ilkokul çağında keşfederek babası SabriAyhan’ı ikna ve teşvik ederek eğitimine devamını sağlayarak çok başarılı avukat olmasınaneden olmuştu. Ayrıca gezici başöğretmen olarak Şüşanıs ( Kevenli) k.yünden Van MilletvekiliOsman Güla.ar’ın büyük babası Molla Marif’in oğlu Mehmet Güla.ar’ı eğitmen yaptırmıştır. Meşgeldek ( Gölkaşı) k.yünden eğitmen Sait de onun eseridir. Başkale’den sonra Erciş
Çelebibağ ve İskele k.yünde öğretmenliğin ardından 1961 yılında İskele Yatılı Bölge Okulumüdürlüğü yapmıştı. Van Halk Eğitim Müdürlüğü ve emeklilik dönemi onun neşesi, ilgisi kendinevi şahsına münhasır dönemiydi. O dönemlerde Vanlıların lakaplarını içeren folklorik çalışmayürüttü. Mevlüt Abimin büyük oğlu Kurtcebe Okayer, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi mezunuydu. Ankara Emniyet Sarayı’nda apandisitin patlaması sonucu 1979 kaybettik. Bir diğer oğlu Mehmet Kankılıç Okayer, emekli hâkimdir. Kızı Asuman emekli tarih öğretmeni, torunu didoktorudur.
Dr. Özçelik Okayer kimdir? Kendinizden söz eder misiniz?
1944 yıllında Sıhke Caddesi’nde evimizin yakınında bulunan kerpiç iki katlı ( Bugünkü 100. Yıl Pasajı’nın yeri) Van Doğum Evi’nde doğmuşum. Kerpiç bina eşraftan rahmetli Hüsnü Y.rükKonağı’nın ekiydi. İlk, orta ve lise tahsilimi Van’da okudum.1962 yıllında Atatürk Lisesi’nden mezun oldum. İn.nü İlkokulu’nda; Akın Kuralkan, Tümer Okay, Mustafa İlgün, ortaokulda; Galip Duruk, Atatürk Lisesi’nde; Zekâi Taşoğlu, Oktay Türkoğlu, Aydın Perihanoğlu arkadaşlarımdı.
Bitişik komşumuz Burhan Büyükbaş benim gibi doktor, karşı komşumuz akrabam Adal Okay avukat oldu.
Öğrencilik yıllarınızda hayalinizde ne olmak istiyordunuz? Yüksek.ğrenime hangi üniversitede devam ettiniz?
Doktor olmak istiyordum. Kader yolumu Ankara Hacettepe Üniversitesi’nde Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın kurduğu Tıp Merkezi Sağlık Bilimleri Yüksek Okulu Tıbbı Teknoloji bölümüne götürdü. Bu durum beni üzmedi, bilakis yoğun İngilizce öğrenmeme vesile oldu. Aynı okul ertesi sene Tıp Fakültesi oldu. Sınava girerek Tıp tahsiline başladım. Bir sene hazırlıktan sonra 1970 yılında mezun oldum. Aynı yıl haziran ayında sınavı kazanarak iç hastalıkları (dâhiliye) dalında ihtisasımı tamamladım. 1974 Eylül ayında Sağlık Bakanlığına gittim. Zat İşleri Müdürü Kerküklü Hicran G.züm’e dilekçemi verdim. Evladım biraz önce Dr. Mehmet Ali Mızrak’ın tayinini yaptım.
Erciş münhal hemen Erciş’e tayinini yapayım dedi. Ben de Vanlı hemşerilerime hizmet sözümvar. O zaman gider muayenehane açarım dedim. .ünkü Hacettepe de çalıştığım yıllarda yardım isteyen Vanlı hemşehrilerime seve seve rehberlik etmek bana zevk ve mutluluk veriyordu. Van Devlet Hastanesi’nde kadro olmadığından Van Verem Savaş Başkanlığına atamam yapıldı. Vanlı hayırseverlerin başında gelen Ezberciler ailesinin Kazım Karabekir/Maraş Caddesi’nin köşe başında bulunan ( Ezberciler İş Merkezinin yeri) eski kerpiç evinde özel muayenehane açtım.1975 yılında kısa devre yedek subaylık yükümlülüğümü AnkaraEtimesgut Zırhlı Birlikler Okulu’nda yaptım. Van’dan doktor, eczacı ve dış tabibi arkadaşlarla aynı birlikteydik. Eğitim bir ay sürdü. Bir sabah komutan bizi askeri gazinoda toplayarak “Size hastanelerimizde ihtiyacımız var” dedi. Kurada Van’ı çektim. İskele Caddesi üzerinde hizmetveren Van Asker Hastanesi’nde 3 ay kısa dönem Tabip Asteğmen olarak askerlik görevimi tamamlayarak terhis oldum. Askerlikten sonra kadro açılınca 1940’lı yıllarda Ercişlihemşehrimiz Op. Dr. Kemal Tuğcu, sonrasında sırayla Op. Dr. Enver Atmanoğlu, Dr. AhmetUras, Op. Dr. Ertuğrul Yeğınaltay’ın başhekimlik yaptığı Van Devlet Hastanesi’nde uzman hekimolarak göreve başladım.1977 yılında Dr. Ertuğrul Yeğınaltay istifa ederek Adalet Partisi’nden
Van Milletvekili adayı adayı olması üzerine hemşehrilerimin arzusu, rahmetli Ferit Melen’intercihi ile başhekimlik görevine atandım. Mayıs 1979’a kadar bu göreve devam ettim.Mustafa Kemal Atatürk, Modern Van ve Van’da Üniversite Projesi’nin hayata geçirilmesi için talimat veriyor. Atatürk’ün .lümü sonrası proje gerçekleşmiyor maalesef. Proje içi
neler söylemek istersiniz?
Tarihsel, bölgesel ve stratejik konumu nedeniyle Van’a çok özel bir önem veren, genç Türkiye
Cumhuriyeti’nin tüm bölgeleriyle eş zamanlı kalkınmasını isteooyen Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün Van ile ilgili düşünceleri ve hayali çok farklıydı. Ulu Önder, daha 1927 yıllında
zamanın Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necatı Bey’e gü.lü ve muasır medeniyetlere Türkiye’yiooo
taşıyacak olan üniversitelere yönelik düşüncelerini ve bu bağlamda Van için .ng.rdüğü Modern
Van ve Van’da Üniversite Projesi’ni açıklıyor. Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey’i
incelemeler yapmak üzere Van’a göndererek şu talimatı veriyor:
“ İstanbul Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) halen Avrupa’ya göre bilimsel gerçeklerden
uzak bir medrese kimliği taşımaktadır o nedenle üniversiteye d.nüştürülecek. Ankara’da
bir iki okul üniversiteye d.nüştürülecek. ..üncü üniversite Van G.lü havzasında
ilkokulları, yatılı bölge okulları, lise ve üniversitesi, kültür merkezleri opera, sinema
salonları, tiyatroları ve spor merkezleriyle Van üniversite şehrine d.nüştürülmelidir.
Zaten Van eski kültür merkezimizdi. Bunun için en az 15 yıl bir süreye ihtiyacımız var.
Hazırlıklara başla…” Talimat üzerine Bakan Mustafa Necati Bey, Van’a gelerek yaptığı
incelemeler yapıyor. Üniversite kurulmasının gerekli olduğunu g.rüyor.
Modern Van ve Van’da Üniversite Projesi ile ilgilenen ilk Milli Eğitim Bakanı Mustafa
Necati Bey kimdir?
Mustafa Necati Bey’in babası aslen Malatya Darendeli, annesi Maraş Elbistanlı’dır. Babasının
Kadılık görevi nedeniyle Mustafa Necat Bey İzmir’de dünyaya gelmiş. Lise eğitimi sonrası
Hukuk Mektebini bitirerek, avukat olmuş. İzmir’de millî mücadeleyi başlatan Kuvayı Milliye’ye
katılmış. Mustafa Necati Bey, Van incelemesinden bir yıl sonra 1928 yılında, öğretmen Ferit
Nuri (Kuran) Bey’i Van’a göndererek mevcut ortaokulu liseye d.nüştürerek, kurulması
tasarlanan üniversitenin çekirdeğini oluşturmasını isteyen çalışkan devlet adamıdır.
Van’a gelen öğretmen Ferit Nuri Kuran Bey hakkında bir bilginiz var mı?
Mustafa Necati Bey’in üniversitenin temelini oluşturmak üzere Van’a göndereceği öğretmen
sıradan biri olmamalıydı. Nitekim gönderilecek öğretmen için yarışma açılarak ilan veriliyor.
İlanda birinci olan öğretmene 100 TL mük.fat verileceği belirtiliyor. Katılanlar içinde Kabataş
Lisesi matematik öğretmeni Ferit Nuri Kuran birinci seçiliyor. Ferit Nuri Kuran daha 14 yaşında
Atatürk’ün çini mürekkebiyle portresini çizen, eski yazıyla İstiklal Marşı’nı yazan başarısı ve
vatansever y.nüyle dikkatleri çeken özelliğe sahip öğrencidir. Ferit Nuri Kuran Hocamı Etiler’de
evinde ziyaret ettim, ama elini .ptürtmeyerek, “Otur doktor evladım. Vanlılar hoş gelmişsen,
başım g.züm üstüne gelmişsen derler. Sende hoş gelmişsin başım g.züm üstüne
gelmişsin. Seni ve İzzet Sarımurat’ı alnınızdan öperim. Sizler Mustafa Kemal Atatürk’ün
ruhunu şad ettiniz, onun arzu ettiği üniversitenin kuruluşunu gerçekleştirdiniz.” Dedi.
Atatürk’ün TBMM’de gündeme getirdiği Modern Van ve Van’da Üniversite Projesi
gerçekleşmiş olsaydı bugün Van, nasıl bir şehir g.rünümü kazanırdı?
Van’a çok özel bir önem veren ve Van projesini yakından takip eden Atatürk, 1 Kasım 1937’de,
TBMM açış nutkunda, ‘Doğu Bölgesi için Van G.lü Sahillerinin en güzel bir yerinde
ilkokulu ve nihayet üniversitesi ile modern bir kültür şehri oluşturmak yolunda şimdiden
faaliyete geçilmelidir.’ Talimatı veriyor. Bu kez dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ı
arazi tespiti için Van’a gönderiyor.Atatürk, 1938 yılı kasım başında TBMM açış nutkunda ise,“
İstanbul Üniversitesi’nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Şark
Üniversitesi’nin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dairesinde, Van G.lü
civarında kurulması hızla ve önemle devam etmektedir’ diyor. Atatürk, ülkenin gelişip
kalkınmasını Doğu Anadolu Bölgesi ve Van’ın kaderiyle birlikte düşünüyor. Ancak .mrü vefa
etmiyor. Sizin kaleme aldığınız “ Atatürk’ün .lümü Van’ı nasıl etkiledi?” başlıklı makalede
belirttiğiniz gibi Atatürk’ün vefatı ile Modern Van ve Van’da Üniversite Projesi sahipsiz kalıyor.
Proje bir şekilde engellenince Van’ın parlak geleceğinin yolu kesiliyor. Proje gerçekleşmiş
olsaydı her alanda gelişmiş, kalkınmış, bilim, kültür ve sanat kenti Van’dan ve ünü ve başarısı
yurt dışına taşan Vanlı isimlerden söz etmiş olacaktık.
Van’a üniversitesi kurma mücadelesine ne zaman ve nasıl katıldınız?
Eski Van Belediye Başkanı rahmetli Tayyar Dabbağoğlu 1968 yılında Van Üniversitesi
Kurma ve Yaşatma Derneği kurmuştu. Tayyar Bey’in girişimleri sonucu Erzurum Atatürk
Üniversitesi Rekt.rü Kemal Bıyıkoğlu, Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne bağlı Van Fen Edebiyat
Fakültesi kurulması kararı almıştı. Kararı o zaman milletvekilimiz olan, Van’da büyük hizmetleri,
eserleri bulunan rahmetli Ferit Melen kararname ile TBMM’den geçirmişti. 1977 yılı kasım
ayında Van Belediye Başkanı Tayyar Dabbağoğlu talihsiz bir kaza sonucu evinin çatısından
düştü ve uçakla Ankara’ya kaldırıldı. O zaman Van Devlet Hastanesi başhekimiydim. Aynı
uçakla eşi Dr. Süheyla Hanım ile birlikte Ankara’ya g.türdük. Ancak Vanlı hemşehrimiz beyin
cerrahı Prof. Dr. Hızır Alp ve ekibinin tüm müdahalelerine rağmen kurtarılamayarak vefat
etti. Entelektüel kişiliği olan Tayyar Bey, vizyon sahibi, çok cesur, çalışkan, dürüst, hayalleri ve
projeleri olan eşişiz belediye başkanıydı ama erken kaybettik. .lümü Van için çok büyük kayıp
oldu. 1978 Senesi Temmuz ayında Van Belediyesi İktisat Şefi, 2 Nisan kurtuluş günlerinde Van
Valisi Haydar Bey’i at üzerinde temsil eden rahmetli Mustafa Dervişoğlu, çocukluğumdan beni
tanırdı. Steyr marka bisikletini bizim hana bırakır, bende ondan gizli İn.nü İlkokulu bahçesinde
turlardım. Bisiklete sürmeyi düşe kalka öyle öğrendim. Neyse. Mustafa Bey derneğin genel
sekreteri ve muhasebecisiymiş. Bir gün öğleden sonra gelerek dedi ki “Derneğin yıllık
kongresi yapılması gerekiyor, yapılamaması durumunda dernek münfesih olacak. Vali
Bey ile aran iyidir. Derneğin Ziraat Bankası’nda 21 bin lira parası var, konuş genel kurul
yapalım kapanmasını önleyelim.” Sorumluluk almaya hazırım yanıtı vererek mücadeleye
katıldım. Ertesi gün Vali Doğan Pazarcıklı ’ya giderek derneğin durumunu, Van için önemini
anlattım. Vali Bey, ilgi göstererek destek olacağını söyledi. Hemen Nail Başıbüyük’ün sahibi,
Servet Mehterbaşı’nın yazı işleri müdürü olduğu ilkeli ve saygın gazetecilik yapan İkinisan
Gazetesi’nde olağan genel kurul ilanı verdik. 1978’de Van eşrafının katılımıyla genel kurul
yaptık. Rahmetli ağabeyim Öğretmen Mevlüt Okayer, Sanat Okulu Müdürü Vasfi Leventoğlu,
Eczacı Übeydullah Müftüoğlu, Eczacı Aydın Perihan, İş ve İşçi Bulma Kurumu Başkanı Özdemir
Zırhlıoğlu, Diş Tabibi Saadettin Özok, Diş Tabibi Özger Yalım, İş Adamı Oğuz
Hacırüstemoğlu’ndan oluşan yönetim kurulunda başkan seçildim. Özdemir Zırhloğlu’nu
1979’da trafik kazasında kaybettik. Aynı yıl Ubeydullah Arvas İstanbul’a yerleşti. Yönetim
kuruluna banka müdürü Atilla Sönmez, eczacı Ahmet Besalet Bilgin ilave oldu.
Üniversitenin kurulması için ilk olarak nasıl bir adım atınız?
Randevu alarak pazartesi günü Vali Bey’e ziyarete gittim. ‘Sayın valim kâğıt üzerinde Atatürk
Üniversitesi’ne bağlı Fen Edebiyat Fakültesi var ama ortada fakülte, öğrenci ve eğitim
yok. Erzurum Atatürk Üniversitesi Rekt.rü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’a g.rüşerek
fakültenin açılması için çalışma başlatmasını söyler misiniz’ dedim. Çevresinin
bilgilendirmediği Vali Bey’in bu ayrıntılardan haberi yoktu. Bana ‘Telsiz odasına çık sen
rektörle konuş bu daha münasip olur’ dedi. Çıktım telsizci beni Rektör Hurşit Ertuğrul’a
bağladı. ‘Sayın rekt.rüm Van halkı Fakülte’nin eğitime başlamasını arzu ediyor’ dedim.
Aradan bir süre geçti. 4 aralık 1978’ de Prof. Dr. Ahmet Türker Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı
olarak atandı. Dekan Bey’i ve Edremitli Diş Dr. Seyfettin Baydaş’ı alarak daha önce arkeolog
olarak İstanbul Üniversitesi Van Tarih Araştırma Merkezinde çalışmış, Çavuştepe kazılarında
bulunmuş, babası Van’da Muhasebe Müdürlüğü yapmış olan Trabzon Sürmeneli bir ailenin
çocuğu olan Vali Doğan Pazarcıklı’yı Çimento Fabrikası sosyal tesislerinde düzenlediğimiz
yemeğe davet ettim. Yemekteki sohbetimizde üniversite kurulması için vereceğimiz mücadeleyi
g.rüştük.
Vanlılar arasında toplumsal bilinç ve dayanışma oluşturmak için neler yaptınız? Halka
gittiniz mi?
Vanlılar siyasi nedenlerle üniversite hakkının ellerinden alındığını iyi biliyordu. 1978 ağustos
ayında derneği aldık. Mücadeleye başladığımız günden itibaren yönetim kurulumuzla beraber
kapı kapı gezerek halka gittik. Cumhuriyet Caddesi, çarşı esnafı, sebze hali, kasap esnafı,
toptancı hali esnafı ve kabzımalları ziyaret ettik. Ziyaretlerimizde üniversitenin Van’ın
gelişmesine, aydınlanmasına, geleceğine, insanımıza, gençlere nihayetinde bölgemize
sağlayacağı faydaları anlattık. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Van Projesi’nin hedefi
buydu dedik. Üniversitenin Van Projesi’nin yüksek eğitim kurumu olduğunu söyledik. Bunlarla
yetinmedik. Öğretmenlerimize, eğitim camiamıza, halkın tüm kesimlerine hatta köylere giderek
yurttaşlarımıza üniversite kurulmasıyla ilgili bilgilendirici paylaşımlarda bulunduk. .ünkü
Vanlıların içinde bulunmadığı, desteklemediği bir mücadelenin başarıya ulaşmasının mümkün
olamayacağını biliyorduk.
Üniversite kurulmasını isteyen Vanlılardan beklediğiniz destek geldi mi?
Van halkı bizim samimi çabalarımıza inanarak g.nül ve omuz verdi. Vanlılar üniversite
kurulması için kenetlenerek seslerini yükseltmeye başladı. Birçok konuda Sanat Okulu Müdürü
Vasfi Levendoğlu, Beden Terbiyesi Müdürü ve Kızılay Başkanı Saffet Demiroğlu,
Şengençlerspor Kulübü Başkanı Van Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Nevzat
Amiklioğlu, Şoförler ve Otomobilciler Odası ve eski Van Belediye Başkanı Burhanettin Türkoğlu,
TRT Van Radyosu Şefi Celil Akan destek verdi. En büyük katkıyı gideceğimiz adresleri ve etkili
kişileri söyleyen rahmetli ağabeyim emekli öğretmen Mevlüt Okayer sağladı.
ValiDoğan Pazarcıklı’nın desteği devam etti mi?
1979 yılı sonunda eğitim konularında uyumlu olarak çalıştığımız, Van’da Türk Eğitim Derneği
Koleji (TED) açılması konusunda ve üniversite mücadelemize destek veren valimiz Doğan
Pazarcıklı merkeze alındı, Yurdanur Uğur atandı. Dernek olarak ziyaret ettik. Çok sıcak ve
samimi davrandı. Ancak bizi adeta şoke eden, hepimizde hayal kırkılığı yaratarak enerjimizi
düşüren çok ilginç bir ifade kullanarak: “ Kardeşim ne uğraşıyorsunuz, Van’a üniversite
kurulursa anarşi gelir!” dedi. Cumhuriyet valisinden beklenmeyen bu yaklaşım arkadaşlarımız
arasında üzüntü yaratarak canımızı sıktı.
Vali Bey’in olumsuz yaklaşımı üzerine dernek çalışmalarına ara vererek mücadelenizi
noktaladınız mı?
Tabi ki hayır. Aksine daha hırslandık. Vali Bey’in tavrı bizleri etkiledi ama mücadelemizden geri
adım atmadık, inandığımız yoldan geri dönmedik. Bu mücadele Van’ın, Vanlıların onur
meselesidir dedik, çalışmalarımıza devam ettik.
Üniversite kurma mücadelenizde daha sonra nasıl bir gelişme oldu?
Tepebaşı Mahallesi’nde bulunan İn.nü İlkokulu’nun bir kısmı Fen Edebiyat Fakültesi için
dekanlık, Hüsrev Paşa İlkokulu yanında Kebapçı Kemal Karakuş’un bir kaç dairesi dekan ve
genel sekreter lojmanı olarak tahsis edilmişti. 11 eylül günü Van Kalkınma Vakfı Başkanı Prof.
Dr. Ahmet Akyürek Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde işi olduğunu ( tohumluk
buğday alacak), bana sende gel yol arkadaşı olursun dedi. Bende çok iyi olur, başta Atatürk
Üniversitesi Rekt.rü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul ve yakın dostum, Van Fen Edebiyat Fakültesi
Sekreteri, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin idari kuruluş, kampüs arazisi istimlak çalışmalarında
büyük emekleri olan Lütfü Sezen’in dayısı Pof. Dr. Zeki Başar Hocamızı g.rüşürüm dedim.
Ayrıca seneye ÖSYM sınavına Van’da ki Fen Edebiyat Fakültesi’ne öğrenci alınması için
istekte bulunurum diye düşündüm. Sabah Van Kalkınma Vakfı’nın Land Rover aracı ile erken
yola çıktık. Erciş yolunda rahmetli Kemal Kurdoğlu’nun petrolünü az geçince durduk. Tarladan
gelen biri bayan iki İngiliz arabaya bindi. Türk.eyi çok güzel konuşuyorlardı. Bu kadar güzel
Türk.eyi nasıl öğrendiniz dedim. Londra’da lisan kursu aldıklarını söylediler. Yaşları 35’i
geçmemiş olan bayan ve erkek İngiliz beni adeta sorgulamaya başladı:
“ Sen Kürt müsün yoksa Türk mü?” Bende “Sizi ne ilgilendirir. Ben Türküm. Bakın biz
İngiltere’ye gelip İrlanda meselesini karıştırdık mı? Sizin amacınız nedir? Bir asır önce
Ermeni komşularımızı kışkırtarak tahrik ettiniz. Hem onların hem de Müslüman ahalinin
geleceğini mahvettiniz. Şimdi farklı bir senaryo uygulama peşinde olduğunuzu biliyoruz.
Ama bu topraklarda böl parçala yönet planınızda, kardeşi kardeşe kırdırma amacınızda
asla başarılı olamayacaksınız. Kürt Türk kardeştir” dedim. İki İngiliz Erciş’te arabadan inip
ayrıldı. Bizde yolumuza devam ederek Erzurum’a vardık. Öğleden sonra üniversiteye gittik önce
Rektör Hurşit Ertuğrul’u ziyaret ettim. 1980-1981 yılı için Van Fen Edebiyat Fakültesi’ne
öğrenci alınacağının s.zünü aldım. Zeki Başar Hocamla dostane g.rüşme yaptım. Ziyaretler
bitmiş Ahmet Akyürek de tohumluk buğday almıştı. 12 eylül günü sabah erken saate Van’a
doğru yola çıktık. Horasan’ı geçtik, iyice karanlık ..ktü. Tahir Dağı sonrası Jandarmalar
durdurdu. Bir tuhaflık vardı ama epey bekletildik. Hiç bir izahat verilmedi. Eleşkirt’i geçtik Ağrı
Hamur Deresi, Tutak, Patnos her yerde bir süre alıkonulduk. Derken Erciş, nihayet Van
Karayolları Bölge Müdürlüğü kavşağında tankları g.rünce Askeri Darbe olduğunu anladık. O
zaman cep telefonu, internet falan yoktu. Gece saat 24’ü geçiyordu. Eve varıp televizyon
açtığımda Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, “İç Hizmet Kanununun verdiği
Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve
komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine
bütünüyle el koymuştur” açıklaması yapıyordu.
Kenan Evren ilk yurt gezisini Van’a düzenlemişti. Evren ile g.rüşerek üniversite talebinizi
iletme olanağı buldunuz mu?
İhtilalin ilk haftasında Kenan Evren ilk yurt içi gezisini Van’a yaptı. Van’a Üniversite Kurma ve
Yaşatma Derneği olarak Vanlıların üniversite isteğini yansıtan bir kaç döviz hazırladık. Kenan
Evren, vilayet .nünde halka seslenirken dernek üyesi arkadaşlarımız dövizleri kaldırarak
Evren’in görmesini sağladılar. Kenan Paşa dövizleri g.rünce umut veren açıklamalar yaptı.
Sesimizi bu şekilde duyurduk.
Evren’in olumlu açıklamaları üzerine umutlandınız mı?
Doğrusu umutlandık. Ama daha sonra Kenan Evren’in talimatı ile yeni üniversiteler kurulması
kararı alındı. Milliyet Gazetesi’nde yer alan haberde YÖK taslağı ile birlikte İstanbul’da Marmara
ve Mimar Sinan, İzmir’de Dokuz Eylül, Antalya’da Akdeniz, Ankara’da Gazi, Eskişehir’de
Anadolu Üniversitesi’ne ilaveten ikinci üniversite olarak Osman Gazi Üniversitesi kurulacağı
belirtildi. Bu üniversiteler arasında Van’ı görmeyince çok üzüldük. Karar Van’da burukluk
yarattı.
Gelişme üzerine nasıl bir yol izlemeye başladınız?
Kenan Paşa’nın Van ve Hakkâri ziyaretinden kısa süre sonra derneğimizin üyesi eczacı
Ubeydullah Arvas arkadaşımdı. Babası Hac farizasını yaparken vefat etti. Bu vesile ile Van
Müftüsü merhum Öner Azmi Sarımurat Bey’in oğlu, Van’ın asil evladı, cennet mekân, ruhu şad
olsun, eski emekli Albay İzzetin Sarımurat’ın eniştesi Şeyh Taha Arvas’ın taziyesi için Van’a
geldi. Taziye Çatak ilçesindeydi. Mahalle arkadaşı ağabeyim Mevlüt Okayer, İzzetin
Sarımurat’ın Kenan Evren ile sınıf arkadaşı ve samimi olduklarını daha önce anlatmıştı. İzzettin
Sarımurat, Zeynel Abidin Hoca’nın biraderi, Dr. Saadetin Sarımurat ve terzi Muhittin
Sarımurat’ın abisiydi. İki kız kardeşlerinden biri Hacı Bilal Güldal, diğeri Hacı Davut Ezberci ile
evliydi. Molla İbrahim Sarımurat’ın da amcasıydı. Taziyede İzzetin Sarımuratoğlu ile sohbet
ederek dernek olarak amacımızın Van’a üniversite kazandırmak olduğunu söyledim. Onun
üniversite konusunda benden daha ateşli, daha istekli ve kararlı olduğunu g.rdüm. İzzettin
Sarımurat, 1928 senesinde Ulu Önder Atatürk’ün direktifleriyle Van’a gelen,1929 ocak ayında
apandisten vefat eden Mustafa Necati Bey’in özel olarak seçerek gönderdiği Kabataş Lisesi fen
dersleri öğretmeni Ferit Nuri Kuran Bey’in talebesiydi. Bana “İşte ev telefonum, ev adresim:
Esentepe Emekli Subay Evleri, Bina 10, No 4 numaralı dairede oturuyorum. Ankara’ya
gelmeye karar verdiğinde beni birkaç gün evvel ara. Söz veriyorum seni Devlet
Başkanımız Kenan Evren Paşaya g.türeceğim. Van’a üniversite kurma
çabanızda yanınızda olacağım, her türlü desteği sağlayacağım. Van için hayati
meseledir” dedi. Bu sözleriyle İzzettin Sarımurat heyecanımıza heyecan, gücümüze gü.
katmıştı. Güzel gelişmeyi dernek yönetim kurulumuzla paylaştım.
İzzettin Sarımurat ile Kenan Evren arasında nasıl bir diyalog vardı?
İzzettin Sarımurat sınıf arkadaşı olması nedeniyle Kenan Evren ile Genel Kurmay Başkanlığı
zamanında ve daha önceleri devamlı diyalogları olmuş. 1938 Harp Okulu Mezunu
olduklarından her yıl mutlaka bir araya gelirlermiş. Bir gün İzzettin Sarımurat, Kenan Evren’i
ziyaret ediyor. G.rüşme sonrası Evren, Kurmay Albay Çevik Bir’i çağırarak ” Çevik, İzzettin
Sarımurat albayım benim çok sevdiğim sınıf arkadaşımdır. Ben olmadığımda bir sorunu,
isteği olursa mutlaka ilgilen ve yerine getir. Ayrıca sağlık sorunu olursa Gülhane
komutanına benim adıma telefon aç”” talimatı veriyor. Bu denli yakınlık vardı.
Üniversitenin kuruluş mücadelesi sürecinde ilginç olaylarla karşılaştınız mı?
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı tarafından 1981 Anayasası yapıldı.
Referandumdan sonra Kenan Evren 7. Cumhurbaşkanı seçildi. Vanlı hemşehrimiz eski
emniyet müdürlerinden rahmetli Baki Müftüoğlu’nun abisi Avni Müftüoğlu Emniyet Genel
Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı yapmıştı. Polis Enstitüsü mezunu Hukuk Fakültesi ve
Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmişlerdi, Avni Müftüoğlu Van’dan Danışma Meclisi üyeliğine
seçilmişti. 23 Mart 1981 yılında g.rüştüğümüzde daha Danışma Meclisi oluşmamıştı. 1981 yılı
Atatürk’ün 100. Yılı idi. 1980 – 1981 yılları arasında Van Valisi Nazmi İyibil’di. İl çapında bir
organizasyon komitesi kuruldu. Vali Muavini Selami Bey, İl Kültür Müdiresi Sevil Demirkıran,
Kız Enstitüsü Müdiresi Serpil Çilingiroğlu komitede yer aldı. Başbakan Bülent Ulusu
Hükümetinde aynı zamanda yurt çapında 100.Yıl Kutlama Komitesi Başkanı Devlet Bakanı
Mehmet .zgüneş’ti. Kültür Bakanı Mustafa Cihat Baban’ın müsteşarı emekli Vanlı Korgeneral
Kemal Gökçe paşaydı. Kemal Gökçe Van Ticaret Sanayi Odası Meclis Başkanı, Van’ın k.klü
spor kulüplerinden Şençençlerspor Kulübü Başkanı Nevzat Amiklioğlu’nun dayısıydı. 4 Ocak
pazar günü Van Üniversitesi Kurma ve Yaşatma Derneği Genel Kurulu yapıldı. Vali Nazmi
İyibil, 21. Seyyar Jandarma Tugay Komutanı Tuğgeneral İsmail Selen de genel kurula katıldı.
Açılış konuşmamda Atatürk’ün doğumunun 100. yılında Van üniversitesinin kurulması
gerektiğini dile getirdim. Bu isteğimizi kongre kararına d.nüştürdük. Vali Bey bana Özçelik Bey,
Devlet Başkanı Kenan Evren’e kongrede alınan kararı bir telgrafla bildir dedi. Telgrafı yazıp
PTT’ye gittik. PTT gişesindeki görevli memur telgrafa baktı sonra da olmaz. Bu telgrafı çekme
sorumluluğunu ben alamam, lütfen müdürümüz Hayrettin Alparslan’a gidin dedi. O da
‘Sıkıyönetim tamimi var olmaz’ dedi. Kendisine ‘Bu telgrafta ne var, bir suç unsuru sakınca mı
var? Sen ne biçim Vanlısın’ dedim. Ağabeyim Mevlüt Okayer’in ortaokuldan arkadaşı
olduğundan yumuşadı. Peki, bakalım dedi ve telgraf çekildi.
Kenan Evren’e Vanlıların üniversite isteğini bir dosya ile iletmek için Ankara’ya gitmeyi
düşünmediniz mi?
Gitmek için zamanını kolluyoruz. Biz bu mücadeleyi verirken bir sabah gazetede Gaziantep
Yüzüncü Yıl Üniversitesi istiyor başlıklı bir yazı okudum. Hemen Vali Nazmi İyibil’e gittim. Sayın
Valim, Gaziantep Lobisi daha gü.lüdür fırsat elimizden kaçacak, birlikte Ankara’ya gidelim. Vali
Bey de benim İçişleri Bakanı’ndan izin almam gerekir. Siz sivil ve bağımsızsınız gidin dedi.
Gelişmeler sonrası nasıl bir karar aldınız?
Hemen arkadaşlarla konuşarak ortak karara vardık. 15 Mart 1981 pazar günü için Ankara’ya
gitmek üzere uçak biletlerimizi aldık. Belediye başkanımız derneğinin kurucusu Tayyar
Dabbağoğlu’nun emeklerine, anısına ahde vefa gösterme düşüncesiyle kıymetli eşi, değerli
meslektaşım, Van sevdalısı Dr. Süheyla Dabbağoğlu hanımı davet ederek sizde buyurun
birlikte gidelim dedim. Ancak mazeretinden dolayı gelemedi. Askere askerle yaklaşılır. Bu
doğrultuda dayısına referans mektubu yazar düşüncesiyle Vanlı iş ve spor insanı Nevzat
Amiklioğlu’na giderek ” Abi dayınız Korgeneral Kemal Gökce Paşa’ya bir mektup yazın
bize yardımcı olsun” dedim. Nevzat Abi, lezzetli Van şivesiyle “ Vıle ne mektubu, git
kapısına bir tekme at gir içeri” diyerek bizi esprisiyle rahatlattı. Sonra dayısıyla konuşarak
bize yardımcı olması y.nünde söz aldı.
Kemal Gökçe Paşa kimdir?
Korgeneral Kemal Gökçe Paşa, Cumhuriyet sonrası Van’da ilk eczaneyi açan ( Şifa Eczanesi )
sahibi Şadiye hanımın kardeşidir. Van Hükümet Tabibi Hikmet Bey ile evlenmişti. Önce
Ankara’ya oradan Almanya’ya gitmişler. Kıymetli ve yetenekli aile olan hemşehrilerimiz Kemal,
Suat, Uygur, Atilla İlvan’ın babaları Hamdi Bey eczaneyi yönetmiş.
“Kenan Evren ile seni g.rüştüreceğim” s.zü veren İzzettin Sarımurat ile iletişim
kurabildiniz mi?
Ankara’ya gitmeden önce İzzettin Sarımurat’a telefon açtım. Bir gün sonra İstanbul’dan
Ankara’ya geldi. Pazartesi günü Sıhhiye Ordu Evi’nin .nünde buluştuk. Ankara’ya gelmeden
önce 1928 de Atatürk’ün direktifleriyle Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necatı Bey’in Van’a
gönderdiği Ferit Nuri Kuran’ın yaptığı; arka yüzünde eski yazı ile yazılı İstiklal Marşı, ön
yüzünde Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın çini
mürekkebiyle yapılmış resmi ve hocanın bizzat yazarak imzaladığı “Sayın Devlet Başkanı
Kenan Evren’e saygılarımla” imzalı mektubunu yanıma aldım. Resimlere Kızılay Kocabeyoğlu
Pasajından gümüş çerçeve alarak resimleri yerleştirdik. İlk ziyareti Kültür Bakanlığı Müsteşarı
hemşehrimiz Kemal Gökçe Paşa’ya gittik. Sekretere Van’dan heyet olarak geldiğimizi söyledim.
Paşa bizi kabul ederek hemen odasına geçtik. Bizi çok sıcak karşıladı. Ziyaret amacımızı
söyledik. Başta Devlet Başkanı Kenan Evren, Başbakan Bülent Ulusu, Millî Eğitim Bakanı
Emekli Tüm General Hasan Sağlam, Devlet Bakanı 100. Yıl Kutlama Komitesi Başkanı Mehmet
.zgüneş Paşa‘dan randevu istiyoruz. Sizin referansınız ve sekretaryanız ile randevu
talebimizin kabul edileceğine inanıyoruz dedik. İletişimi için telefon numarası istedi. O zaman
cep telefonu, sosyal medya yoktu. Liseden sınıf arkadaşım olan muhasebeci mali müşavir
Vanlı Kemal Kasapoğlu’nun ofisinin telefon numarasını verdim. Kavaklıdere’de kaldığım
kayınpederim vardı ama ev telefonu yoktu. Randevu isteğimizi not aldı. Ziyaretimizden çok
memnun olduğunu söyleyerek bizimle tek tek kucaklaşıp:
” Van’a sahip çıkın orası benim anamın yurdudur. BabamMalazgirtli bir
komutandı. Eczacı Şadiye hanımdan başka iki ablam ve yeğenlerim var” dedi.
Odadan çıktık. Yeri gelmişken şunu bilmenizi isterim; Kemal Gökçe Paşa görevde iken
mimarisiyle ilgi çeken ancak birkaç yıl önce yıkılan Van Müzesi’nin yapımını sağlayan kişidir.
Bunu kimse bilmez. Kendisi hayatta ve diyaloğum var, ara sıra arar hatırını sorarım. Ertesi gün
Kemal Kasapoğlu’nun ofisine geçtik. Bir süre sonra Kemal Gökçe Paşa beni aradı. Devlet
Başkanı Kenan Evren ile g.rüştüğünü “Ben Van’dan gelen heyetin ne istediğini biliyorum.
Mili Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Haydar Saltık Paşaya gitsinler yazılı isteklerini
bıraksınlar” dedi. Randevu için Başbakan Bülent Ulusu da zamanım yok demiş. Milli Eğitim
Bakanı Hasan Sağlam 19 Mart perşembe günü öğleden sonra randevu vermiş. Aynı güne
Devlet Bakanı Mehmet .zgüneş randevu vermiş. Ziyaretler başladık. Ziyaretlerde İzzettin
Sarımurat da bize katlıyordu. Bizde Anıt Kabir de sekreteri olan kurmay albaya isteklerimizi
içeren dilekçemizi verdik. O da alıp sümeninin altına koydu. Hasan Sağlam’a Atatürk’ün Van
G.lü kenarında kurulması için talimat verdiğini, Doğu Üniversitesi kurulması hakkında attığı
adımlardan, bölgenin gelişmesi, kalkınması ve aydınlanmasına sağlayacağı katılardan
bahsettik. Devlet Bakanı Mehmet .zgüneş’e Erzurumlular üniversite hakkımızı gasp ettiler
dedim. Omuzuma vurarak; Kardeşim devlet onların omuzuna taktığı rütbe gibi size de rütbe
takar üzülmeyin dedi. Ferit Melen neden yapmadı dedi. Ben de yapmamış veya yapamamış
olabilir. Siz Atatürk.ü bir hükümetsizin Atamızın yarım kalan Van Projesi gerçekleşirse ruhu şad
edilmiş olur dedim. Bu benim yetkimi aşar diyerek bize Kenan Evren Paşa ile g.rüşmemizi
söyledi.
Van’a büyük hizmetleri olan, eski Van milletvekili, maliye, milli savunma bakanı, eski
Başbakan Ferit Melen’e bu konuyu aktardınız mı?
Rahmetli Ferit Melen Bahçelievler Ayten Sokak No 27’de ( Komşusu İsmet İn.nü ) oturuyordu.
Ferit Melen’i evinde Muzaffer Hacıbekiroğlu ve Saadettin Özok ile birlikte ziyaret ettik. Hasan
Sağlam’ın sözlerini aynen kendisine ilettim. Rahmetli, “Ben hizmet etmekten mutlu olduğum
memleketime üniversite kazandırmayı istemez miydim? 1962’de Konsey üniversite
kurulmasına karşıydı. Üniversite kurulması kararı Evren’in iki dudağı arasındadır. İsterse
kurulur. Mücadelenizde başarılar dilerim” dedi. O tarihlerde Diyarbakır 7. Kolordu Komutanı
Korgenerale Suat İlhan Paşa’ydı. Suat Paşa Ferit Melen ve Van’ın yerli ailelerinden Coşkun
Okuldaş ile teyze çocuklarıydı. Suat İlhan aynı zamanda 1979 yılında Van Seyyar Jandarma
Tugay Komutanı Tuğgeneral Sedat İlhan’ın abisiydi.
Kenan Evren’den randevu talebinize olumlu yanıt gelmeyince Van’a dönme karar mı
aldınız?
Başka gelişmeler olunca Van’a dönme kararı almadık. Ankara’da geniş çevresi olan Şeyh Taha
Arvas’ın kardeşi Tarım Bakanlığı Zirai Donatım Genel Müdürü Emin Garbi Arvas Albay Çevik
Bir’in öz dayısını iyi tanıyordu. İzzettin Sarımurat ile birlikte mektup yazarak Çevik Bir’in
dayısına verdiler. İzzettin Abi mektubun sonunda “ Sayın Devlet Başkanım, size güvenerek
Vanlı hemşehrilerimi peşime takarak Ankara’ya heyet olarak geldik. Sizinle g.rüşmemiz
gerekiyor. Beni hemşehrilerime karşı mahcup etmeyeceğinize inanıyorum” ifadeleri yer
verdi. Çevik Bir’in dayısı mektubu alıyor ancak Çevik Bir evde olmadığından mektubu eşi
Nilgün Hanım’a veriyor.
Günlerdir beklediğiniz randevu talebinize olumlu yanıt nihayet geldi mi?
20 Mart 1981 cuma günü Van Atatürk Lisesi’nden arkadaşım, hemşehrimiz Kemal
Kasapoğlu’na veda ederek Van’a dönmek ve vedalaşmak üzere Kızılay’daki bürosuna gittik.
Telefon çaldı. Arayan subay Kemal Gökçe Paşa’nın benimle g.rüşmek istediğini söyledi.
Telefonu aldım, “Özçelik Bey randevu isteğinize olumlu cevap geldi. 23 Mart Pazartesi
günü saat 11.00’de 4 kişilik Van heyetini Sayın Devlet Başkanımız Genel Kurmay
Başkanlığı’nda kabul edecekler. ” dedi. Ne tesadüf ki o anda Kemal Kasapoğlu’nun
bürosunda olmasak randevudan haberimiz olmayacaktı. .ünkü ne cep telefonu sabit
telefonumuz vardı. Çevik Bir aldığı mektubu yerine ulaştırıyor. Mektubu alan Kenan Evren
tebessüm ederek okuyor: ” Çevik, lebalep doluyum, fakat İzzettin arkadaşım gelmiş.
Pazartesi günü öğleden önce randevu ayarlayın” direktifini veriyor. Randevu talebemiz bu
şekilde kabul ediliyor.
Günlerdir beklediğiniz Kenan Evren’i ziyaretinize dernek yönetiminden kimler katıldı?
Dernek başkanı olarak ben, üyemiz Diş Doktoru Saadettin Özok, Emekli Albay İzzettin
Sarımurat, akrabası Yıldız Sarımurat katıldı. Yıldız Abla, aydın, Atatürk.ü, demokrat hem de
Van kadınını en iyi şekilde temsil edecek özellikleri olan gururumuz duyduğumuz Cumhuriyet
kadını hemşehrimizdi. Kenan Evren’e, bakanlara sunacağımız dosyaların hazırlanarak
tamamlanmasında bize çok yardımcı oldu. Pazartesi günü Yıldız Abla’nın çalıştığı bankada
buluşarak kendisinin makam arabası ile Genel Kurmay Başkanlığına hareket ettik. Nizamiye
kapısında binbaşı tarafından yukarı kata gönderildik. Başyaver ’in odasında solukladık. Yaver
öğretmen albaydı. Tatvan’da bir süre hizmet yapmıştı. (Daha sonraki yıllarda helikopter
kazasında şehit düştüğünü öğrendik.) Saat 11 00 olunca bize karşı kapıyı gösterdi. Dernek
başkanı olarak önce kapıyı ben açtım. Sekretaryadan tekrar geceyim mi diye beklerken Devlet
Başkanı Kenan Evren ile göz göze geldim. Okuma g.zlüklerini takmış, spot ışıkları altında bir
şeyler okuyordu. İçeri girdiğimde kendimi takdim ederek Van Üniversite Kurma Ve Yaşatma
Derneği Başkanı Dr. Özçelik Okayer dedim. Ardımdan içeri giren arkadaşlar kendilerini tanıttı.
En son içeriye sınıf arkadaşı Emekli Topçu Albay İzzettin Sarımurat girdi. Bizi geniş bir salona
aldılar. Ben Devlet Başkanı’nın yanındaki koltuğa, Yıldız Sarımurat yanıma, onun yanına
İzzettin Sarımurat ve onun yanına da Dr. Saadettin Özok oturdu. Bize hoş geldiniz, sınıf
arkadaşına hoş geldin İzzet dedi. Ben “Ulu Önder Atatürk’ün direktifi ve Milli Eğitim Bakanı
Mustafa Necatı Bey’in ileride Van’da üniversite kurulacak siz bunun .ncüsü
olacaksınız” dediği öğretmeninden getirdiği mektup ve 14 yaşındaki yaptığı 1922 de takdim
etmek için g.türdüğü fakat bulamadığı için yavere veremediği resim, arka yüzü eski yazı İstiklâl
Marşı, kapağında ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa yazılı Ferit Nuri
Kuran imzalı gümüş çerçeveye koyduğumuz resim ve mektubunu Devlet Başkanı Kenan
Evren’e takdim ettim. Evren Paşa resmi çok ilginç buldu. Yaverinden büyüte. isteyerek tetkik
etti. Çok enteresan dedi. Mektupta Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kurulacak üniversitenin
nüvesini kurmak için Kabataş Lisesi’nden Ferit Nuri Kuran’ın Van’a gönderildiği yazılıydı. Bu
yazı aynı zamanda tarihi bir belge hüviyeti taşıyordu. İçeriye girmeden İzzet Abi konuşmaları
sen yapacaksın. Siz odadan çıkınca ben özel g.rüşüp konuşacağım demişti. Ben de söze
şöyle başladım “Sayın Devlet Başkanım tasarlanmış müstakbel üniversite yasa taslağına
ulaştım. Hoşg.rünüze sığınarak biraz çizmeyi aşacağım, 6 yeni üniversiteyi Batı
illerimizde açıyorsunuz. Bu imkân eşitliğine, fırsat eşitliğine Anayasaya ters düşmez
mi? ” dedim. Gözlerinin bebeği adeta yıldız gibi çaktı ve yüzü bir anda değişti. İzzettin
Sarımurat ile birlikte olmasak çok rahat beni dışarı atardı. Hemen toparladı biz öyle
yapamayacağız dedi. Ayrıca dedim ki “Van üniversitesi bölgenin kalkınmasını,
sosyoekonomik refahı, birlik ve beraberliği sağlayacak; Ulu önderimizin ruhu şad
edilecektir.” Çaylarla birlikte sohbette Van Ön Asya’nın kapısı olduğundan Türk Dünyası
ülkeleri ile ekonomik, sosyal, kültürel ilişkilerimizde k.prü görevi kuracaktır ifadelerini kullandım.
Bize “Hemen olacak diyemem. Konsey arkadaşlarımla konuyu her y.nüyle konuşup size
döneceğim.” Dedi. Teşekkür ederek dışarı çıktık. Arkadaşı olan İzzet Abi ile Evren Paşa baş
başa kaldı.
İzzettin Sarımurat Kenan Evren ile içerde baş başa g.rüştükten sonra odadan çıktığında
ilk s.zü ne oldu?
İzzettin Sarımurat dışarı çıktığında ‘Bu iş oldu’ müjdesini verdi. Daha sonra aralarında geçen
konuşmayı anlattı. İzzettin Sarımurat, Kenan Evren’e “ Sana ne diye hitap edeyim. Sayın
Devlet Başkanım mı, yoksa sınıf arkadaşım Kenan mı diyeyim” diyor. O da ne” ne dersen
de İzzet” diyor. İzzet Abi de, “Bana bak sen Anıtkabir ’de Atatürk’ün Mozolesine çelenk
bırakıp defteri yazarken Atam rahat uyu diyorsun. Peki, sen onun arzu ettiği üniversiteyi
kurdun mu? Hayır. Atatürk nasıl rahat uyusun? Eğer bana üniversite s.zü vermezsen bu
odadan çıkmam” diyerek s.zünü noktalıyor. Evren’in üniversite için en az 50 milyon lazım s.zü
üzerin İzzet Abi, “Nereden bulursan bul” diyor. Evren de “Deli oğlan hiç inatçı huyundan
vazgeçmemişsin” diyerek 40 yıllık iki dost olarak birbirlerine sarılarak “Bu iş tamamdır,
hayırlı olsun” diyerek uğurluyor. Ertesi gün Kenan Evren, kendisine taktim ettiğim dosyayı Milli
Eğitim Bakanı’na göndererek Van Üniversitesi’ni yasaya ilave etmesi için direktif veriyor.
Bu g.rüşmeden fotoğraf var mı?
O günkü tarihi g.rüşmemizi bir fotoğrafla .lümsüzleştiremedik maalesef. Bu da bizim eksiğimiz
oldu.
Üniversite s.zü alarak tarihi başarıya imza attınız. Milli Eğitim Bakanı’na talimat
verilmesinden sonra neler yaşandı.
Yorulduk ama mutluluk ve heyecan içinde Ankara’dan başımız dik, anlımız ak olarak gururla
Van’a d.ndük. Ertesi gün Vali Nazmi İyibil’i ziyaret ettik. Van’ı sevince boğan mutlu haberi
detaylarıyla paylaşarak bilgilendirdik. Aynı hafta Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam’ın Ankara’ya
çağırdığı il müdürleri arasında Vanlı hemşehrimiz İl Milli Eğitim Müdürü Necmettin Çaldağ da
vardı. Toplantıda Bakan Hasan Sağlam müjdeyi orada da veriyor ve Van’da Atatürk’ün doğum
yıld.nümüne denk gelmesi nedeniyle 100. Yıl Üniversitesi ismiyle üniversite kuracağız diyor.
Necmettin Çaldağ da bu haberi bana ulaştırdı. Yasa Y.K’ün kuruluşu ile birlikte çıktı. Yani YÖK
ile Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi aynı yaştadır.
Üniversiteye atanan kurucu rektör beklentileri karşıladı mı?
Kurucu rektör olarak dinamik, genç ve çok faal, idealist birini bekliyorduk. YÖK Başkanı Prof.
Dr. İhsan Doğramacı Hacettepe Tıp Fakültesinden Veteriner Mikrobiyolog Prof. Dr. Hakkı
Autun’u rektör olarak atadı. Ancak bana göre idareyi maslahat kabilinden yetersiz, vizyonsuz
ve heyecanı olmayan bir isim rektör oldu. Atama Vanlıların heyecanı ve beklentilerini
karşılamadığı gibi üniversitenin gelişmesine büyük zaman kaybettirdi.
Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun atandığında ilk olarak ne yaptı?
İlk işi üniversite kuruluşunda, kampüs alanının istimlakinde ve idarenin oluşumunda canla başla
çalışan Genel Sekreter Lütfü Sezen’i görevden almak oldu. Ardından Prof. Dr. Nihat Bayşu
geldi. Veteriner kökenliydi daha aktif bir rekt.rdü. Kampusu ziyaretimde diğer üniversitelere
göre kampusun çevre düzenlenmesini yetersiz ve bakımsız olduğunu g.rdüm ve üzüldüm.
Hâlbuki yeşil alan ve peyzaj ile Zeve Yerleşkesi cennet çevrilebilirdi.
Üniversitede akademik, kültürel ve sosyal etkinlikler ne zaman başladı?
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreteri Lütfü Sezen 1982 haziran ayında bana gelerek Prof.
Dr. Zeki Başar dayımdır, Van’a gelmek istiyor. Üniversitede “Tarih Boyunca Ermeniler” konulu
konferans vermek ister, Van’a davet edelim dedi. Vali Behçet Eren’e bahsettim buyursun, bende
ayrıca davet edeyim dedi. 17 Haziran günü Halk Eğitim Merkezi konferans salonunda,
konferans verdi. Konferans öncesi Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi 63 son sınıf
öğrencisi adına Şule Kürk.üoğlu adlı bir öğrenci üniversite sevincimizi paylaşarak şöyle
konuştu:
“57 yıl sonra da olsa Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Van projesi, hayali olan
üniversitesinin gerçekleşmesinden Vanlılar gibi bizlerde çok mutluyuz. Gayret ve emek
sarf ederek amacına başarıyla ulaşan Van Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği
Başkanı Dr. Özçelik Okayer ve dernek yöneticilerini, Vanlıları, emeği geçenleri kutluyor
saygılarımızı sunuyoruz.”
Mutluluk ve heyecan veren gelişmelerde önemli pay sahibi oldunuz. O dönem canınızı
sıkan unutamadığınız bir olay yaşadınız mı?
1982 Ekim ayında Kazım Karabekir/Maraş Caddesinde üniversiteye tahsisi edilen eski Kız
Öğretmen Okulu salonunda yapılan törende önceden hazırlanan senaryo ile konuşturulmadım.
Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun kürsüde elleri titreyerek kısa, silik bir konuşma yaptı. Ağlayan
çocuğa meme vermezler Bizlerin ve İzzettin Sarımurat’ın cesur girişimleri olmasaydı üniversite
kurulmamış olacaktı. Rektör Hakkı Atun üniversiteye 7. Cumhur Başkanı Kenan Evren’in
büstünü yaptıracağını söyleyerek bizden yardım istedi. Yaz başıydı, tam o sırada Erzurum
Radyosu Van’da konser vermek istiyor. Vali Behçet Eren yardımcı olmam için bana haber
gönderdi. Biletleri bizzat tek başıma resmi daireler ve halka sattım. Satılan biletlerden
topladığım165 bin lirayı tutanakla rektöre verdim. 1983 haziran ayında Cumhurbaşkanı Kenan
Evren Van’a gelerek üniversiteyi ziyaret etti. Derneğimiz dışlanarak kasten haber
verilmedi! Tatbiki bu tavrı önemsemedik. Memleketimiz için neler yaptığımızı Vanlılar iyi
biliyordu.
Üniversitenin kuruluşu gerçekleştirildikten sonra farklı çalışmalarınız oldu mu?
Hacettepe Üniversitesi’nin kurucusu, bende emeği olan, feyz aldığım Prof. Dr. İhsan Doğramacı
YÖK başkanlığına getirildi. Bende Ankara’ya giderek YÖK Başkanlığında g.rüşerek Tıp
Fakültesinin yöre için çok önemli olduğunu ilettim. Valimiz Nazmi İyibil merkeze alınarak yerine
Mülkiye Müfettişi Behçet Eren atandı. Üniversite kuruluşu sonrası Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Vakfı kurma çalışmalarına başladım. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde tarih profes.rü,
1977 de Kültür Müsteşarı ve Türk Dil Kurumu Başkanlığı yapan hemşehrimiz Prof. Dr.
Şerafettin Turan Mevlüt Ağabeyimin iyi arkadaşıydı. Vakıf kurma konusunda kitap belge
göndererek yardımcı oldu.1984 sonbaharında İstanbul’a göç ettim. Sonra vakıf kurularak ilk
başkanlığını rahmetli iş insanımız hemşehrimiz Enver Perihanoğlu yaptı
Zeve Kampüsü’nde temel atma törenini hatırlıyor musunuz?
1984 yılında Zeve Kampüsü temel törenine Cumhurbaşkanı Kenan Evren katıldı. Aynı yıl ekim
ayında İstanbul Şişli Etfal Hastanesinde Şef Yardımcılığı sınavını kazanarak İstanbul’a gittim.
Ben ayrıldıktan sonra dernek başkanlığına arkadaşlarımız Dr. Ertuğrul Yeğınaltay’ı getirdiler.
Doğup büyüdüğünüz, anılarınızın, arkadaşlarınızın olduğu Van’dan ayrılmak zor olmadı
mı?
Van sevdası kalbimden silinmedi. Ama kendimi yenilemek, atılım yapmak için İstanbul’a gidip
gelip gidiyordum. Bir gün Ankara Hacettepe Tıp Fakültesinden Bülent Ulusu hükümeti Sağlık
Bakanı Necmi Ayanoğlu tarafından İstanbul Şişli Etfal (Hamidiye Etfal) Hastanesi kulak boğaz
kliniğine atanan Doçent Dr. Aras Şevar tarafından 1. Dâhiliye Kliniği şef yardımcılığının
kadrosunun boş olduğu söylendi. Şef Dr. Nadire Güresin Apaydın ile gidip tanıştım. İlk kocası
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ecvet Güresin imiş. Ecvet Bey, akciğer kanserinden .lünce Dr.
Nurettin Apaydın ile evlenmişti. Nurettin Bey Tepebaşı Mahallesi’nde oturan yerli ailelerden
Mihraplar ailesine mensuptu. Aileden Zıya Apaydın, Hızır Apaydın, Abdülbari Akay, Faik Akay,
Refik Akay amca çocuklarıydı. Fakat bu hemşehrilikden dolayı hiç bir kayırma görmedim. Dr.
Nadire Hanım çok sert, prensip sahibi disiplinli erkek gibi kadındı. Çalışkan, zeki bir kadın olan
Nadire Hanım hiç kimseye taviz vermez, kimse karşısında haddini aşmazdı. Rahmetli Dr.
Nadire Güresin ve 1. Cerrahı Şefi Dr. Nurettin Apaydın ile gayet dostane ilişkilerle ailece
g.rüşmemiz devam etti. 1987 de Dr. Nadire Hanım yaş haddinden emekli oldu. Bakanlık 1984
Mayıs ayında sınavı açtı. Ankara Numune Hastanesinde yayınlarımla beraber lisan ve meslek
sınavından geçtim 5 kışlık jüri beni başarılı buldu, Van’dan İstanbul’a gelmem ekim ayını buldu.
.ünkü bakanlık emrini hemen tebellüğ etmedim.
Size gönderilen bakanlık emrini neden almadınız?
Sağlık Bakanı Nadire Hanım emekli olmadan benim geçeceğim kadroyu Prof. Dr. Aydoğan
Öbeğ’e emekli olmadan tahsis etti. Dr. Kaya Kılıçturgay Uludağ Üniversitesinden Dr. Aydoğan
Öbeğ’in arkadaşıydı. Bir ara eski Van Milletvekili, Devlet Bakanı Av. Salih Yıldız’ın oğlu değerli
hemşehrim Ömer Yıldız Yalım Erez, Tansu Çiller’in zamanında Sağlık Bakanı Dr. Doğan
Baran’ın müsteşarıydı. Bir gün odamda oturuyorum başhekimlik sekreteri beni arayarak
müsteşar bey sızı görmek istiyor dedi. Doğrusu hakkımda bir şikâyet mi var diye düşünerek
makama gittim. Müsteşar Ömer Yıldız Bey koltuğundan kalkarak bana sarıldı. Odada Sağlık
Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Kurumları Genel Müdürü, İstanbul İl Sağlık Müdürü de vardı. Ömer
Yıldız, samimiyeti ve davranışıyla beni onların yanında onurlandırdı. Daha sonra Ankara’ya
bakanlığa çağırdı. Makamında“ Buradaki klinik şefliğine sizi uygun g.rüyorum. Hazırlan o
makam layıksın” dedi. Müracaatımı yaptım. Ama İstanbul Tabip Odası seçiminde siyasi denge
hesapları nedeniyle atamam gerçekleşmedi. Daha sonra aynı hastanede kardiyoloji kliniğinin 3
yıl şefliğine vekâlet ettim.
Kardiyoloji kliğinde ne gibi hizmetleriniz oldu?
Koroner yoğun bakım ünitesini modernize ettirdim. Hemşerimiz gazeteci yazar Fatih Altaylı’nın
amcası iş insanı rahmetli Eyüp Altaylı ve Rötarı Kulübü’nden 9 tane monitör defibratör ve
ayrıca kliniğimize 3 tane modern havalı yatak, başka kurum ve şahıslardan buzdolabı temin
ettim. Diğer eksik ihtiyaçları hayırsever çevrem tarafından karşıladım. 32 yıl hizmet ettim. 2001
yılında emekli oldum. 2019 yılında özel bir hastanede fahri hekim olarak eş dost ve eski
hastalarımın sağlığıyla ilgileniyorum.
İstanbul’da ünlü isimlerden hastanız oldu mu?
Bir gün başhekim beni arayarak, Türk tiyatro ve sinemasının duayenlerinden, çocukluğumda
Gülistan Güzey ile başrolünü oynadığı bir filminin izlediğim, tiyatroda oyununu seyrettiğim
rahmetli Reşit Gürzap’ı diyabet hastası ( şeker) olması nedeniyle gönderdiğini söyledi. Reşit
Gürzap Bey kontrole gelmişti. Çay ikram ederek biz Vanlılar çayı çok severiz dedim. Bana siz
Vanlımınsınız dedi. Evet dedim. Bende aslen Vanlıyım, büyük dedem Padişah Abdülaziz
zamanında Van’dan İstanbul’a gönderilmiş. Kara Reşit Paşa olarak tarihe geçmiştir. Kendisi çok
nüktedan, kültürlü g.rmüş geçirmiş, tevazu sahibi bir insandı. Oğlu sinema, tiyatro, dizi
oyuncusu, yazar ve eğitmen Can Gürzap, gelini Arsen Gürzap’a akşam yemeğinde Levent
Tenis Kulübünde rastladım. Can Gürzap’a siz nerelisiniz diye sordum. Biz Vanlıyız dedi. Reşit
Gürzap hasta hekim ilişkimiz devam etti. Reşit Bey hayattan çok güzel anılarını ve tecrübelerini
aktardı. Bana eski gazeteci Bosfor Turizm ve Çamlıca Gazozları sahibi armatör Kahraman
Sadıkoğlu’nun eniştesi, Van Eğitim G.nüllüler Parkı’nda isimi yaşatılan Feyyaz Tokar da
Vanlıdır dedi. 1984 yılı ekim ayında Şişli Etfal Hastanesi 1. Dahiliye Kliniğinde şef muavini
olarak göreve başlamamdan 6 ay sonra şefim Dr. Nadire Güresin Apaydın’ın önemli bir
operasyon geçirmesinden dolayı kliniğin sorumluğunu üstlendim Hastane Sağlık Bakanlığının
önem verdiği Eğitim Ve Araştırma Hastanesi idi. Burada önemli insanlara ve değişik vatandaş
kitlesine hizmet ve en az 5-6 asistana da eğitim veriyordu. Hacettepe de aldığım çok kuvvetli
ve temel yoğun çalışma tempomla kısa zamanda tanındım. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
İmren Aykut, SHP Genel Başkanı gazeteci-yazar Altan Öymen, İstanbul MİT Başkanı Nuri
Paşa, BJK Spor Kulübü Başkanı Süleyman Seba gibi önemli kişilere sağlık hizmeti vererek
tanışma mutluluğuna eriştim. Bu arada Van Sanat Okulu kurucu müdürü rahmetli Vasfi
Levendoğlu ağabeyimizi de tedavi etmek meslek hayatımda ayrı bir kıvanç oldu. 1985 yılında
Etiler Nisbetiye Caddesi gibi Flamingo Caddesi olarak da bilinen gözde semtte özel
muayenehane açtım. Semtte o zamanlar sinema, ses sanatçıları ve meşhur müzisyenler
oturuyordu. Bu vesileyle Zeki Müren, Neşe Karaböcek, Esin Afşar, Selçuk Ural, Zerrin Özer,
Yasemin Yalçın, Zeki Alasya, Orhan Gencebay gibi sanatçıların ve ailelerinin sağlık durumlarına
müdahil oldum. Bir gün kliniğime Rahmi Saltık adında bir hasta yattı. Sabah hastaları gezerken
g.züme başucundaki Ruhi Su’nun kasetleri ilişti. Dedim ki Ruhi Su Vanlıdır, benim
hemşehrimdir. 1912 doğumlu Ruhi Su 1914 de muhacerette ailesi Bitlis deresinde para ve altın
için katledilince yalnız kalan kü.ük Ruhi Su yetimhaneye verilmiş. Devlet Ruhi Su’yu okutmiş.
Ruhi Su, Vanlıların 1915’te yoğun göç ettiği Adana’da Öğretmen Okulu’nda öğretmen olan
Van’a gelen Ferit Nuri Kuran’ın talebesi olarak okumuş. Müziğe olan kabiliyeti nedenle
konservatuarda son sınıf talebesi iken komünist damgası nedeniyle okuldan atılan Ruhis Su,
yeteneği nedeniyle bir Türk Mozartı Bethoven olacak iken harcanmış. Ruhi Su rahmetli
olmuştu. Muayeneye gelen hanımı Sıdıka Su ile tanıştık. Çok duygulandı bana bazı kasetlerini
hediye etti. Sonra Eyüp Altaylı ile birlikte buluştuğumuz Bebek Otelinin barını Ruhi Su’nun oğlu
Güng.r Su çalıştırıyordu. Muhteşem bas bariton sesini ve sazını Hacettepe Üniversitesi’nde
öğrenci kantininde dinlemiştim.
İstanbul’da yeni hastalarla karşılaşıp, yeni dostlar edinirken karşınıza nasıl bir yaşam
çıktı?
1984 de İstanbul gibi bir metropole göçemem beni sanat kültür, opera, konserler, resim sergileri
müzeler ile buluşturdu. Pazar günleri Klasik Türk Müziği konserlerine giderdik. Geldiğim yıllarda
Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü hemşehrimiz Sabahattin Türkoğlu’ydu. Daha sonar Yıldız
Sarayı Müdürü olarak görev yaptı. Bu arada benim en büyük kazancım Van’a Atatürk ve
Mustafa Necati Bey tarafından gönderilen Ferit Nuri Kuran’ın kardeşi Sait Kuran tanışmamdı.
Sait Bey, İstanbul Teknik Üniversitesi rekt.rlüğü yapmış, İstanbul Boğaz K.prüsü’nün projesini
yapmış uluslararası inşaat alanının duayenlerindendi. Almanya’da kürsüsü vardı.
Tanıştırıldıktan sonra sağlığını bana emanet etti. 12 yıl ailesinin doktorluğunu yaptım. Eşi Rikkat
Hanımı tanıdım, annesinin büyük dedesi Osman Bey bu günkü Osman Bey Semti onun adını
taşıyordu. Ben de bu vesile ile tarihi içselleştirerek adeta yaşadım. Daha çok tarihi şahsiyetler
karşıma çıktı. Van’dan 1984 İstanbul’a gelişim ve 17 yılımın geçtiği hastanenin aslında bir
tarihçesi vardır. 2. Abdülhamit tarafından 1894 yılında Hamidiye Etfal Hastanesi Abdülhamid’in
kurduğu çocuk hastanesidir. Tıfıl, çocuk demektir çoğulu ise Etal’dir. Şişli Etfal Hastanesi’nde
görev yaparken, yaşadığım güzel anılarım oldu.
Dernek başkanı olarak siz ve dernek yöneticilerinin çabalarıyla kurulan üniversiteyi daha
sonra ziyaret ettiniz mi?
1986 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni ziyaret ettim. Rektör Prof. Dr. Nihat Bayşu idi.
Tutumu da gayet iyiydi. Daha sonra Prof. Dr. Yücel Aşkın üniversitede reform yapmak üzere
rektör olarak atandı. Aslında Yücel Aşkın Bey vizyon sahibi, çalışkan ve iyi insandı. Ama bazı
çevreler algı operasyonu yaparak çeşitli engellemeler çıkardı. Hatta linç kumanyası yürüttü.
Bu nedenle beklenen reformları tam anlamıyla yapamadı. Yücel Bey’in eşi Oya Hanım eski
Van Belediye Başkanı Ankara’da Gençlik Parkı müteahhidi rahmetli Şaban Boysan’ın öğretmen
olan kızı Nezahat Tokmakcıoğlu ve üst kademe askeri kanattan emekli Kurmay Albay Abdul
Halim Tokmakcıoğlu’un ( D.1 Temmuz 1913 Van) kızlarıdır. Oya Aşkın’ın babası 1936 Berlin
Olimpiyatları Eskrim ( Kılıç) Şampiyonasında yarışmış isimdir.
Üniversitenin 40. yılıyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Üniversitemizin kuruluşu için özveriye mücadele ettik. Mücadelemizi başarıyla sonuçlamdırdık.
Prof. Dr. Cengiz Andiç, Prof. Dr. Hasan Ceylan, Prof. Dr. Peyami Battal rektör olarak
üniversitede görev yaptı. Halen hemşehrimiz olan Prof. Dr. Hamdullah Şevli rekt.rlük
yapmaktadır. Üniversitemizin 40. yılını kutluyorum. Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet
yolunda bilimde yarışan, üreten ve bölgesine aydınlık saçan, başarılı bir üniversite olmasını
temenni ediyorum. Yukarıdaki emeği geçen isimleri saygıyla andım. Üniversite yönetimleri
emek verenlere vefa göstermesi gerekir. Bunu beklemek Vanlıların en doğal hakkıdır. Ancak
üniversitenin tıp fakültesi merkezine siyasi nedenlerle kamu görevini yaparak maaşını alan bir
akademisyenin ismi verilirken emek verenlerin isimlerine yer verilmemesi Van halkına hakarettir.
Bu yaklaşım kabul edilmez. Hiçbir şehir halkı bunu kabul etmez. İkram Bey, Van için duyarlı
olan gazeteci olarak sizin dışınızda hak etmeyen birinin isiminin verilmesine karşı çıkarak
kaldırılmasını isteyen başka bir kişi, meslek odası, STK’nin olmaması da düşündürücüdür.
Bizim kişilerle bir sorunumuz yoktur. İsim verilecekse üniversitenin kuruluşunda emeği ve hakkı
olan Vanlıların öncelikle ismi verilmelidir. Emek verenlerden tek bir kişinin ismini üniversitede
göremezseniz. Bu çok yanlıştır.
Van Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği yöneticilerinden bugün hayatta olan kimler
var?
Van’a üniversite kurulması için mücadele eden derneğimizden geriye ben Dr. Özçelik Okayer,
Diş Tabibi Saadettin Özok, Atilla Sönmez kaldık.
Doğup büyüdüğünüz Van’dan ayrısınız. Neleri unutmuyor ve özlemini duyuyorsunuz?
Çocukluk, gençlik yılarının Van’ını, arkadaşlıkları hiç unutuyorum. Çocukluk yıllarında evimizin
bitişiğinde İn.nü İlkokulu’nun bahçesinde futbol oynar, mahalleler arası futbol müsabakası
yapardık. Yaz aylarında rahmetli abim Mevlüt Okayer’in oğlu ile yazlık Emek, Şehir, Yıldız
sinemalarına gider film izlerdik. Gölde yüzer, bisikletlerimizle gezerdik. Bir yaz günü İskele
Caddesi’nde eski Van Milletvekili Fuat Türkoğlu’nun bahçesinde gösteri yapan cambazı
seyrederken çok güzel kanun çalan Bardakçı k.ylü rahmetli Naif Sargın kavga etmiş ve
çocuğun başını kırmıştı. Kan akışını g.rünce korkup kaçmıştı. Futbola meraklıyım. Siyahbeyaz
Van Gençlik takımını tutardım. Şengençlerspor’dan Coşkun Haydaroğlu, Erekspor’dan
amcam oğlu, rahmetli Güng.ren Sağlık ve rahmetli Oğuz Hacırüstemoğlu, Enver Kaya hayran
olduğum futbolcu abilerimdi. Sağlıklı .mürler dilediğim Şahin Türkmenoğluda çok güzel kanun
çalardı. Bazen Şahin Bey, rahmetli Şereftin Türkmenoğlu, Yener Sofuoğlu ile fasıl yapardık. Naif
Sargın muayenehaneme gelir akşamüstü kanun çalardı. Şahin Türkmenoğlu eski belediye
başkanı Recep Edoş Efendi, rahmetli Mustafa Müftüoğlu tarafından akrabamdır. Kışın Van
oturma gecelerinde ud çalan kıymetli iş insanı Nevzat Soydan ile ailece bir araya gelip Türk
Sanat Müziği ve fasıl yapardık. Dostlukları gü.lü sohbetleri keyifli çok güzel günlerdi. Van’ın
her şeyine özlem duyuyorum.
Söyleyişimizin sonunda unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisi’nde çalışıyordum. Bir sabah
vizitenden sonra doktor arkadaşlarla birlikte odamızda çay içiyordum. Birden Sağlık Bakan
Vedat Ali Özkan ( Jet Bakan) arkasında Devlet Bakanı Rafet Sezgin, Van Millet Vekili Salih
Yıldız beraberlilerinde Fevzi Kartal, Necip Kartal bir sedyede beyaz .rtüler içinde rahmetli
Kinyas Kartal’ı (Ağa) getirdiler. Van Çaldıran yolunda jeep devrilmiş Kinyas Bey’in kafatasında
çökme kırığı meydana gelmiş. İlk müdahaleyi rotasyonla Afyonkarahisar’dan Van’a atanan Op.
Dr. Necati Dulupcu kafatasında kemik ve beyin arasındaki kanı boşaltarak müdahale etmiş.
Fakat Kinyas Ağa komada getirildi. Beyin Cerrahları yoğun bakıma yatırdı ve bir hafta sonra
şuuru yavaş yavaş yerine geldi. Sık sık yoğun bakım servisine giderek durumunu yakından
takip edip aileyi bilgilendirdim. Daha sonra Kinyas Bey sağlığına kavuşarak taburcu edildi.
Kinyas Bey ağabeyim Mevlüt Okayer’e duyduğu memnuniyeti iletmişti.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kuruluş mücadelesinin bilinmeyen yönlerini
ayrıntılarıyla paylaştınız. Tarihe not düştüğümüze inandığım önemli röportaj için teşekkür
ederim.
İkram Bey, Van’ın tarihi, kültürü, sporu ve yaşanmışlıklarıyla yakından ilgilenerek araştırmalara
dayalı önemli yazılar yazıyorsunuz. Kamuoyunu doğru bilgilendirme konusunda duyarlıkları
olan gazeteci olarak bu fırsatı bana verdiğiniz için ben de size teşekkür ederim. Tüm Vanlı
hemşehrilerime, dostlarıma, arkadaşlarıma selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
ETEM SEVİK bu blog’u önerdi
10 Temmuz ’22 Okunma Sayısı
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.
Kategori Üniversiteler
Yorum Yaz Gönder Yazdır Hata Bildir
338
Van YYÜ nasıl kuruldu!
Van YüzüncüYıl Üniversitesi (Van YYÜ) kuruluşunun 40. yılını kutluyor. 1982 yılında
kurulan üniversitemizin kurulması için Vanlılar yoğun bir mücadele verdi. Bu
mücadelenin arka planında yaşanalar yazılmadı, pek de bilinmiyor. Üniversitemizin
kuruluşunda en büyük pay sahibi Van Üniversitesi Kurma ve Yaşatma Derneği’dir.
Dernek Başkanı Dr. Özçelik Okayer, yazılmayanları, konuşulmayanları, ilginç diyalogları,
zorlu mücadeleyi, kırgınlıkları, memleketi Van’ı ve yaşamından kesitleri gazeteci İkram
KALİ’ye anlattı.
Röportaj İkram KALİ/Van-İstanbul
Üniversite kuruluş mücadelesinden önce ailenizin hikâyesi ile röportajımıza başlamak
istiyorum. Ailenizi anlatırmısınız?
Van’ın eski yerli ailelerinden Ulu Camii Baş İmamı büyük dedemden, yani babamın dedesinden
dolayı soyadı kanunundan önce bize lakap olarak Mollaoğluları denilmiş. Büyük dedemin 8 oğlu
varmış. Büyük dedem bir gün ailesini toplayarak artık Mollalık ile karnınız doymaz, toprağa
d.nün demiş. Böylece o yıllarda köy statüsünde olan bugünkü İskele mahallesini ailemiz yurt
edinmiş. Senelerce toprak ekip biçip hayvancılık yapmış babamın dedesi. Büyük dedem İskele
k.yü zenginlerinden Terzioğluları ailesinin evinde misafirlikte iken vefat etmiş. Rahmetli babam
çok kü.ük yaşta anne ve babasını kaybedince dedesi Hacı Recep Efendi büyütmüş.
Babanız Van’ı, komşuluk ilişkilerini, yaşamından kesitleri sizlere paylaşır mıydı?
Babam Alı Rıza Okayer, 8 çocuk yetiştirmişti. Çocuklarının en kü.ük ferdi benim. Eski silahlar
çakmaklı olduğundan babam çevresinde Çakmakçı Rıza Usta diye tanınırdı. Van Kalesi
güneyindeki yakılıp yıkılarak harabeye dönen eski Van şehrinde Müslüman ailenin çocuğu
olarak Ermeni ustasından silah yapım ve tamiri sanatının yanı sıra Ermeniceyi çok iyi anlayıp
konuşurmuş. Babam bu sanatla çoğunlukla İskele k.yünde Ermenilerin uğraştıklarını, ailemizin
Ermenilerle iyi ilişkilerinin bu sayede iyi olduğunu, Ermenilerin kendi sanatlarını genelde
Müslümanlara pek öğretmediklerini anlatırdı. Babamın amcası Yakup Efendi de Ermenilerle Van
G.lü’nde ortaklı taşımacılık, balıkçılık yaparak gemi işletirmiş.Babamın anlattığına göre komşu
evdeki Ermeni mama annemi sabah kahvaltısına bazen davet edermiş. Babam İskele
k.yünden Zekâi Dağtekin’in babası Karakelleoğlu Zekeriya Dağtekin ile yakın arkadaşlardı.
Delikanlılık döneminde yakın arkadaşı Şıhkaralı (Gülsünler) Süleyman Solmaz (Süleyman Dayı
eski Özel İdare Müdürlüğü Köy Hizmetleri Şefi, folklorcu ve iyi ata binen rahmetli Mustafa
Solmaz ve Osman Solmaz’ın babaları, Van Orta Ölçekli Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi Başkanı
Fahri Solmaz’ın dedesi) ile Ermeni düğününe gitmişler. Ermeni gençler çok şarap içtiklerinden
sarhoş olup bizim çayırda düşüp uyuya kaldıklarından söz ederdi. Rahmetli Ali
Yarımbatman’nın babası Kazım Usta ile Polatoğlu Sobacı Memiş Usta babamın meslek
arkadaşlarıydı. Babam faytonculuk yapan Kâhya Mehmet ile birlikte bir süre faytonculuk da
yapmıştı.
1915’de Vanlıların büyük çoğunluğu katledildi, hayatta kalanlar ise canlarını kurtarmak
üzere Diyarbakır’dan İstanbul’a, Adana’dan Trabzon’a yurdun dört bir yanına göç etmek
zorunda kaldı. Sizin aileniz de muhacir olmuşmu?
1915 Ermeni isyanı ve Rus işgalinde Vanlı Müslüman aileler kadın, çocuk, yaşlı canlarını
kurtarmak için aç susuz yollara düşerek muhacir olmuş. Bizler trajik muhacirlik hikâyeleriyle
büyüdük. 1915 Ermeni isyanının yıkım ve acı olaylarının yakın tanığı babam, 18 yaşındaymış.
Taşnak çeteleri .ncülüğünde başlayan Ermeni isyanı sırasında babam Ermenice bilmesi
sayesinde katliamdan kaçmaya muvaffak olmuş, yoksa Ermeni çeteler babamı da
.ldüreceklermiş. Hâlbuki isyan ve işgal öncesi Ermenilerin Türklerle münasebetleri gayet
iyiymiş, hatta dostluk ve komşulukları varmış. İngiliz, Rus ve diğer gü.lerin kışkırtması sonucu
devlet kurma hayaline kapılan Ermenilerin ayaklanması ile Van’da acı günler yaşanmış. Babam
7 sene meslek öğrenmek için usta yanına giderek kalfa olmuş. Öğrendiği meslek kolunda altın
bilezik olduğundan her zaman her yerde ekmeğini kazanmış. Ailemiz Urfa’ya göç etmiş, 8 yıl
Urfa’da, Van’a d.nüşte 1 yıla yakın Diyarbakır da kalmışlar. Ağabeyim Mevlüt Okayer 1919’da
Diyarbakır’da muhacir çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Genelde Güney Doğu vilayetlerinde
yaşayanlarda sinek tarafından cilde yerleşen bir parazitin oluşturduğu yaranın izi g.rülür.
Abimin yüzünde Diyarbakırlılara has şark çıbanı denilen bu iz vardı. Bu yara bir anlamda
muhacirliğin iziydi.
Benim de ilkokulu okuduğum İn.nü İlkokulu’nda öğretmen olan merhum Mevlüt Okayer
Hoca ilgili neler söylemek istersiniz?
Büyük abim Halk Eğitim Müdürü Mevlüt Okayer, iki ablam ilkokul öğretmeni, bir abim lise
mezunudur. Abim Van Merkez Orta Okulu ( İn.nü İlkokulu’nun yerinde)’nu bitirdikten sonra 4 yıl
Erzurum Darülmuallimin’den (Lise, aynı zamanda bir öğretmen okulu) 1939- 1940 yılında
mezun olmuş. Gezici başöğretmen olarak devletin verdiği at ile Van’da köyleri dolaşmış. Van
Milli Eğitim Müdürü ile köylerden kız çocuklarını toplayarak okumalarına sağlamış. Daha sonra
Başkale’de öğretmenliğe devam etmiş. Prof. Dr. İlhan Atilla Dicle’nin dayısı avukat rahmetli
Hüsnü Ayhan’ın Başkale’de öğretmenliğini yapmış.
Avukat Hüsnü Bey ile çok güzel bir röportaj yapmıştım. Hüsnü Bey, öğretmeni Mevlüt
Hocanın yönlendirici ve destekleyici etkisinden söz ederek eğitim hayatına katkısını
anlatmıştı. Mevlüt Hoca nasıl bir öğretmendi?
Mevlüt Hoca, Hüsnü Bey’in zeki ve çalışkanlığını daha ilkokul çağında keşfederek babası Sabri
Ayhan’ı ikna ve teşvik ederek eğitimine devamını sağlayarak çok başarılı avukat olmasına
neden olmuştu. Ayrıca gezici başöğretmen olarak Şüşanıs ( Kevenli) k.yünden Van Milletvekili
Osman Güla.ar’ın büyük babası Molla Marif’in oğlu Mehmet Güla.ar’ı eğitmen yaptırmıştır.
Meşgeldek ( Gölkaşı) k.yünden eğitmen Sait de onun eseridir. Başkale’den sonra Erciş
Çelebibağ ve İskele k.yünde öğretmenliğin ardından 1961 yılında İskele Yatılı Bölge Okulu
müdürlüğü yapmıştı. Van Halk Eğitim Müdürlüğü ve emeklilik dönemi onun neşesi, ilgisi kendi
nevi şahsına münhasır dönemiydi. O dönemlerde Vanlıların lakaplarını içeren folklorik çalışma
yürüttü. Mevlüt Abimin büyük oğlu Kurtcebe Okayer, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi
mezunuydu. Ankara Emniyet Sarayı’nda apandisitin patlaması sonucu 1979 kaybettik. Bir diğer
oğlu Mehmet Kankılıç Okayer, emekli hâkimdir. Kızı Asuman emekli tarih öğretmeni, torunu diş
doktorudur.
Dr. Özçelik Okayer kimdir? Kendinizden söz eder misiniz?
1944 yıllında Sıhke Caddesi’nde evimizin yakınında bulunan kerpiç iki katlı ( Bugünkü 100. Yıl
Pasajı’nın yeri) Van Doğum Evi’nde doğmuşum. Kerpiç bina eşraftan rahmetli Hüsnü Y.rük
Konağı’nın ekiydi. İlk, orta ve lise tahsilimi Van’da okudum.1962 yıllında Atatürk Lisesi’nden
mezun oldum. İn.nü İlkokulu’nda; Akın Kuralkan, Tümer Okay, Mustafa İlgün, ortaokulda; Galip
Duruk, Atatürk Lisesi’nde; Zekâi Taşoğlu, Oktay Türkoğlu, Aydın Perihanoğlu arkadaşlarımdı.
Bitişik komşumuz Burhan Büyükbaş benim gibi doktor, karşı komşumuz akrabam Adal Okay
avukata oldu.
Öğrencilik yıllarınızda hayalinizde ne olmak istiyordunuz? Yüksek.ğrenime hangi
üniversitede devam ettiniz?
Doktor olmak istiyordum. Kader yolumu Ankara Hacettepe Üniversitesi’nde Prof. Dr. İhsan
Doğramacı’nın kurduğu Tıp Merkezi Sağlık Bilimleri Yüksek Okulu Tıbbı Teknoloji b.lümüne
g.türdü. Bu durum beni üzmedi, bilakis yoğun İngilizce öğrenmeme vesile oldu. Aynı okul ertesi
sene Tıp Fakültesi oldu. Sınava girerek Tıp tahsiline başladım. Bir sene hazırlıktan sonra 1970
yılında mezun oldum. Aynı yıl haziran ayında sınavı kazanarak iç hastalıkları (dâhiliye) dalında
ihtisasımı tamamladım. 1974 Eylül ayında Sağlık Bakanlığına gittim. Zat İşleri Müdürü Kerküklü
Hicran G.züm’e dilekçemi verdim. Evladım biraz önce Dr. Mehmet Ali Mızrak’ın tayinini yaptım.
Erciş münhal hemen Erciş’e tayinini yapayım dedi. Ben de Vanlı hemşerilerime hizmet s.züm
var. O zaman gider muayenehane açarım dedim. .ünkü Hacettepe de çalıştığım yıllarda
yardım isteyen Vanlı hemşehrilerime seve seve rehberlik etmek bana zevk ve mutluluk
veriyordu. Van Devlet Hastanesi’nde kadro olmadığından Van Verem Savaş Başkanlığına
atamam yapıldı. Vanlı hayırseverlerin başında gelen Ezberciler ailesinin Kazım Karabekir/
Maraş Caddesi’nin köşe başında bulunan ( Ezberciler İş Merkezinin yeri) eski kerpiç evinde
özel muayenehane açtım.1975 yılında kısa devre yedek subaylık yükümlülüğümü Ankara
Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu’nda yaptım. Van’dan doktor, eczacı ve dış tabibi arkadaşlarla
aynı birlikteydik. Eğitim bir ay sürdü. Bir sabah komutan bizi askeri gazinoda toplayarak “Size
hastanelerimizde ihtiyacımız var” dedi. Kurada Van’ı çektim. İskele Caddesi üzerinde hizmet
veren Van Asker Hastanesi’nde 3 ay kısa dönem Tabip Asteğmen olarak askerlik görevimi
tamamlayarak terhis oldum. Askerlikten sonra kadro açılınca 1940’lı yıllarda Ercişli
hemşehrimiz Op. Dr. Kemal Tuğcu, sonrasında sırayla Op. Dr. Enver Atmanoğlu, Dr. Ahmet
Uras, Op. Dr. Ertuğrul Yeğınaltay’ın başhekimlik yaptığı Van Devlet Hastanesi’nde uzman hekim
olarak göreve başladım.1977 yılında Dr. Ertuğrul Yeğınaltay istifa ederek Adalet Partisi’nden
Van Milletvekili adayı adayı olması üzerine hemşehrilerimin arzusu, rahmetli Ferit Melen’in
tercihi ile başhekimlik görevine atandım. Mayıs 1979’a kadar bu göreve devam ettim.
Mustafa Kemal Atatürk, Modern Van ve Van’da Üniversite Projesi’nin hayata geçirilmesi
için talimat veriyor. Atatürk’ün .lümü sonrası proje gerçekleşmiyor maalesef. Proje için
neler söylemek istersiniz?
Tarihsel, bölgesel ve stratejik konumu nedeniyle Van’a çok özel bir önem veren, genç Türkiye
Cumhuriyeti’nin tüm bölgeleriyle eş zamanlı kalkınmasını isteyen Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün Van ile ilgili düşünceleri ve hayali çok farklıydı. Ulu Önder, daha 1927 yıllında
zamanın Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necatı Bey’e gü.lü ve muasır medeniyetlere Türkiye’yi
taşıyacak olan üniversitelere yönelik düşüncelerini ve bu bağlamda Van için .ng.rdüğü Modern
Van ve Van’da Üniversite Projesi’ni açıklıyor. Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey’i
incelemeler yapmak üzere Van’a göndererek şu talimatı veriyor:
“ İstanbul Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) halen Avrupa’ya göre bilimsel gerçeklerden
uzak bir medrese kimliği taşımaktadır o nedenle üniversiteye d.nüştürülecek. Ankara’da
bir iki okul üniversiteye d.nüştürülecek. ..üncü üniversite Van G.lü havzasında
ilkokulları, yatılı bölge okulları, lise ve üniversitesi, kültür merkezleri opera, sinema
salonları, tiyatroları ve spor merkezleriyle Van üniversite şehrine d.nüştürülmelidir.
Zaten Van eski kültür merkezimizdi. Bunun için en az 15 yıl bir süreye ihtiyacımız var.
Hazırlıklara başla…” Talimat üzerine Bakan Mustafa Necati Bey, Van’a gelerek yaptığı
incelemeler yapıyor. Üniversite kurulmasının gerekli olduğunu g.rüyor.
Modern Van ve Van’da Üniversite Projesi ile ilgilenen ilk Milli Eğitim Bakanı Mustafa
Necati Bey kimdir?
Mustafa Necati Bey’in babası aslen Malatya Darendeli, annesi Maraş Elbistanlı’dır. Babasının
Kadılık görevi nedeniyle Mustafa Necat Bey İzmir’de dünyaya gelmiş. Lise eğitimi sonrası
Hukuk Mektebini bitirerek, avukat olmuş. İzmir’de millî mücadeleyi başlatan Kuvayı Milliye’ye
katılmış. Mustafa Necati Bey, Van incelemesinden bir yıl sonra 1928 yılında, öğretmen Ferit
Nuri (Kuran) Bey’i Van’a göndererek mevcut ortaokulu liseye d.nüştürerek, kurulması
tasarlanan üniversitenin çekirdeğini oluşturmasını isteyen çalışkan devlet adamıdır.
Van’a gelen öğretmen Ferit Nuri Kuran Bey hakkında bir bilginiz var mı?
Mustafa Necati Bey’in üniversitenin temelini oluşturmak üzere Van’a göndereceği öğretmen
sıradan biri olmamalıydı. Nitekim gönderilecek öğretmen için yarışma açılarak ilan veriliyor.
İlanda birinci olan öğretmene 100 TL mük.fat verileceği belirtiliyor. Katılanlar içinde Kabataş
Lisesi matematik öğretmeni Ferit Nuri Kuran birinci seçiliyor. Ferit Nuri Kuran daha 14 yaşında
Atatürk’ün çini mürekkebiyle portresini çizen, eski yazıyla İstiklal Marşı’nı yazan başarısı ve
vatansever y.nüyle dikkatleri çeken özelliğe sahip öğrencidir. Ferit Nuri Kuran Hocamı Etiler’de
evinde ziyaret ettim, ama elini .ptürtmeyerek, “Otur doktor evladım. Vanlılar hoş gelmişsen,
başım g.züm üstüne gelmişsen derler. Sende hoş gelmişsin başım g.züm üstüne
gelmişsin. Seni ve İzzet Sarımurat’ı alnınızdan öperim. Sizler Mustafa Kemal Atatürk’ün
ruhunu şad ettiniz, onun arzu ettiği üniversitenin kuruluşunu gerçekleştirdiniz.” Dedi.
Atatürk’ün TBMM’de gündeme getirdiği Modern Van ve Van’da Üniversite Projesi
gerçekleşmiş olsaydı bugün Van, nasıl bir şehir g.rünümü kazanırdı?
Van’a çok özel bir önem veren ve Van projesini yakından takip eden Atatürk, 1 Kasım 1937’de,
TBMM açış nutkunda, ‘Doğu Bölgesi için Van G.lü Sahillerinin en güzel bir yerinde
ilkokulu ve nihayet üniversitesi ile modern bir kültür şehri oluşturmak yolunda şimdiden
faaliyete geçilmelidir.’ Talimatı veriyor. Bu kez dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ı
arazi tespiti için Van’a gönderiyor.Atatürk, 1938 yılı kasım başında TBMM açış nutkunda ise,“
İstanbul Üniversitesi’nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Şark
Üniversitesi’nin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dairesinde, Van G.lü
civarında kurulması hızla ve önemle devam etmektedir’ diyor. Atatürk, ülkenin gelişip
kalkınmasını Doğu Anadolu Bölgesi ve Van’ın kaderiyle birlikte düşünüyor. Ancak .mrü vefa
etmiyor. Sizin kaleme aldığınız “ Atatürk’ün .lümü Van’ı nasıl etkiledi?” başlıklı makalede
belirttiğiniz gibi Atatürk’ün vefatı ile Modern Van ve Van’da Üniversite Projesi sahipsiz kalıyor.
Proje bir şekilde engellenince Van’ın parlak geleceğinin yolu kesiliyor. Proje gerçekleşmiş
olsaydı her alanda gelişmiş, kalkınmış, bilim, kültür ve sanat kenti Van’dan ve ünü ve başarısı
yurt dışına taşan Vanlı isimlerden söz etmiş olacaktık.
Van’a üniversitesi kurma mücadelesine ne zaman ve nasıl katıldınız?
Eski Van Belediye Başkanı rahmetli Tayyar Dabbağoğlu 1968 yılında Van Üniversitesi
Kurma ve Yaşatma Derneği kurmuştu. Tayyar Bey’in girişimleri sonucu Erzurum Atatürk
Üniversitesi Rekt.rü Kemal Bıyıkoğlu, Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne bağlı Van Fen Edebiyat
Fakültesi kurulması kararı almıştı. Kararı o zaman milletvekilimiz olan, Van’da büyük hizmetleri,
eserleri bulunan rahmetli Ferit Melen kararname ile TBMM’den geçirmişti. 1977 yılı kasım
ayında Van Belediye Başkanı Tayyar Dabbağoğlu talihsiz bir kaza sonucu evinin çatısından
düştü ve uçakla Ankara’ya kaldırıldı. O zaman Van Devlet Hastanesi başhekimiydim. Aynı
uçakla eşi Dr. Süheyla Hanım ile birlikte Ankara’ya g.türdük. Ancak Vanlı hemşehrimiz beyin
cerrahı Prof. Dr. Hızır Alp ve ekibinin tüm müdahalelerine rağmen kurtarılamayarak vefat
etti. Entelektüel kişiliği olan Tayyar Bey, vizyon sahibi, çok cesur, çalışkan, dürüst, hayalleri ve
projeleri olan eşişiz belediye başkanıydı ama erken kaybettik. .lümü Van için çok büyük kayıp
oldu. 1978 Senesi Temmuz ayında Van Belediyesi İktisat Şefi, 2 Nisan kurtuluş günlerinde Van
Valisi Haydar Bey’i at üzerinde temsil eden rahmetli Mustafa Dervişoğlu, çocukluğumdan beni
tanırdı. Steyr marka bisikletini bizim hana bırakır, bende ondan gizli İn.nü İlkokulu bahçesinde
turlardım. Bisiklete sürmeyi düşe kalka öyle öğrendim. Neyse. Mustafa Bey derneğin genel
sekreteri ve muhasebecisiymiş. Bir gün öğleden sonra gelerek dedi ki “Derneğin yıllık
kongresi yapılması gerekiyor, yapılamaması durumunda dernek münfesih olacak. Vali
Bey ile aran iyidir. Derneğin Ziraat Bankası’nda 21 bin lira parası var, konuş genel kurul
yapalım kapanmasını önleyelim.” Sorumluluk almaya hazırım yanıtı vererek mücadeleye
katıldım. Ertesi gün Vali Doğan Pazarcıklı ’ya giderek derneğin durumunu, Van için önemini
anlattım. Vali Bey, ilgi göstererek destek olacağını söyledi. Hemen Nail Başıbüyük’ün sahibi,
Servet Mehterbaşı’nın yazı işleri müdürü olduğu ilkeli ve saygın gazetecilik yapan İkinisan
Gazetesi’nde olağan genel kurul ilanı verdik. 1978’de Van eşrafının katılımıyla genel kurul
yaptık. Rahmetli ağabeyim Öğretmen Mevlüt Okayer, Sanat Okulu Müdürü Vasfi Leventoğlu,
Eczacı Übeydullah Müftüoğlu, Eczacı Aydın Perihan, İş ve İşçi Bulma Kurumu Başkanı Özdemir
Zırhlıoğlu, Diş Tabibi Saadettin Özok, Diş Tabibi Özger Yalım, İş Adamı Oğuz
Hacırüstemoğlu’ndan oluşan yönetim kurulunda başkan seçildim. Özdemir Zırhloğlu’nu
1979’da trafik kazasında kaybettik. Aynı yıl Ubeydullah Arvas İstanbul’a yerleşti. Yönetim
kuruluna banka müdürü Atilla Sönmez, eczacı Ahmet Besalet Bilgin ilave oldu.
Üniversitenin kurulması için ilk olarak nasıl bir adım atınız?
Randevu alarak pazartesi günü Vali Bey’e ziyarete gittim. ‘Sayın valim kâğıt üzerinde Atatürk
Üniversitesi’ne bağlı Fen Edebiyat Fakültesi var ama ortada fakülte, öğrenci ve eğitim
yok. Erzurum Atatürk Üniversitesi Rekt.rü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’a g.rüşerek
fakültenin açılması için çalışma başlatmasını söyler misiniz’ dedim. Çevresinin
bilgilendirmediği Vali Bey’in bu ayrıntılardan haberi yoktu. Bana ‘Telsiz odasına çık sen
rektörle konuş bu daha münasip olur’ dedi. Çıktım telsizci beni Rektör Hurşit Ertuğrul’a
bağladı. ‘Sayın rekt.rüm Van halkı Fakülte’nin eğitime başlamasını arzu ediyor’ dedim.
Aradan bir süre geçti. 4 aralık 1978’ de Prof. Dr. Ahmet Türker Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı
olarak atandı. Dekan Bey’i ve Edremitli Diş Dr. Seyfettin Baydaş’ı alarak daha önce arkeolog
olarak İstanbul Üniversitesi Van Tarih Araştırma Merkezinde çalışmış, Çavuştepe kazılarında
bulunmuş, babası Van’da Muhasebe Müdürlüğü yapmış olan Trabzon Sürmeneli bir ailenin
çocuğu olan Vali Doğan Pazarcıklı’yı Çimento Fabrikası sosyal tesislerinde düzenlediğimiz
yemeğe davet ettim. Yemekteki sohbetimizde üniversite kurulması için vereceğimiz mücadeleyi
g.rüştük.
Vanlılar arasında toplumsal bilinç ve dayanışma oluşturmak için neler yaptınız? Halka
gittiniz mi?
Vanlılar siyasi nedenlerle üniversite hakkının ellerinden alındığını iyi biliyordu. 1978 ağustos
ayında derneği aldık. Mücadeleye başladığımız günden itibaren yönetim kurulumuzla beraber
kapı kapı gezerek halka gittik. Cumhuriyet Caddesi, çarşı esnafı, sebze hali, kasap esnafı,
toptancı hali esnafı ve kabzımalları ziyaret ettik. Ziyaretlerimizde üniversitenin Van’ın
gelişmesine, aydınlanmasına, geleceğine, insanımıza, gençlere nihayetinde bölgemize
sağlayacağı faydaları anlattık. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Van Projesi’nin hedefi
buydu dedik. Üniversitenin Van Projesi’nin yüksek eğitim kurumu olduğunu söyledik. Bunlarla
yetinmedik. Öğretmenlerimize, eğitim camiamıza, halkın tüm kesimlerine hatta köylere giderek
yurttaşlarımıza üniversite kurulmasıyla ilgili bilgilendirici paylaşımlarda bulunduk. .ünkü
Vanlıların içinde bulunmadığı, desteklemediği bir mücadelenin başarıya ulaşmasının mümkün
olamayacağını biliyorduk.
Üniversite kurulmasını isteyen Vanlılardan beklediğiniz destek geldi mi?
Van halkı bizim samimi çabalarımıza inanarak g.nül ve omuz verdi. Vanlılar üniversite
kurulması için kenetlenerek seslerini yükseltmeye başladı. Birçok konuda Sanat Okulu Müdürü
Vasfi Levendoğlu, Beden Terbiyesi Müdürü ve Kızılay Başkanı Saffet Demiroğlu,
Şengençlerspor Kulübü Başkanı Van Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Nevzat
Amiklioğlu, Şoförler ve Otomobilciler Odası ve eski Van Belediye Başkanı Burhanettin Türkoğlu,
TRT Van Radyosu Şefi Celil Akan destek verdi. En büyük katkıyı gideceğimiz adresleri ve etkili
kişileri söyleyen rahmetli ağabeyim emekli öğretmen Mevlüt Okayer sağladı.
ValiDoğan Pazarcıklı’nın desteği devam etti mi?
1979 yılı sonunda eğitim konularında uyumlu olarak çalıştığımız, Van’da Türk Eğitim Derneği
Koleji (TED) açılması konusunda ve üniversite mücadelemize destek veren valimiz Doğan
Pazarcıklı merkeze alındı, Yurdanur Uğur atandı. Dernek olarak ziyaret ettik. Çok sıcak ve
samimi davrandı. Ancak bizi adeta şoke eden, hepimizde hayal kırkılığı yaratarak enerjimizi
düşüren çok ilginç bir ifade kullanarak: “ Kardeşim ne uğraşıyorsunuz, Van’a üniversite
kurulursa anarşi gelir!” dedi. Cumhuriyet valisinden beklenmeyen bu yaklaşım arkadaşlarımız
arasında üzüntü yaratarak canımızı sıktı.
Vali Bey’in olumsuz yaklaşımı üzerine dernek çalışmalarına ara vererek mücadelenizi
noktaladınız mı?
Tabi ki hayır. Aksine daha hırslandık. Vali Bey’in tavrı bizleri etkiledi ama mücadelemizden geri
adım atmadık, inandığımız yoldan geri dönmedik. Bu mücadele Van’ın, Vanlıların onur
meselesidir dedik, çalışmalarımıza devam ettik.
Üniversite kurma mücadelenizde daha sonra nasıl bir gelişme oldu?
Tepebaşı Mahallesi’nde bulunan İn.nü İlkokulu’nun bir kısmı Fen Edebiyat Fakültesi için
dekanlık, Hüsrev Paşa İlkokulu yanında Kebapçı Kemal Karakuş’un bir kaç dairesi dekan ve
genel sekreter lojmanı olarak tahsis edilmişti. 11 eylül günü Van Kalkınma Vakfı Başkanı Prof.
Dr. Ahmet Akyürek Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde işi olduğunu ( tohumluk
buğday alacak), bana sende gel yol arkadaşı olursun dedi. Bende çok iyi olur, başta Atatürk
Üniversitesi Rekt.rü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul ve yakın dostum, Van Fen Edebiyat Fakültesi
Sekreteri, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin idari kuruluş, kampüs arazisi istimlak çalışmalarında
büyük emekleri olan Lütfü Sezen’in dayısı Pof. Dr. Zeki Başar Hocamızı g.rüşürüm dedim.
Ayrıca seneye ÖSYM sınavına Van’da ki Fen Edebiyat Fakültesi’ne öğrenci alınması için
istekte bulunurum diye düşündüm. Sabah Van Kalkınma Vakfı’nın Land Rover aracı ile erken
yola çıktık. Erciş yolunda rahmetli Kemal Kurdoğlu’nun petrolünü az geçince durduk. Tarladan
gelen biri bayan iki İngiliz arabaya bindi. Türk.eyi çok güzel konuşuyorlardı. Bu kadar güzel
Türk.eyi nasıl öğrendiniz dedim. Londra’da lisan kursu aldıklarını söylediler. Yaşları 35’i
geçmemiş olan bayan ve erkek İngiliz beni adeta sorgulamaya başladı:
“ Sen Kürt müsün yoksa Türk mü?” Bende “Sizi ne ilgilendirir. Ben Türküm. Bakın biz
İngiltere’ye gelip İrlanda meselesini karıştırdık mı? Sizin amacınız nedir? Bir asır önce
Ermeni komşularımızı kışkırtarak tahrik ettiniz. Hem onların hem de Müslüman ahalinin
geleceğini mahvettiniz. Şimdi farklı bir senaryo uygulama peşinde olduğunuzu biliyoruz.
Ama bu topraklarda böl parçala yönet planınızda, kardeşi kardeşe kırdırma amacınızda
asla başarılı olamayacaksınız. Kürt Türk kardeştir” dedim. İki İngiliz Erciş’te arabadan inip
ayrıldı. Bizde yolumuza devam ederek Erzurum’a vardık. Öğleden sonra üniversiteye gittik önce
Rektör Hurşit Ertuğrul’u ziyaret ettim. 1980-1981 yılı için Van Fen Edebiyat Fakültesi’ne
öğrenci alınacağının s.zünü aldım. Zeki Başar Hocamla dostane g.rüşme yaptım. Ziyaretler
bitmiş Ahmet Akyürek de tohumluk buğday almıştı. 12 eylül günü sabah erken saate Van’a
doğru yola çıktık. Horasan’ı geçtik, iyice karanlık ..ktü. Tahir Dağı sonrası Jandarmalar
durdurdu. Bir tuhaflık vardı ama epey bekletildik. Hiç bir izahat verilmedi. Eleşkirt’i geçtik Ağrı
Hamur Deresi, Tutak, Patnos her yerde bir süre alıkonulduk. Derken Erciş, nihayet Van
Karayolları Bölge Müdürlüğü kavşağında tankları g.rünce Askeri Darbe olduğunu anladık. O
zaman cep telefonu, internet falan yoktu. Gece saat 24’ü geçiyordu. Eve varıp televizyon
açtığımda Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, “İç Hizmet Kanununun verdiği
Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve
komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine
bütünüyle el koymuştur” açıklaması yapıyordu.
Kenan Evren ilk yurt gezisini Van’a düzenlemişti. Evren ile g.rüşerek üniversite talebinizi
iletme olanağı buldunuz mu?
İhtilalin ilk haftasında Kenan Evren ilk yurt içi gezisini Van’a yaptı. Van’a Üniversite Kurma ve
Yaşatma Derneği olarak Vanlıların üniversite isteğini yansıtan bir kaç döviz hazırladık. Kenan
Evren, vilayet .nünde halka seslenirken dernek üyesi arkadaşlarımız dövizleri kaldırarak
Evren’in görmesini sağladılar. Kenan Paşa dövizleri g.rünce umut veren açıklamalar yaptı.
Sesimizi bu şekilde duyurduk.
Evren’in olumlu açıklamaları üzerine umutlandınız mı?
Doğrusu umutlandık. Ama daha sonra Kenan Evren’in talimatı ile yeni üniversiteler kurulması
kararı alındı. Milliyet Gazetesi’nde yer alan haberde YÖK taslağı ile birlikte İstanbul’da Marmara
ve Mimar Sinan, İzmir’de Dokuz Eylül, Antalya’da Akdeniz, Ankara’da Gazi, Eskişehir’de
Anadolu Üniversitesi’ne ilaveten ikinci üniversite olarak Osman Gazi Üniversitesi kurulacağı
belirtildi. Bu üniversiteler arasında Van’ı görmeyince çok üzüldük. Karar Van’da burukluk
yarattı.
Gelişme üzerine nasıl bir yol izlemeye başladınız?
Kenan Paşa’nın Van ve Hakkâri ziyaretinden kısa süre sonra derneğimizin üyesi eczacı
Ubeydullah Arvas arkadaşımdı. Babası Hac farizasını yaparken vefat etti. Bu vesile ile Van
Müftüsü merhum Öner Azmi Sarımurat Bey’in oğlu, Van’ın asil evladı, cennet mekân, ruhu şad
olsun, eski emekli Albay İzzetin Sarımurat’ın eniştesi Şeyh Taha Arvas’ın taziyesi için Van’a
geldi. Taziye Çatak ilçesindeydi. Mahalle arkadaşı ağabeyim Mevlüt Okayer, İzzetin
Sarımurat’ın Kenan Evren ile sınıf arkadaşı ve samimi olduklarını daha önce anlatmıştı. İzzettin
Sarımurat, Zeynel Abidin Hoca’nın biraderi, Dr. Saadetin Sarımurat ve terzi Muhittin
Sarımurat’ın abisiydi. İki kız kardeşlerinden biri Hacı Bilal Güldal, diğeri Hacı Davut Ezberci ile
evliydi. Molla İbrahim Sarımurat’ın da amcasıydı. Taziyede İzzetin Sarımuratoğlu ile sohbet
ederek dernek olarak amacımızın Van’a üniversite kazandırmak olduğunu söyledim. Onun
üniversite konusunda benden daha ateşli, daha istekli ve kararlı olduğunu g.rdüm. İzzettin
Sarımurat, 1928 senesinde Ulu Önder Atatürk’ün direktifleriyle Van’a gelen,1929 ocak ayında
apandisten vefat eden Mustafa Necati Bey’in özel olarak seçerek gönderdiği Kabataş Lisesi fen
dersleri öğretmeni Ferit Nuri Kuran Bey’in talebesiydi. Bana “İşte ev telefonum, ev adresim:
Esentepe Emekli Subay Evleri, Bina 10, No 4 numaralı dairede oturuyorum. Ankara’ya
gelmeye karar verdiğinde beni birkaç gün evvel ara. Söz veriyorum seni Devlet
Başkanımız Kenan Evren Paşaya g.türeceğim. Van’a üniversite kurma
çabanızda yanınızda olacağım, her türlü desteği sağlayacağım. Van için hayati
meseledir” dedi. Bu sözleriyle İzzettin Sarımurat heyecanımıza heyecan, gücümüze gü.
katmıştı. Güzel gelişmeyi dernek yönetim kurulumuzla paylaştım.
İzzettin Sarımurat ile Kenan Evren arasında nasıl bir diyalog vardı?
İzzettin Sarımurat sınıf arkadaşı olması nedeniyle Kenan Evren ile Genel Kurmay Başkanlığı
zamanında ve daha önceleri devamlı diyalogları olmuş. 1938 Harp Okulu Mezunu
olduklarından her yıl mutlaka bir araya gelirlermiş. Bir gün İzzettin Sarımurat, Kenan Evren’i
ziyaret ediyor. G.rüşme sonrası Evren, Kurmay Albay Çevik Bir’i çağırarak ” Çevik, İzzettin
Sarımurat albayım benim çok sevdiğim sınıf arkadaşımdır. Ben olmadığımda bir sorunu,
isteği olursa mutlaka ilgilen ve yerine getir. Ayrıca sağlık sorunu olursa Gülhane
komutanına benim adıma telefon aç”” talimatı veriyor. Bu denli yakınlık vardı.
Üniversitenin kuruluş mücadelesi sürecinde ilginç olaylarla karşılaştınız mı?
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı tarafından 1981 Anayasası yapıldı.
Referandumdan sonra Kenan Evren 7. Cumhurbaşkanı seçildi. Vanlı hemşehrimiz eski
emniyet müdürlerinden rahmetli Baki Müftüoğlu’nun abisi Avni Müftüoğlu Emniyet Genel
Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı yapmıştı. Polis Enstitüsü mezunu Hukuk Fakültesi ve
Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmişlerdi, Avni Müftüoğlu Van’dan Danışma Meclisi üyeliğine
seçilmişti. 23 Mart 1981 yılında g.rüştüğümüzde daha Danışma Meclisi oluşmamıştı. 1981 yılı
Atatürk’ün 100. Yılı idi. 1980 – 1981 yılları arasında Van Valisi Nazmi İyibil’di. İl çapında bir
organizasyon komitesi kuruldu. Vali Muavini Selami Bey, İl Kültür Müdiresi Sevil Demirkıran,
Kız Enstitüsü Müdiresi Serpil Çilingiroğlu komitede yer aldı. Başbakan Bülent Ulusu
Hükümetinde aynı zamanda yurt çapında 100.Yıl Kutlama Komitesi Başkanı Devlet Bakanı
Mehmet .zgüneş’ti. Kültür Bakanı Mustafa Cihat Baban’ın müsteşarı emekli Vanlı Korgeneral
Kemal Gökçe paşaydı. Kemal Gökçe Van Ticaret Sanayi Odası Meclis Başkanı, Van’ın k.klü
spor kulüplerinden Şençençlerspor Kulübü Başkanı Nevzat Amiklioğlu’nun dayısıydı. 4 Ocak
pazar günü Van Üniversitesi Kurma ve Yaşatma Derneği Genel Kurulu yapıldı. Vali Nazmi
İyibil, 21. Seyyar Jandarma Tugay Komutanı Tuğgeneral İsmail Selen de genel kurula katıldı.
Açılış konuşmamda Atatürk’ün doğumunun 100. yılında Van üniversitesinin kurulması
gerektiğini dile getirdim. Bu isteğimizi kongre kararına d.nüştürdük. Vali Bey bana Özçelik Bey,
Devlet Başkanı Kenan Evren’e kongrede alınan kararı bir telgrafla bildir dedi. Telgrafı yazıp
PTT’ye gittik. PTT gişesindeki görevli memur telgrafa baktı sonra da olmaz. Bu telgrafı çekme
sorumluluğunu ben alamam, lütfen müdürümüz Hayrettin Alparslan’a gidin dedi. O da
‘Sıkıyönetim tamimi var olmaz’ dedi. Kendisine ‘Bu telgrafta ne var, bir suç unsuru sakınca mı
var? Sen ne biçim Vanlısın’ dedim. Ağabeyim Mevlüt Okayer’in ortaokuldan arkadaşı
olduğundan yumuşadı. Peki, bakalım dedi ve telgraf çekildi.
Kenan Evren’e Vanlıların üniversite isteğini bir dosya ile iletmek için Ankara’ya gitmeyi
düşünmediniz mi?
Gitmek için zamanını kolluyoruz. Biz bu mücadeleyi verirken bir sabah gazetede Gaziantep
Yüzüncü Yıl Üniversitesi istiyor başlıklı bir yazı okudum. Hemen Vali Nazmi İyibil’e gittim. Sayın
Valim, Gaziantep Lobisi daha gü.lüdür fırsat elimizden kaçacak, birlikte Ankara’ya gidelim. Vali
Bey de benim İçişleri Bakanı’ndan izin almam gerekir. Siz sivil ve bağımsızsınız gidin dedi.
Gelişmeler sonrası nasıl bir karar aldınız?
Hemen arkadaşlarla konuşarak ortak karara vardık. 15 Mart 1981 pazar günü için Ankara’ya
gitmek üzere uçak biletlerimizi aldık. Belediye başkanımız derneğinin kurucusu Tayyar
Dabbağoğlu’nun emeklerine, anısına ahde vefa gösterme düşüncesiyle kıymetli eşi, değerli
meslektaşım, Van sevdalısı Dr. Süheyla Dabbağoğlu hanımı davet ederek sizde buyurun
birlikte gidelim dedim. Ancak mazeretinden dolayı gelemedi. Askere askerle yaklaşılır. Bu
doğrultuda dayısına referans mektubu yazar düşüncesiyle Vanlı iş ve spor insanı Nevzat
Amiklioğlu’na giderek ” Abi dayınız Korgeneral Kemal Gökce Paşa’ya bir mektup yazın
bize yardımcı olsun” dedim. Nevzat Abi, lezzetli Van şivesiyle “ Vıle ne mektubu, git
kapısına bir tekme at gir içeri” diyerek bizi esprisiyle rahatlattı. Sonra dayısıyla konuşarak
bize yardımcı olması y.nünde söz aldı.
Kemal Gökçe Paşa kimdir?
Korgeneral Kemal Gökçe Paşa, Cumhuriyet sonrası Van’da ilk eczaneyi açan ( Şifa Eczanesi )
sahibi Şadiye hanımın kardeşidir. Van Hükümet Tabibi Hikmet Bey ile evlenmişti. Önce
Ankara’ya oradan Almanya’ya gitmişler. Kıymetli ve yetenekli aile olan hemşehrilerimiz Kemal,
Suat, Uygur, Atilla İlvan’ın babaları Hamdi Bey eczaneyi yönetmiş.
“Kenan Evren ile seni g.rüştüreceğim” s.zü veren İzzettin Sarımurat ile iletişim
kurabildiniz mi?
Ankara’ya gitmeden önce İzzettin Sarımurat’a telefon açtım. Bir gün sonra İstanbul’dan
Ankara’ya geldi. Pazartesi günü Sıhhiye Ordu Evi’nin .nünde buluştuk. Ankara’ya gelmeden
önce 1928 de Atatürk’ün direktifleriyle Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necatı Bey’in Van’a
gönderdiği Ferit Nuri Kuran’ın yaptığı; arka yüzünde eski yazı ile yazılı İstiklal Marşı, ön
yüzünde Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın çini
mürekkebiyle yapılmış resmi ve hocanın bizzat yazarak imzaladığı “Sayın Devlet Başkanı
Kenan Evren’e saygılarımla” imzalı mektubunu yanıma aldım. Resimlere Kızılay Kocabeyoğlu
Pasajından gümüş çerçeve alarak resimleri yerleştirdik. İlk ziyareti Kültür Bakanlığı Müsteşarı
hemşehrimiz Kemal Gökçe Paşa’ya gittik. Sekretere Van’dan heyet olarak geldiğimizi söyledim.
Paşa bizi kabul ederek hemen odasına geçtik. Bizi çok sıcak karşıladı. Ziyaret amacımızı
söyledik. Başta Devlet Başkanı Kenan Evren, Başbakan Bülent Ulusu, Millî Eğitim Bakanı
Emekli Tüm General Hasan Sağlam, Devlet Bakanı 100. Yıl Kutlama Komitesi Başkanı Mehmet
.zgüneş Paşa‘dan randevu istiyoruz. Sizin referansınız ve sekretaryanız ile randevu
talebimizin kabul edileceğine inanıyoruz dedik. İletişimi için telefon numarası istedi. O zaman
cep telefonu, sosyal medya yoktu. Liseden sınıf arkadaşım olan muhasebeci mali müşavir
Vanlı Kemal Kasapoğlu’nun ofisinin telefon numarasını verdim. Kavaklıdere’de kaldığım
kayınpederim vardı ama ev telefonu yoktu. Randevu isteğimizi not aldı. Ziyaretimizden çok
memnun olduğunu söyleyerek bizimle tek tek kucaklaşıp:
” Van’a sahip çıkın orası benim anamın yurdudur. BabamMalazgirtli bir
komutandı. Eczacı Şadiye hanımdan başka iki ablam ve yeğenlerim var” dedi.
Odadan çıktık. Yeri gelmişken şunu bilmenizi isterim; Kemal Gökçe Paşa görevde iken
mimarisiyle ilgi çeken ancak birkaç yıl önce yıkılan Van Müzesi’nin yapımını sağlayan kişidir.
Bunu kimse bilmez. Kendisi hayatta ve diyaloğum var, ara sıra arar hatırını sorarım. Ertesi gün
Kemal Kasapoğlu’nun ofisine geçtik. Bir süre sonra Kemal Gökçe Paşa beni aradı. Devlet
Başkanı Kenan Evren ile g.rüştüğünü “Ben Van’dan gelen heyetin ne istediğini biliyorum.
Mili Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Haydar Saltık Paşaya gitsinler yazılı isteklerini
bıraksınlar” dedi. Randevu için Başbakan Bülent Ulusu da zamanım yok demiş. Milli Eğitim
Bakanı Hasan Sağlam 19 Mart perşembe günü öğleden sonra randevu vermiş. Aynı güne
Devlet Bakanı Mehmet .zgüneş randevu vermiş. Ziyaretler başladık. Ziyaretlerde İzzettin
Sarımurat da bize katlıyordu. Bizde Anıt Kabir de sekreteri olan kurmay albaya isteklerimizi
içeren dilekçemizi verdik. O da alıp sümeninin altına koydu. Hasan Sağlam’a Atatürk’ün Van
G.lü kenarında kurulması için talimat verdiğini, Doğu Üniversitesi kurulması hakkında attığı
adımlardan, bölgenin gelişmesi, kalkınması ve aydınlanmasına sağlayacağı katılardan
bahsettik. Devlet Bakanı Mehmet .zgüneş’e Erzurumlular üniversite hakkımızı gasp ettiler
dedim. Omuzuma vurarak; Kardeşim devlet onların omuzuna taktığı rütbe gibi size de rütbe
takar üzülmeyin dedi. Ferit Melen neden yapmadı dedi. Ben de yapmamış veya yapamamış
olabilir. Siz Atatürk.ü bir hükümetsizin Atamızın yarım kalan Van Projesi gerçekleşirse ruhu şad
edilmiş olur dedim. Bu benim yetkimi aşar diyerek bize Kenan Evren Paşa ile g.rüşmemizi
söyledi.
Van’a büyük hizmetleri olan, eski Van milletvekili, maliye, milli savunma bakanı, eski
Başbakan Ferit Melen’e bu konuyu aktardınız mı?
Rahmetli Ferit Melen Bahçelievler Ayten Sokak No 27’de ( Komşusu İsmet İn.nü ) oturuyordu.
Ferit Melen’i evinde Muzaffer Hacıbekiroğlu ve Saadettin Özok ile birlikte ziyaret ettik. Hasan
Sağlam’ın sözlerini aynen kendisine ilettim. Rahmetli, “Ben hizmet etmekten mutlu olduğum
memleketime üniversite kazandırmayı istemez miydim? 1962’de Konsey üniversite
kurulmasına karşıydı. Üniversite kurulması kararı Evren’in iki dudağı arasındadır. İsterse
kurulur. Mücadelenizde başarılar dilerim” dedi. O tarihlerde Diyarbakır 7. Kolordu Komutanı
Korgenerale Suat İlhan Paşa’ydı. Suat Paşa Ferit Melen ve Van’ın yerli ailelerinden Coşkun
Okuldaş ile teyze çocuklarıydı. Suat İlhan aynı zamanda 1979 yılında Van Seyyar Jandarma
Tugay Komutanı Tuğgeneral Sedat İlhan’ın abisiydi.
Kenan Evren’den randevu talebinize olumlu yanıt gelmeyince Van’a dönme karar mı
aldınız?
Başka gelişmeler olunca Van’a dönme kararı almadık. Ankara’da geniş çevresi olan Şeyh Taha
Arvas’ın kardeşi Tarım Bakanlığı Zirai Donatım Genel Müdürü Emin Garbi Arvas Albay Çevik
Bir’in öz dayısını iyi tanıyordu. İzzettin Sarımurat ile birlikte mektup yazarak Çevik Bir’in
dayısına verdiler. İzzettin Abi mektubun sonunda “ Sayın Devlet Başkanım, size güvenerek
Vanlı hemşehrilerimi peşime takarak Ankara’ya heyet olarak geldik. Sizinle g.rüşmemiz
gerekiyor. Beni hemşehrilerime karşı mahcup etmeyeceğinize inanıyorum” ifadeleri yer
verdi. Çevik Bir’in dayısı mektubu alıyor ancak Çevik Bir evde olmadığından mektubu eşi
Nilgün Hanım’a veriyor.
Günlerdir beklediğiniz randevu talebinize olumlu yanıt nihayet geldi mi?
20 Mart 1981 cuma günü Van Atatürk Lisesi’nden arkadaşım, hemşehrimiz Kemal
Kasapoğlu’na veda ederek Van’a dönmek ve vedalaşmak üzere Kızılay’daki bürosuna gittik.
Telefon çaldı. Arayan subay Kemal Gökçe Paşa’nın benimle g.rüşmek istediğini söyledi.
Telefonu aldım, “Özçelik Bey randevu isteğinize olumlu cevap geldi. 23 Mart Pazartesi
günü saat 11.00’de 4 kişilik Van heyetini Sayın Devlet Başkanımız Genel Kurmay
Başkanlığı’nda kabul edecekler. ” dedi. Ne tesadüf ki o anda Kemal Kasapoğlu’nun
bürosunda olmasak randevudan haberimiz olmayacaktı. .ünkü ne cep telefonu sabit
telefonumuz vardı. Çevik Bir aldığı mektubu yerine ulaştırıyor. Mektubu alan Kenan Evren
tebessüm ederek okuyor: ” Çevik, lebalep doluyum, fakat İzzettin arkadaşım gelmiş.
Pazartesi günü öğleden önce randevu ayarlayın” direktifini veriyor. Randevu talebemiz bu
şekilde kabul ediliyor.
Günlerdir beklediğiniz Kenan Evren’i ziyaretinize dernek yönetiminden kimler katıldı?
Dernek başkanı olarak ben, üyemiz Diş Doktoru Saadettin Özok, Emekli Albay İzzettin
Sarımurat, akrabası Yıldız Sarımurat katıldı. Yıldız Abla, aydın, Atatürk.ü, demokrat hem de
Van kadınını en iyi şekilde temsil edecek özellikleri olan gururumuz duyduğumuz Cumhuriyet
kadını hemşehrimizdi. Kenan Evren’e, bakanlara sunacağımız dosyaların hazırlanarak
tamamlanmasında bize çok yardımcı oldu. Pazartesi günü Yıldız Abla’nın çalıştığı bankada
buluşarak kendisinin makam arabası ile Genel Kurmay Başkanlığına hareket ettik. Nizamiye
kapısında binbaşı tarafından yukarı kata gönderildik. Başyaver ’in odasında solukladık. Yaver
öğretmen albaydı. Tatvan’da bir süre hizmet yapmıştı. (Daha sonraki yıllarda helikopter
kazasında şehit düştüğünü öğrendik.) Saat 11 00 olunca bize karşı kapıyı gösterdi. Dernek
başkanı olarak önce kapıyı ben açtım. Sekretaryadan tekrar geceyim mi diye beklerken Devlet
Başkanı Kenan Evren ile göz göze geldim. Okuma g.zlüklerini takmış, spot ışıkları altında bir
şeyler okuyordu. İçeri girdiğimde kendimi takdim ederek Van Üniversite Kurma Ve Yaşatma
Derneği Başkanı Dr. Özçelik Okayer dedim. Ardımdan içeri giren arkadaşlar kendilerini tanıttı.
En son içeriye sınıf arkadaşı Emekli Topçu Albay İzzettin Sarımurat girdi. Bizi geniş bir salona
aldılar. Ben Devlet Başkanı’nın yanındaki koltuğa, Yıldız Sarımurat yanıma, onun yanına
İzzettin Sarımurat ve onun yanına da Dr. Saadettin Özok oturdu. Bize hoş geldiniz, sınıf
arkadaşına hoş geldin İzzet dedi. Ben “Ulu Önder Atatürk’ün direktifi ve Milli Eğitim Bakanı
Mustafa Necatı Bey’in ileride Van’da üniversite kurulacak siz bunun .ncüsü
olacaksınız” dediği öğretmeninden getirdiği mektup ve 14 yaşındaki yaptığı 1922 de takdim
etmek için g.türdüğü fakat bulamadığı için yavere veremediği resim, arka yüzü eski yazı İstiklâl
Marşı, kapağında ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa yazılı Ferit Nuri
Kuran imzalı gümüş çerçeveye koyduğumuz resim ve mektubunu Devlet Başkanı Kenan
Evren’e takdim ettim. Evren Paşa resmi çok ilginç buldu. Yaverinden büyüte. isteyerek tetkik
etti. Çok enteresan dedi. Mektupta Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kurulacak üniversitenin
nüvesini kurmak için Kabataş Lisesi’nden Ferit Nuri Kuran’ın Van’a gönderildiği yazılıydı. Bu
yazı aynı zamanda tarihi bir belge hüviyeti taşıyordu. İçeriye girmeden İzzet Abi konuşmaları
sen yapacaksın. Siz odadan çıkınca ben özel g.rüşüp konuşacağım demişti. Ben de söze
şöyle başladım “Sayın Devlet Başkanım tasarlanmış müstakbel üniversite yasa taslağına
ulaştım. Hoşg.rünüze sığınarak biraz çizmeyi aşacağım, 6 yeni üniversiteyi Batı
illerimizde açıyorsunuz. Bu imkân eşitliğine, fırsat eşitliğine Anayasaya ters düşmez
mi? ” dedim. Gözlerinin bebeği adeta yıldız gibi çaktı ve yüzü bir anda değişti. İzzettin
Sarımurat ile birlikte olmasak çok rahat beni dışarı atardı. Hemen toparladı biz öyle
yapamayacağız dedi. Ayrıca dedim ki “Van üniversitesi bölgenin kalkınmasını,
sosyoekonomik refahı, birlik ve beraberliği sağlayacak; Ulu önderimizin ruhu şad
edilecektir.” Çaylarla birlikte sohbette Van Ön Asya’nın kapısı olduğundan Türk Dünyası
ülkeleri ile ekonomik, sosyal, kültürel ilişkilerimizde k.prü görevi kuracaktır ifadelerini kullandım.
Bize “Hemen olacak diyemem. Konsey arkadaşlarımla konuyu her y.nüyle konuşup size
döneceğim.” Dedi. Teşekkür ederek dışarı çıktık. Arkadaşı olan İzzet Abi ile Evren Paşa baş
başa kaldı.
İzzettin Sarımurat Kenan Evren ile içerde baş başa g.rüştükten sonra odadan çıktığında
ilk s.zü ne oldu?
İzzettin Sarımurat dışarı çıktığında ‘Bu iş oldu’ müjdesini verdi. Daha sonra aralarında geçen
konuşmayı anlattı. İzzettin Sarımurat, Kenan Evren’e “ Sana ne diye hitap edeyim. Sayın
Devlet Başkanım mı, yoksa sınıf arkadaşım Kenan mı diyeyim” diyor. O da ne” ne dersen
de İzzet” diyor. İzzet Abi de, “Bana bak sen Anıtkabir ’de Atatürk’ün Mozolesine çelenk
bırakıp defteri yazarken Atam rahat uyu diyorsun. Peki, sen onun arzu ettiği üniversiteyi
kurdun mu? Hayır. Atatürk nasıl rahat uyusun? Eğer bana üniversite s.zü vermezsen bu
odadan çıkmam” diyerek s.zünü noktalıyor. Evren’in üniversite için en az 50 milyon lazım s.zü
üzerin İzzet Abi, “Nereden bulursan bul” diyor. Evren de “Deli oğlan hiç inatçı huyundan
vazgeçmemişsin” diyerek 40 yıllık iki dost olarak birbirlerine sarılarak “Bu iş tamamdır,
hayırlı olsun” diyerek uğurluyor. Ertesi gün Kenan Evren, kendisine taktim ettiğim dosyayı Milli
Eğitim Bakanı’na göndererek Van Üniversitesi’ni yasaya ilave etmesi için direktif veriyor.
Bu g.rüşmeden fotoğraf var mı?
O günkü tarihi g.rüşmemizi bir fotoğrafla .lümsüzleştiremedik maalesef. Bu da bizim eksiğimiz
oldu.
Üniversite s.zü alarak tarihi başarıya imza attınız. Milli Eğitim Bakanı’na talimat
verilmesinden sonra neler yaşandı.
Yorulduk ama mutluluk ve heyecan içinde Ankara’dan başımız dik, anlımız ak olarak gururla
Van’a d.ndük. Ertesi gün Vali Nazmi İyibil’i ziyaret ettik. Van’ı sevince boğan mutlu haberi
detaylarıyla paylaşarak bilgilendirdik. Aynı hafta Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam’ın Ankara’ya
çağırdığı il müdürleri arasında Vanlı hemşehrimiz İl Milli Eğitim Müdürü Necmettin Çaldağ da
vardı. Toplantıda Bakan Hasan Sağlam müjdeyi orada da veriyor ve Van’da Atatürk’ün doğum
yıld.nümüne denk gelmesi nedeniyle 100. Yıl Üniversitesi ismiyle üniversite kuracağız diyor.
Necmettin Çaldağ da bu haberi bana ulaştırdı. Yasa Y.K’ün kuruluşu ile birlikte çıktı. Yani YÖK
ile Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi aynı yaştadır.
Üniversiteye atanan kurucu rektör beklentileri karşıladı mı?
Kurucu rektör olarak dinamik, genç ve çok faal, idealist birini bekliyorduk. YÖK Başkanı Prof.
Dr. İhsan Doğramacı Hacettepe Tıp Fakültesinden Veteriner Mikrobiyolog Prof. Dr. Hakkı
Autun’u rektör olarak atadı. Ancak bana göre idareyi maslahat kabilinden yetersiz, vizyonsuz
ve heyecanı olmayan bir isim rektör oldu. Atama Vanlıların heyecanı ve beklentilerini
karşılamadığı gibi üniversitenin gelişmesine büyük zaman kaybettirdi.
Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun atandığında ilk olarak ne yaptı?
İlk işi üniversite kuruluşunda, kampüs alanının istimlakinde ve idarenin oluşumunda canla başla
çalışan Genel Sekreter Lütfü Sezen’i görevden almak oldu. Ardından Prof. Dr. Nihat Bayşu
geldi. Veteriner kökenliydi daha aktif bir rekt.rdü. Kampusu ziyaretimde diğer üniversitelere
göre kampusun çevre düzenlenmesini yetersiz ve bakımsız olduğunu g.rdüm ve üzüldüm.
Hâlbuki yeşil alan ve peyzaj ile Zeve Yerleşkesi cennet çevrilebilirdi.
Üniversitede akademik, kültürel ve sosyal etkinlikler ne zaman başladı?
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreteri Lütfü Sezen 1982 haziran ayında bana gelerek Prof.
Dr. Zeki Başar dayımdır, Van’a gelmek istiyor. Üniversitede “Tarih Boyunca Ermeniler” konulu
konferans vermek ister, Van’a davet edelim dedi. Vali Behçet Eren’e bahsettim buyursun, bende
ayrıca davet edeyim dedi. 17 Haziran günü Halk Eğitim Merkezi konferans salonunda,
konferans verdi. Konferans öncesi Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi 63 son sınıf
öğrencisi adına Şule Kürk.üoğlu adlı bir öğrenci üniversite sevincimizi paylaşarak şöyle
konuştu:
“57 yıl sonra da olsa Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Van projesi, hayali olan
üniversitesinin gerçekleşmesinden Vanlılar gibi bizlerde çok mutluyuz. Gayret ve emek
sarf ederek amacına başarıyla ulaşan Van Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği
Başkanı Dr. Özçelik Okayer ve dernek yöneticilerini, Vanlıları, emeği geçenleri kutluyor
saygılarımızı sunuyoruz.”
Mutluluk ve heyecan veren gelişmelerde önemli pay sahibi oldunuz. O dönem canınızı
sıkan unutamadığınız bir olay yaşadınız mı?
1982 Ekim ayında Kazım Karabekir/Maraş Caddesinde üniversiteye tahsisi edilen eski Kız
Öğretmen Okulu salonunda yapılan törende önceden hazırlanan senaryo ile konuşturulmadım.
Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun kürsüde elleri titreyerek kısa, silik bir konuşma yaptı. Ağlayan
çocuğa meme vermezler Bizlerin ve İzzettin Sarımurat’ın cesur girişimleri olmasaydı üniversite
kurulmamış olacaktı. Rektör Hakkı Atun üniversiteye 7. Cumhur Başkanı Kenan Evren’in
büstünü yaptıracağını söyleyerek bizden yardım istedi. Yaz başıydı, tam o sırada Erzurum
Radyosu Van’da konser vermek istiyor. Vali Behçet Eren yardımcı olmam için bana haber
gönderdi. Biletleri bizzat tek başıma resmi daireler ve halka sattım. Satılan biletlerden
topladığım165 bin lirayı tutanakla rektöre verdim. 1983 haziran ayında Cumhurbaşkanı Kenan
Evren Van’a gelerek üniversiteyi ziyaret etti. Derneğimiz dışlanarak kasten haber
verilmedi! Tatbiki bu tavrı önemsemedik. Memleketimiz için neler yaptığımızı Vanlılar iyi
biliyordu.
Üniversitenin kuruluşu gerçekleştirildikten sonra farklı çalışmalarınız oldu mu?
Hacettepe Üniversitesi’nin kurucusu, bende emeği olan, feyz aldığım Prof. Dr. İhsan Doğramacı
YÖK başkanlığına getirildi. Bende Ankara’ya giderek YÖK Başkanlığında g.rüşerek Tıp
Fakültesinin yöre için çok önemli olduğunu ilettim. Valimiz Nazmi İyibil merkeze alınarak yerine
Mülkiye Müfettişi Behçet Eren atandı. Üniversite kuruluşu sonrası Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Vakfı kurma çalışmalarına başladım. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde tarih profes.rü,
1977 de Kültür Müsteşarı ve Türk Dil Kurumu Başkanlığı yapan hemşehrimiz Prof. Dr.
Şerafettin Turan Mevlüt Ağabeyimin iyi arkadaşıydı. Vakıf kurma konusunda kitap belge
göndererek yardımcı oldu.1984 sonbaharında İstanbul’a göç ettim. Sonra vakıf kurularak ilk
başkanlığını rahmetli iş insanımız hemşehrimiz Enver Perihanoğlu yaptı
Zeve Kampüsü’nde temel atma törenini hatırlıyor musunuz?
1984 yılında Zeve Kampüsü temel törenine Cumhurbaşkanı Kenan Evren katıldı. Aynı yıl ekim
ayında İstanbul Şişli Etfal Hastanesinde Şef Yardımcılığı sınavını kazanarak İstanbul’a gittim.
Ben ayrıldıktan sonra dernek başkanlığına arkadaşlarımız Dr. Ertuğrul Yeğınaltay’ı getirdiler.
Doğup büyüdüğünüz, anılarınızın, arkadaşlarınızın olduğu Van’dan ayrılmak zor olmadı
mı?
Van sevdası kalbimden silinmedi. Ama kendimi yenilemek, atılım yapmak için İstanbul’a gidip
gelip gidiyordum. Bir gün Ankara Hacettepe Tıp Fakültesinden Bülent Ulusu hükümeti Sağlık
Bakanı Necmi Ayanoğlu tarafından İstanbul Şişli Etfal (Hamidiye Etfal) Hastanesi kulak boğaz
kliniğine atanan Doçent Dr. Aras Şevar tarafından 1. Dâhiliye Kliniği şef yardımcılığının
kadrosunun boş olduğu söylendi. Şef Dr. Nadire Güresin Apaydın ile gidip tanıştım. İlk kocası
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ecvet Güresin imiş. Ecvet Bey, akciğer kanserinden .lünce Dr.
Nurettin Apaydın ile evlenmişti. Nurettin Bey Tepebaşı Mahallesi’nde oturan yerli ailelerden
Mihraplar ailesine mensuptu. Aileden Zıya Apaydın, Hızır Apaydın, Abdülbari Akay, Faik Akay,
Refik Akay amca çocuklarıydı. Fakat bu hemşehrilikden dolayı hiç bir kayırma görmedim. Dr.
Nadire Hanım çok sert, prensip sahibi disiplinli erkek gibi kadındı. Çalışkan, zeki bir kadın olan
Nadire Hanım hiç kimseye taviz vermez, kimse karşısında haddini aşmazdı. Rahmetli Dr.
Nadire Güresin ve 1. Cerrahı Şefi Dr. Nurettin Apaydın ile gayet dostane ilişkilerle ailece
g.rüşmemiz devam etti. 1987 de Dr. Nadire Hanım yaş haddinden emekli oldu. Bakanlık 1984
Mayıs ayında sınavı açtı. Ankara Numune Hastanesinde yayınlarımla beraber lisan ve meslek
sınavından geçtim 5 kışlık jüri beni başarılı buldu, Van’dan İstanbul’a gelmem ekim ayını buldu.
.ünkü bakanlık emrini hemen tebellüğ etmedim.
Size gönderilen bakanlık emrini neden almadınız?
Sağlık Bakanı Nadire Hanım emekli olmadan benim geçeceğim kadroyu Prof. Dr. Aydoğan
Öbeğ’e emekli olmadan tahsis etti. Dr. Kaya Kılıçturgay Uludağ Üniversitesinden Dr. Aydoğan
Öbeğ’in arkadaşıydı. Bir ara eski Van Milletvekili, Devlet Bakanı Av. Salih Yıldız’ın oğlu değerli
hemşehrim Ömer Yıldız Yalım Erez, Tansu Çiller’in zamanında Sağlık Bakanı Dr. Doğan
Baran’ın müsteşarıydı. Bir gün odamda oturuyorum başhekimlik sekreteri beni arayarak
müsteşar bey sızı görmek istiyor dedi. Doğrusu hakkımda bir şikâyet mi var diye düşünerek
makama gittim. Müsteşar Ömer Yıldız Bey koltuğundan kalkarak bana sarıldı. Odada Sağlık
Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Kurumları Genel Müdürü, İstanbul İl Sağlık Müdürü de vardı. Ömer
Yıldız, samimiyeti ve davranışıyla beni onların yanında onurlandırdı. Daha sonra Ankara’ya
bakanlığa çağırdı. Makamında“ Buradaki klinik şefliğine sizi uygun g.rüyorum. Hazırlan o
makam layıksın” dedi. Müracaatımı yaptım. Ama İstanbul Tabip Odası seçiminde siyasi denge
hesapları nedeniyle atamam gerçekleşmedi. Daha sonra aynı hastanede kardiyoloji kliniğinin 3
yıl şefliğine vekâlet ettim.
Kardiyoloji kliğinde ne gibi hizmetleriniz oldu?
Koroner yoğun bakım ünitesini modernize ettirdim. Hemşerimiz gazeteci yazar Fatih Altaylı’nın
amcası iş insanı rahmetli Eyüp Altaylı ve Rötarı Kulübü’nden 9 tane monitör defibratör ve
ayrıca kliniğimize 3 tane modern havalı yatak, başka kurum ve şahıslardan buzdolabı temin
ettim. Diğer eksik ihtiyaçları hayırsever çevrem tarafından karşıladım. 32 yıl hizmet ettim. 2001
yılında emekli oldum. 2019 yılında özel bir hastanede fahri hekim olarak eş dost ve eski
hastalarımın sağlığıyla ilgileniyorum.
İstanbul’da ünlü isimlerden hastanız oldu mu?
Bir gün başhekim beni arayarak, Türk tiyatro ve sinemasının duayenlerinden, çocukluğumda
Gülistan Güzey ile başrolünü oynadığı bir filminin izlediğim, tiyatroda oyununu seyrettiğim
rahmetli Reşit Gürzap’ı diyabet hastası ( şeker) olması nedeniyle gönderdiğini söyledi. Reşit
Gürzap Bey kontrole gelmişti. Çay ikram ederek biz Vanlılar çayı çok severiz dedim. Bana siz
Vanlımınsınız dedi. Evet dedim. Bende aslen Vanlıyım, büyük dedem Padişah Abdülaziz
zamanında Van’dan İstanbul’a gönderilmiş. Kara Reşit Paşa olarak tarihe geçmiştir. Kendisi çok
nüktedan, kültürlü g.rmüş geçirmiş, tevazu sahibi bir insandı. Oğlu sinema, tiyatro, dizi
oyuncusu, yazar ve eğitmen Can Gürzap, gelini Arsen Gürzap’a akşam yemeğinde Levent
Tenis Kulübünde rastladım. Can Gürzap’a siz nerelisiniz diye sordum. Biz Vanlıyız dedi. Reşit
Gürzap hasta hekim ilişkimiz devam etti. Reşit Bey hayattan çok güzel anılarını ve tecrübelerini
aktardı. Bana eski gazeteci Bosfor Turizm ve Çamlıca Gazozları sahibi armatör Kahraman
Sadıkoğlu’nun eniştesi, Van Eğitim G.nüllüler Parkı’nda isimi yaşatılan Feyyaz Tokar da
Vanlıdır dedi. 1984 yılı ekim ayında Şişli Etfal Hastanesi 1. Dahiliye Kliniğinde şef muavini
olarak göreve başlamamdan 6 ay sonra şefim Dr. Nadire Güresin Apaydın’ın önemli bir
operasyon geçirmesinden dolayı kliniğin sorumluğunu üstlendim Hastane Sağlık Bakanlığının
önem verdiği Eğitim Ve Araştırma Hastanesi idi. Burada önemli insanlara ve değişik vatandaş
kitlesine hizmet ve en az 5-6 asistana da eğitim veriyordu. Hacettepe de aldığım çok kuvvetli
ve temel yoğun çalışma tempomla kısa zamanda tanındım. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
İmren Aykut, SHP Genel Başkanı gazeteci-yazar Altan Öymen, İstanbul MİT Başkanı Nuri
Paşa, BJK Spor Kulübü Başkanı Süleyman Seba gibi önemli kişilere sağlık hizmeti vererek
tanışma mutluluğuna eriştim. Bu arada Van Sanat Okulu kurucu müdürü rahmetli Vasfi
Levendoğlu ağabeyimizi de tedavi etmek meslek hayatımda ayrı bir kıvanç oldu. 1985 yılında
Etiler Nisbetiye Caddesi gibi Flamingo Caddesi olarak da bilinen gözde semtte özel
muayenehane açtım. Semtte o zamanlar sinema, ses sanatçıları ve meşhur müzisyenler
oturuyordu. Bu vesileyle Zeki Müren, Neşe Karaböcek, Esin Afşar, Selçuk Ural, Zerrin Özer,
Yasemin Yalçın, Zeki Alasya, Orhan Gencebay gibi sanatçıların ve ailelerinin sağlık durumlarına
müdahil oldum. Bir gün kliniğime Rahmi Saltık adında bir hasta yattı. Sabah hastaları gezerken
g.züme başucundaki Ruhi Su’nun kasetleri ilişti. Dedim ki Ruhi Su Vanlıdır, benimnhemşehrimdir. 1912 doğumlu Ruhi Su 1914 de muhacerette ailesi Bitlis deresinde para ve altın için katledilince yalnız kalan kü.ük Ruhi Su yetimhaneye verilmiş. Devlet Ruhi Su’yu okutmiş.
Ruhi Su, Vanlıların 1915’te yoğun göç ettiği Adana’da Öğretmen Okulu’nda öğretmen olanVan’a gelen Ferit Nuri Kuran’ın talebesi olarak okumuş. Müziğe olan kabiliyeti nedenlekonservatuarda son sınıf talebesi iken komünist damgası nedeniyle okuldan atılan Ruhis Su, yeteneği nedeniyle bir Türk Mozartı Bethoven olacak iken harcanmış. Ruhi Su rahmetli olmuştu. Muayeneye gelen hanımı Sıdıka Su ile tanıştık. Çok duygulandı bana bazı kasetlerini
hediye etti. Sonra Eyüp Altaylı ile birlikte buluştuğumuz Bebek Otelinin barını Ruhi Su’nun oğlu Güngör Su çalıştırıyordu. Muhteşem bas bariton sesini ve sazını Hacettepe Üniversitesi’nde
öğrenci kantininde dinlemiştim.
İstanbul’da yeni hastalarla karşılaşıp, yeni dostlar edinirken karşınıza nasıl bir yaşam çıktı?
1984 de İstanbul gibi bir metropole göçemem beni sanat kültür, opera, konserler, resim sergilerimüzeler ile buluşturdu. Pazar günleri Klasik Türk Müziği konserlerine giderdik. Geldiğim yıllarda Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü hemşehrimiz Sabahattin Türkoğlu’ydu. Daha sonar YıldızSarayı Müdürü olarak görev yaptı. Bu arada benim en büyük kazancım Van’a Atatürk ve Mustafa Necati Bey tarafından gönderilen Ferit Nuri Kuran’ın kardeşi Sait Kuran tanışmamdı.
Sait Bey, İstanbul Teknik Üniversitesi rekt.rlüğü yapmış, İstanbul Boğaz K.prüsü’nün projesiniyapmış uluslararası inşaat alanının duayenlerindendi. Almanya’da kürsüsü vardı.
Tanıştırıldıktan sonra sağlığını bana emanet etti. 12 yıl ailesinin doktorluğunu yaptım. Eşi RikkatHanımı tanıdım, annesinin büyük dedesi Osman Bey bu günkü Osman Bey Semti onun adınıtaşıyordu. Ben de bu vesile ile tarihi içselleştirerek adeta yaşadım. Daha çok tarihi şahsiyetlerkarşıma çıktı. Van’dan 1984 İstanbul’a gelişim ve 17 yılımın geçtiği hastanenin aslında birtarihçesi vardır. 2. Abdülhamit tarafından 1894 yılında Hamidiye Etfal Hastanesi Abdülhamid’inkurduğu çocuk hastanesidir. Tıfıl, çocuk demektir çoğulu ise Etal’dir. Şişli Etfal Hastanesi’ndegörev yaparken, yaşadığım güzel anılarım oldu.
Dernek başkanı olarak siz ve dernek yöneticilerinin çabalarıyla kurulan üniversiteyi dahasonra ziyaret ettiniz mi?
1986 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni ziyaret ettim. Rektör Prof. Dr. Nihat Bayşu idi.Tutumu da gayet iyiydi. Daha sonra Prof. Dr. Yücel Aşkın üniversitede reform yapmak üzererektör olarak atandı. Aslında Yücel Aşkın Bey vizyon sahibi, çalışkan ve iyi insandı. Ama bazıçevreler algı operasyonu yaparak çeşitli engellemeler çıkardı. Hatta linç kumanyası yürüttü.Bu nedenle beklenen reformları tam anlamıyla yapamadı. Yücel Bey’in eşi Oya Hanım eskiVan Belediye Başkanı Ankara’da Gençlik Parkı müteahhidi rahmetli Şaban Boysan’ın öğretmen olan kızı Nezahat Tokmakcıoğlu ve üst kademe askeri kanattan emekli Kurmay Albay AbdulHalim Tokmakcıoğlu’un ( D.1 Temmuz 1913 Van) kızlarıdır. Oya Aşkın’ın babası 1936 BerlinOlimpiyatları Eskrim ( Kılıç) Şampiyonasında yarışmış isimdir.
Üniversitenin 40. yılıyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Üniversitemizin kuruluşu için özveriye mücadele ettik. Mücadelemizi başarıyla sonuçlamdırdık.Prof. Dr. Cengiz Andiç, Prof. Dr. Hasan Ceylan, Prof. Dr. Peyami Battal rektör olaraküniversitede görev yaptı. Halen hemşehrimiz olan Prof. Dr. Hamdullah Şevli rekt.rlükyapmaktadır. Üniversitemizin 40. yılını kutluyorum. Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet yolunda bilimde yarışan, üreten ve bölgesine aydınlık saçan, başarılı bir üniversite olmasını temenni ediyorum. Yukarıdaki emeği geçen isimleri saygıyla andım. Üniversite yönetimleriemek verenlere vefa göstermesi gerekir. Bunu beklemek Vanlıların en doğal hakkıdır. Ancaküniversitenin tıp fakültesi merkezine siyasi nedenlerle kamu görevini yaparak maaşını alan birakademisyenin ismi verilirken emek verenlerin isimlerine yer verilmemesi Van halkına hakarettir.Bu yaklaşım kabul edilmez. Hiçbir şehir halkı bunu kabul etmez. İkram Bey, Van için duyarlı olan gazeteci olarak sizin dışınızda hak etmeyen birinin isiminin verilmesine karşı çıkarak kaldırılmasını isteyen başka bir kişi, meslek odası, STK’nin olmaması da düşündürücüdür.
Bizim kişilerle bir sorunumuz yoktur. İsim verilecekse üniversitenin kuruluşunda emeği ve hakkıolan Vanlıların öncelikle ismi verilmelidir. Emek verenlerden tek bir kişinin ismini üniversitede göremezseniz. Bu çok yanlıştır.
Van Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği yöneticilerinden bugün hayatta olan kimler var?
Van’a üniversite kurulması için mücadele eden derneğimizden geriye ben Dr. Özçelik Okayer, Diş Tabibi Saadettin Özok, Atilla Sönmez kaldık.
Doğup büyüdüğünüz Van’dan ayrısınız. Neleri unutmuyor ve özlemini duyuyorsunuz?
Çocukluk, gençlik yılarının Van’ını, arkadaşlıkları hiç unutuyorum. Çocukluk yıllarında evimizinbitişiğinde İn.nü İlkokulu’nun bahçesinde futbol oynar, mahalleler arası futbol müsabakasıyapardık. Yaz aylarında rahmetli abim Mevlüt Okayer’in oğlu ile yazlık Emek, Şehir, Yıldız sinemalarına gider film izlerdik. Gölde yüzer, bisikletlerimizle gezerdik. Bir yaz günü İskeleCaddesi’nde eski Van Milletvekili Fuat Türkoğlu’nun bahçesinde gösteri yapan cambazseyrederken çok güzel kanun çalan Bardakçı k.ylü rahmetli Naif Sargın kavga etmiş ve
çocuğun başını kırmıştı. Kan akışını g.rünce korkup kaçmıştı. Futbola meraklıyım. Siyahbeyaz Van Gençlik takımını tutardım. Şengençlerspor’dan Coşkun Haydaroğlu, Erekspor’danamcam oğlu, rahmetli Güng.ren Sağlık ve rahmetli Oğuz Hacırüstemoğlu, Enver Kaya hayranolduğum futbolcu abilerimdi. Sağlıklı .mürler dilediğim Şahin Türkmenoğluda çok güzel kanunçalardı. Bazen Şahin Bey, rahmetli Şereftin Türkmenoğlu, Yener Sofuoğlu ile fasıl yapardık. NaifSargın muayenehaneme gelir akşamüstü kanun çalardı. Şahin Türkmenoğlu eski belediyebaşkanı Recep Edoş Efendi, rahmetli Mustafa Müftüoğlu tarafından akrabamdır. Kışın Van oturma gecelerinde ud çalan kıymetli iş insanı Nevzat Soydan ile ailece bir araya gelip Türk Sanat Müziği ve fasıl yapardık. Dostlukları güçlü sohbetleri keyifli çok güzel günlerdi. Van’ınher şeyine özlem duyuyorum.
Söyleyişimizin sonunda unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisi’nde çalışıyordum. Bir sabah vizitenden sonra doktor arkadaşlarla birlikte odamızda çay içiyordum. Birden Sağlık BakanVedat Ali Özkan ( Jet Bakan) arkasında Devlet Bakanı Rafet Sezgin, Van Millet Vekili SalihYıldız beraberlilerinde Fevzi Kartal, Necip Kartal bir sedyede beyaz. örtüler içinde rahmetliKinyas Kartal’ı (Ağa) getirdiler. Van Çaldıran yolunda jeep devrilmiş Kinyas Bey’in kafatasındaçökme kırığı meydana gelmiş. İlk müdahaleyi rotasyonla Afyonkarahisar’dan Van’a atanan Op.yapti.
Fakat Kinyas Ağa komada getirildi. Beyin Cerrahları yoğun bakıma yatırdı ve bir hafta sonra şuuru yavaş yavaş yerine geldi. Sık sık yoğun bakım servisine giderek durumunu yakındantakip edip aileyi bilgilendirdim. Daha sonra Kinyas Bey sağlığına kavuşarak taburcu edildi.
Dr. Necati Dulupcu kafatasında kemik ve beyin arasındaki kanı boşaltarak müdahale etmiş.
Kinyas Bey ağabeyim Mevlüt Okayer’e duyduğu memnuniyeti iletmişti.Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kuruluş mücadelesinin bilinmeyen yönleriniayrıntılarıyla paylaştınız. Tarihe not düştüğümüze inandığım önemli röportaj için teşekkür ederim.
İkram Bey, Van’ın tarihi, kültürü, sporu ve yaşanmışlıklarıyla yakından ilgilenerek araştırmalaradayalı önemli yazılar yazıyorsunuz. Kamuoyunu doğru bilgilendirme konusunda duyarlıklarıolan gazeteci olarak bu fırsatı bana verdiğiniz için ben de size teşekkür ederim. Tüm Vanlıhemşehrilerime, dostlarıma, arkadaşlarıma selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
ETEM SEVİK bu blog’u önerdi
Yolcular uçağın yanında otobüsten inmiş, bavullarını gösteriyorlar. O sırada uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş, içinden kaptan pilot ve yardımcı pilot inmişler.
Ancak yolcular inenlerin durumunu görünce fena halde şaşırmışlar. Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston, kolunda üç noktalı bant. Yardımcı pilotun elinde bir köpek tasması, tasmanın ucunda bir köpek… Sağa sola çarparak öylece ilerliyorlar uçağa. Günlerden 1 Nisan falan da değil ama “şaka herhalde” demiş yolcular, binip oturmuşlar yerlerine.
Bir süre sonra uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış. Yolcuların gözleri camda. Uçak hızlanmış. Yolcular endişelenmeye başlamış. Uçak daha hızlanmış, pistin sonu yaklaşmaya başlamış. Yolcuların gözler faltaşı gibi açılmış, yüreği ağzında. Uçak daha da iyice hızlanmış. Bazı yolcular paniklemeye, dualar etmeye başlamışlar. Uçak artık son hızına da ulaşmış, 100 metre sonra beton pistin bitip çimlerin başladığını gören yolcular dehşet içinde çığlığı basmışlar. Tam o anda da kaptan pilot levyeyi sonuna kadar çekmiş. Pistin bitmesine santimler kala uçak tekerleklerini yerden çekmiş ve havalanmış.
Kaptan pilot Temel, arkasına yaslanıp derin bir nefes almış ve yardımcı pilota dönmüş:
-“Pileyu misun Tursuncuğum, ha pu yolcu milleti bir gün çığlığı geciktirecek, hep birlikte geberip gideceğuz da…”
Ders: Bunca bakar kör yönetici varken, çığlık atmaktan sakın vaz geçmeyin !
Madam Hayganuş’un kocası Agop ölmüş.
Hayganuş çok üzgün. Sevgili kocasının mezarının başında oturmuş ağıt yakıyor.
Komşuları, arkadaşları da elleri önlerinde bu dramatik anı saygı içinde sessizce izliyorlar.
Hayganuş’un kocası Agop’a yaktığı ağıt herkesin gözlerini yaşartıyor:
‘‘Ah Agop efendi ah… Sen ne güzel, ne alim adam idin…
Fransızca bilir idin…
İngilizce’yi, Alamanca’yı fevkalade konuşur idin…
Sen edebiyattan, fizikten, kimyadan, riyaziyeden çok iyi anlar idin…
Şiir bilem yazar idin…”
İzleyenler suskunluk içinde bekliyorlar, ama ölçüyü kaçıran Hayganuş’un Agop’a sıraladığı övgüler bir türlü bitmek bilmiyor.
Artık biri dayanamıyor ve patlıyor:
‘‘Yahu Madam Hayganuş, amma da büyüttün ha!.. Agop’u hepimiz tanır idik. Rahmetli hiç de dediğin gibi bir adam değil idi.
Mesela, Fransızca filan bilmez idi. Şiir de yazmaz idi. Az biraz okuması, yazması var idi. Hepisi o kadar…”
Madam Hayganuş, komşusunun bu sözlerini duyunca hemen ağlamasını kesmiş ve başını kaldırarak gururlu bir sesle şöyle yanıt vermiş:
‘‘Olsun… Heves eder idi.”
80 year old guy goes into a jewellers with a gorgeous 25 year blonde. He tells the jeweller he just met this fine young lady and wants to treat her to something special. The jeweller pulls out a $5000 dollar ring and asks if that will do? The old guy says damn no this lady is way more special than that. So the jeweller pulls out a $20,000 rings and asks if that is special enough? The blondes eyes light up and the old guy says they will take it. He gives the jeweller a cheque for $20,000 and says when the cheque clears on Monday they will come back and pick the ring up.
Monday rolls around and the jeweller calls the old up and says the cheque bounced. The old guy says ”yeah I know, I had the weekend of my life though!!”
An old man is walking in Amsterdam and passes a hooker standing at her door.
She asks him: “Granddad, why don’t we give it a try?”
He replies: “No girl, that’s no longer possible for me.”
Says the hooker: “Come on, what have we got to lose, we can give it a try!”
They both go inside. They undress and he performs like a young buck,
giving it to her 5 times in a row.
“Oh my goodness”, says the hooker, breathless, “and you said that it
was no longer possible for you?!”
Says the old guy: “Oh, screwing is still going well, it’s the paying
that is no longer possible!”
FARELERİ KİM DELİRTİYOR?
Protozoan delilik:
Memeli hayvanlar çok daha kompleks diye biliyoruz değil mi? Bakalım memelilerde ne tür enfeksiyona bağlı “delilikler” varmış.
Sıçanlar tek hücreli bir parazit olan toxoplasma gondii için ara konak görevi görürler. Toxoplasmaların yaşamları evcil kedilerde başlar, evcil kedilerde sona erer. Kedilerin immün sisteminin saldırısı karşısında toxo paraziti çok dayanıklı kistler oluşturur ve bu kistler kedinin dışkısıyla atılır. Bu kistler toprakta bazen yıllarca bir sıçanın onları yemesini beklerler.
Toxoplasma kistleri; (sekil 1)
Sıçanların içine girince toxo yaşam döngüsünü sürdürür. Parazitin hedefi esas konak olan kediye geri dönmektir ve bunun için inanılmaz bir yöntem kullanır. Kediler ölü sıçanları yemekten hoşlanmazlar onun için toxo, fareleri öldürmek yerine başka bir yöntem kullanır. Toksoplasmanın hızlı bir biçimde kedinin vücuduna dönmesi için sıçanlardaki en temel dürtülerden biri olan “kedi korkusu”nu yenmeleri gerekmektedir. Sıçanlar kedilerin kendisinden olduğu kadar onların idrar vb kokularından da korkarlar. Bu önemli ayrıntıyı ortadan kaldırmak için parazit sıçanları “delirtir”. Tokso ile enfekte olmus sıçanlarda bir takım değişiklikler olmaya başlar.
Tokso ile enfekte olmus sıçanlar kediden korkmaz hale gelirler kedi idrarının kokusu onlarda bir kaçma reaksiyonu yaratmaz olur. Tersine kedi idrarının kokusu onları çekmeye başlar. Bu gelişme sanıldığı gibi sıçanların koku alma duyusunu kaybetmek değil tersine kedi idrarına daha önce olmayan bir çekicilik hissetmelerinden olmaktadır. “Fatal attraction” ya da Ölümcül cazibeye yakalanan sıçanlar kedilerin bulunduğu bölgelerde korkmadan, saklanmadan dolaşmaya başlarlar ve kedilerin kendilerini yakalamalarına sebep olurlar. Geçici konakçısı farenin kedi tarafindan yenmesini sağlayan tokso başarılı olmuş yeni oluşmuş nesillerin kalıcı konağa dönmesini sağlamış oluyor..
sicanin beynindeki toxoplasma kistleri
farenin cesaretine anlam veremeyen kediler, toxo ile enfekte fare kedilerden korkmaz oluyor peki toxo ile enfekte insanlar? Kedi ne yapsin içgüdülerine uymak zorunda, fareyi yakaliyor ve yiyor.
Ve dongu tamamlanmis oluyor.
Toxo, fare, insan, parazit donguleri
4. ÖRNEK
BİZİ KEDİLER Mİ DELİRTİYOR?
Toxoplasma gondii life cycle (from CDC)
İlginç konu şimdi başlıyor. Toxo hastalığı insanlarda da görülüyor. T. gondii insanları da enfekte ediyor. Hatta hangi ülkede toxo enfeksiyonu ne sıklıkta görülüyor internetten bulabilirsiniz. (Örneğin Fransa’da ne kadar, İtalya’da ne kadar, İsrail ya da S. Arabistan da ne kadar bakın bakalım :)).
Pis şartlarda kesilmiş bulaşmış ya da enfekte hayvanlardan hazırlanan etlerle , sistlerle bulaşmış topraklarla uğraşanlarda, evde kedi besleyip kedilerinin infekte olmuş kaka kutularını boşaltanlarda tokso enfeksiyonu oluşuyor. Bazı toplumlarda insanların yüzde elliye yakınında beyinlerde toxo kistleri var. (kedi beslesin beslemesin, kedi sevsin sevmesin ulkenin genel olarak temiz olup olmamasi onemli sanirim)
Akla gelen soru: acaba tokso enfeksiyonu olan insanlar kedileri daha mı çok seviyor? Henüz T. gondii bunu başarmış değil :))
Peki tokso ile enfekte olan insanlar hiç etkilenmiyor mu: yapılan psikolojik testler toxo taşıyan kadınların daha cana yakın, dışa dönük ve arkadaş canlısı oldukları; daha flört etmeye yatkın olduklarını gösteriyor. Erkekler ise daha kıskanç ve şüpheci oluyor, daha fazla içine dönük ve yeniliklerden kaçan tutucu kimseler oluyorlar.
Benim sizlere sorum şu: Acaba biz Türkler tokso yüzünden mi herşeyi bir komplo teorisiyle açıklamaya çalışıyoruz. Ya da tokso mu erkeklerimizi başka erkekle konuştu diye karılarını öldürmeye dek götüren kıskançlığa sürüklüyor. Futbol’da kaybettik diye statları yıkıp parçalıyoruz. Trafikte ölümüne olsun birisinin bizi geçmesine izin vermiyoruz. Önümüze geçeni evine dek kovalayıp gerekirse öldüresiye dövüyoruz. Yüzde elli toxolu diye mi “ya sev ya terk et” diyor. Spekülasyonları çoğaltmak mümkün. Yanıtlarını bilmiyorum. Araştırmalar devam ediyor.
Bu soruları sadece ben değil Türkiye’deki doktor arkadaşlar da sormuş ve Toxo enfeksiyonunun trafik kazalarındaki etkileriyle ilgili bilimsel makaleler yayımlamışlar. Kendilerini tebrik ediyorum.
Çok yaygın bir şekilde insanlarda beyinde parazitlik yapan toxoplasma gondii acaba kültürel farklılıkların nedeni mi?
Toxo enfeksiyonunun insanlarda ne tür neuro – psikiyatrik davranış farklılıkları yarattığı epeydir inceleniyordu. Özellikle toxoplasma ile infekte farelerin garip davranışlar göstermesi yayınlandıktan sonra, bu konudaki çalışmalar artmıştı.
Sonunda araştırmacı Kevin Lafferty birçok ülkedeki toxo görülme sıklığı ile ilgili bir yazı yayınladı :
http://rspb.royalsocietypublishing.org/content/273/1602/2749.full.pdf+html
Bu makale internetten serbestçe tam olarak indirilebilir.
Bu tabloda nörotiklik, belirsizlikten kaçınma ve maskülinite gibi özellikler ile tokso prevalansı karsılaştırılmış.
Gidip makaleyi okumanız için herşeyi aktarmayacağım ama Türkiye’de toxo yüzde 47-50 oranlarında görülüyor. En düşük Norveç’te yüzde 5 ten az.
Tokso’ya bağlı kişilik değişiklikleri arasında tarif edilenler sunlar:
Enfekte kadınlar daha akıllı, kurallara bağlılık gösteren, saygılı, vicdanlı, akıllı, uygun, ahlakçı, ağırbaşlı, kuralcı, sıcak, başkalarına dikkatli, bağlı, nazik, uyumlu ve katılımcı olarak tanımlanmış. (ki neredeyse her eve insanın bir kedi hediye edesi geliyor :))
Enfekte erkekler ise daha az akıllı, ve daha tepkisel, sert, sadık, sabırlı, yavaş, tutumlu, duygusal reaktif, değişken, duygulardan çabuk etkilenen, duygusal olarak daha dengesiz ve kolayca üzülen olarak tanımlanmış. (Erkekler kedilerden uzak durun demek yanlis olacak çünkü tokso kistlerinin cogu sokaklardaki kistlerle bulasmis yiyeceklerden geciyor. Sokak simitleri!)
Acaba bu farklılık örneğin Norveçliler ile Fransızların kültürel farklılıklarını açıklar mı? Özellikle neurolog ve psikiyatrist arkadaşların yorumlarını merak ediyorum.
Toxoplasma ile istediğiniz kadar okumanız için:
1.http://www.toxoplasmosis.org/index.html toxoplasma araştırma merkezi.
2.http://www.plospathogens.org/article/info:doi/10.1371/journal.ppat.0020013 interrnetten indirip okuyabilirsiniz. Toksoplazmaların konak hücreleri nasıl invaze ettiğini sitoskeletal yapısını şekillerle göstererek anlatıyor.
3. Rank the top 25 FIFA team countries by Toxo rate and you get, in order from the top: Brazil (67 percent), Argentina (52 percent), France (45 percent), Spain (44 percent), and Germany (43 percent). Collectively, these are the teams responsible for eight of the last 10 World Cup overall winners. Spain, the only one of the group never to have won a cup, is no subpar outlier—the Spaniards have the most World Cup victories of any perpetual runner-up.
Toxo enfeksiyonu ile futbol kupasındaki başarıyla ilgili bu spekülatif yazıyı aşağıdan okuyabilirisiniz:
http://www.slate.com/id/2259350/pagenum/all/
Dunya’da toxoplasma enfeksiyon oranlari
Toxo’dan etkilenmemis bir kedi
Sıradan enfeksiyonlar davranış bozukluğu ya da ruhsal hastalık yapabilir mi ?
Oncelikle bu bölümün kesin kanıtlara dayanmadığını daha çok acaba mı şeklinde okunması gerektigini söylemeliyim.
Bir çoğunuz Van Gogh’un bu resimlerini bilirsiniz belki yakından da görmüşsünüzdür. Van Gogh depresyondan kendini öldürdü denir. Ancak yaptığı resimlere bakanlar daha doğru tanının BPD (bipolar disease) yada Psikoz Manik Depresif (PMD) olduğunu söylüyorlar.
Örnek olarak “Ayçiçekleri ” gibi nefis, canlı renklerden oluşan bir tablo, kısa süre sonra ise “Yıldızlı gökyüzü” diye karamsar bir tablo yapıyor.
Ayçiçekleri Van Gogh
Yıldızlı Gökyüzü Van Gogh
PROF. DR. NEDİM ÇAKAN
Değerli ağabeyciğim;
Çandarlı’dan döndüm. Allah kabul etsin, bir tatilde yapılması caiz olan vazifelerin hepsini yerine getirdim. Malumun olduğu üzere, aklımla aram pek iyi değildir. Buna rağmen aklıma fikrime mukayyet olup, anılarımı hafızama nakş ederekten, unutmadan yanımda getirdim. Çok ısrar edersen birini anlatmak üzereyim:
Günlerden bir gün, denize girip iki çift kulacın belini kırayım muradıyla, kıyıda tenha bir yere konuşlandım. Kendime bir iyilik yapıp yüzmesine yüzecektim. Ancak, önce tek kişilik grubumla her daim yaptığım mutad toplantının oturumunu açmam gerekmekteydi. Bilirsin ki, “ben ve kendim” çok iyi anlaşmaktayızdır ve aramızdan su sızmaz. Baş başa kalınca; orada- burada, banyonun duşu, otobüsün kuyruğu, dolmuşun koltuğu gibi tenha yerlerde toplantılar yapar, mühim kararlar alırız. Doluya koyarız olmaz, boşa koyarız dolmaz. Yukarı tükürürüz bıyıktır, aşağıya tükürürüz sakaldır. Ben, kendim ve kafamızın içindeki tilkiler. İşte o gün de kendim ile plaj kumu üzerinde gerçekleştireceğim olağan toplantının gündemini, “Mert Efendi’nin vatani görevini nerede yapacağı” üzerine belirlemiş ve doluya- boşa koymaya, yukarıya-aşağıya, sağa-sola tükürmeye başlamıştık.
Gözümü ufuk çizgisinden ayırmadan, tilkilerin birbirine dolaşmış kuyruklarını çözüyordum ki, bir kadının denizden çıkıp kıyıya doğru yürümeye başladığını gördüm. Bana akran birine benziyordu. Akranımı elli metre öteden bile anlama yeteneğim vardı ve anlamıştım. Besbelli o da benim gibi Cumhuriyetin ilanından otuzaltı yıl sonra, ellili yılların ortalık yerinde doğmuştu.
Hayretle müşahede ettim ki, bu kadın bir Dalgıçtı. Zira üzerinde dalgıç kıyafeti, elinde şnorkel namı ile anılan deniz gözlüğü vardı. Kendisine hasetle nazar ettim. Hayatımda hiç bu kadar yakından Kadın Dalgıç görmemiştim. Ah, ne güzel ve ilginç bir meslek seçmişti. Bir kadın için bundan daha mutena bir meşguliyet olamazdı. Ama bu işi meşguliyet olsun diye yapmadığına emindim. Besbelli profesyoneldi. “Kim bilir denizlerin dibinde neler görüp geçirmiştir” diyerek iç geçirdim. “Kim bilir ne deniz analarıyla, ne at kestaneleriyle, levrek ve köpek balıklarıyla muhatap olmuş, ne maceralar yaşamıştır ya rabbim!” diyerekten imrenme, haset ve gıpta hissiyatlarımı ortaya karışık olarak seferber ettim. Aklıma, dün gece yediğim yarım kilo İstavrit gelmişti. “ Ahh felek, kimine kavun yedirirsin kimine kelek” diyerek, söz konusu feleğe serzenişte bulundum. “ El âlem denizlerin dibine dalıp; Uskumrusundan İstavritine, Balinasından Hamsisine ve dahi Çipurasına kadar olanca mahlûkatın hususiyetine vakıf oluyor, biz de teflon tavadan tavaya balık görüyoruz” deyip, iyice bir hayıflandım. Hayıflanılması gereken onca mevzuu varken, al işte birdenbire aralarına bir yenisi daha eklenivermişti. Böyle her şeyi dert-tasa ede ede kafamdaki kadrolu tilkilerimin kuyrukları ile baş edemez olmuştum.
Öğretmenden, sürülmüş devlet görevlisine, hukukçusundan, eczacısına, doktorundan, gazetecisine kadar muhtelif mesleklerde arkadaşlarım vardı. Ancak neye yarardı? Bu güne kadar hiç “Dalgıç” arkadaşım olmamıştı. Birdenbire derin bir teessüre kapılarak, hayatımdaki bu büyük eksikliği derhal kapatmaya karar verdim. Bu yaştan sonra kendim Dalgıç olamayacağıma göre, mutlaka bir Dalgıç arkadaş edinmeliydim. Edinmeliydim ki; karşılıklı oturup denizlerden- deryalardan, istiridyelerin solunum sisteminden bahis açabileceğim, Mezgitlerin solungaç hastalıkları hususunda hoşbeş edebileceğim, Kıt’a Sahanlığı hakkında eğri oturup doğru konuşacağım bir ahbabım olsundu. Arkadaşımı sorsunlar, bana kim olduğumu söylesinlerdi. Ahir ömrümde illaki bir Dalgıç arkadaşım, kadim dostum ve sırdaşım olmalıydı. Bu hevesimi kursağımda saklayamazdım. Dalgıç kadınla arkadaş olmaya karar verdim.
Kadın Dalgıç, elbisesindeki suları süzdüre süzdüre gelip bir metre ilerime oturmadı da, fütursuzca yan gelip yattı. Saçları bile görünmeyecek kadar kapalı dalgıç kıyafeti ile füturlu görünmesine de zaten gerek yoktu. Zira sadece el ve ayakları açıkta idi. Denizlerin dibinde araştırma yapmaktan yorgun ve de argındı. Neticede kumlara yatıp dinlenecekti elbette. Ancak, kollarına taktığı küçük can simitlerine bir mana verememiştim. Arkadaş olmaya kararlı bir şekilde, teşerrüfe vesile olsun muradıyla, bütün şirinliğimi seferber edip laf attım:
– Sıhhatler olsun hemşire diyerek söze girip, kollarından çıkartıp yanına koyduğu can simitlerini işaret ederek, anlayışlı bir tavırla devam ettim:
–Deniz ile şaka olmaz, her ne kadar Dalgıç olsanız da, ne kadar iyi yüzme bilseniz de bu kollukları takarak tedbir almışsınız ki, aferin.
Yüzüme bön bön bakıp cevap verdi:
– Yüzme bilmiyorum ki. Rabbime şükürler olsun hiç bir zaman da bilmedim. Yüzmenin farz mı, sünnet mi olduğu da halen araştırılmakta bacım diyerek kafamı karıştırdı.
–Aaa! diyerek, kibarca bir hayret nidası fırlatıp sordum:
–Nasıl olur? Hem Dalgıçsınız, hem de yüzme bilmediğinizi söylüyorsunuz. Vallahi inanmam, latife ediyorsunuz galiba.
Yeni arkadaş adayım, suratıma vurgun yemiş gibi bakakaldı. Vah zavallı kadıncağız, denizin dibinde allah bilir vurgun yeme tehlikesi atlatmıştı da, bu nedenle Marilyn Monroe misali kumlara sereserpe serilmişti. Demek ki bu sebepten hanımefendiliğin gerektirdiği şekilde usturuplu ve füturlu oturamıyor, etraftaki namahrem kişilerin kınayan bakışlarına aldırmadan yan gelmiş yatıyordu.
– Vah vah hemşire dedim. Sizin meslek de çok zor. Vurgun tehlikesi, köpek balığı tehlikesi, Allah kolaylık versin. Dalgıçlık da zor zenaat vallahi.
Kadın, Dalgıç elbisesini hışırdatarak ve kafasındaki sımsıkı kapüşonunu düzeltip, saçlarının görünüp görünmediğini kontrol ederek tek dirseğinin üzerinde doğruldu.
– Ne Dalgıcı yahu dedi. Ben Dalgıç malgıç değilim.
Alnımın ortasında yer alan, sadece bazı akıllı kişilerin farkına varabildiği, doğduğumda “Salak”, yaşım ilerledikçe “Ey Koca Salak” haline dönüşen yazıyı kahküllerim ile gizleyerek sordum:
– Peki neden Dalgıç kıyafeti giydiniz? Anladııım! Demek ki plajda kıyafet balosu var ona katılacaksınız.
Arkadaş adayım terslendi:
– Höst! diyerek ruhumu incitti ve devam etti:
–Tövbe istiğfar et hanım. Dalgıç sensin, ağzını topla. Bu benim tesettür kıyafetim. Yüce rabbime şükürler olsun üç-beş yıl önce hidayete erdim ki, darısı başına. Kâfir olmana rağmen mayon pek usturuplu, allahın izni ile hidayete ermene çeyrek kalmış. Rabbim sana da nasip eder inşallah.
Devirdiğim çamı telafi etmek niyeti ile telaşla sordum:
– Aaa hidayet mi? Benim de halamın oğlunun karısının adı Hidayet. Ben Hidayet ablama ulaşmak için, evine Dikmen dolmuşuna binerek gidiyorum. Çok kolay, Karakol durağında inince ikinci sokak. Mayomu 5 dolara Amerika’dan almıştım, demek beğendiniz. Bir de ablam Çanakkale pazarından alıp getirmiş, görseniz o da çok güzel ve usturuplu. Sizinki de çok şık iyi günlerde kullanın.
Hayal ettiğim arkadaşlığımız, başlamadan zedelenmişti. Etrafta gezinen, denize girip çıkıp güneşlenen insanlara aldırmadan yayılıp yattığı yerden üzerine yapışmış mayosunu göstererek engerek yılanı misali tısladı:
– Tekrar tekrar, altını çizerek höst ve dahi günaha girmeyi göze alarak çüş diyorum hanımefendi. Bu mayo da değil, Dalgıç kıyafeti de değil. Buna Haşema denir. Ezan vakti ağzımı bozdurmayın. Gölgede süklüm püklüm oturmaya devam edin, cehennemde zaten cayır cayır bronzlaşacaksınız.
Son bir gayretle zırvalamaya devam ettim:
– Ama ben Hidayet ablama giderken zaten yüce rabbimden izin alıyorum, kem ve yahut küm.
Suratıma buz parçaları gibi gözlerle bakıp, denizden çıkmakta olan kırmızı ve pembe dalgıç elbiseli arkadaşlarına seslendi:
– Melahat, hadi çıkın artık ikindiyi kaçıracağız. Çabuk olun, şu kumun üzerinde namazımızı acele eda ediverelim.
Islak haşemasını hışırdatarak, yerinden doğruldu ve bana bir allahaısmarladık demeden uzaklaştı.
Hah işte ağabeyciğim, tatilimi yapmış, çamımı devirmiş, potumu da kırmıştım. Allah beni bildiği gibi yapsındı. Kendimi allaha havale edip, cep telefonumdan Cengiz ağabeyimizin eşi Hidayet ablamın numarasını aradım. Telefondaki ulvi ses, “aradığınız kişiye ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar arayınız” dedi.
Böyleyken böyle oldu ağabeyciğim. Ellerinden öperim.
Birnur
You must be logged in to post a comment.