Meyve ile kanser tedavisi (KÖTÜ TIP)

ÜCRETSİZ ŞARLATANLIK ÖRNEĞİ (TS)

Meyveyi aç karnına yemek

Bu gözlerinizi açacak! Sonuna kadar okuyun ve ardından listenizdeki herkese gönderin. Az önce yaptım !
Dr Stephen Mak, ölümcül kanser hastalarını bir şekilde tedavi ediyor ve birçok hasta iyileşiyor.
Hastalarının hastalıklarını temizlemek için güneş enerjisini kullanmadan önce, hastalıklara karşı vücuttaki doğal şifaya inanır. Aşağıdaki makalesine bakın.
Kanseri iyileştirme stratejilerinden biridir. Son zamanlarda kanseri tedavi etmedeki başarı oranım yaklaşık %80’dir.
Kanser hastaları ölmemeli. Kanserin tedavisi zaten bulundu, meyve yeme şeklimizde.
İnanıp inanmama meselesi.
Geleneksel tedaviler altında ölen yüzlerce kanser hastası için üzgünüm.

MEYVE YEMEK
Hepimiz meyve yemenin sadece meyve almak, kesmek ve ağzımıza atmak olduğunu düşünürüz.Düşündüğün kadar kolay değil. Meyveleri nasıl ve ne zaman yiyeceğinizi bilmek önemlidir.
Meyve yemenin doğru yolu nedir?
YEMEKLERDEN SONRA MEYVE YEMEMEK DEMEKTİR!
MEYVELER MİDE BOŞ İKEN YENİLMELİDİR
Meyveleri aç karnına yerseniz, sisteminizi detoksifiye etmede önemli bir rol oynayacak, size kilo verme ve diğer yaşam aktiviteleri için büyük miktarda enerji sağlayacaktır.
MEYVE EN ÖNEMLİ GIDADIR.
Diyelim ki iki dilim ekmek ve ardından bir dilim meyve yiyorsunuz.
Meyve dilimi doğrudan mideden bağırsaklara gitmeye hazırdır, ancak meyveden önce alınan ekmek nedeniyle bunu yapması engellenir.
Bu arada bütün öğün ekmek ve meyve çürür, fermente olur ve asitleşir.
Meyvenin midedeki yiyeceklerle ve sindirim sıvılarıyla temas ettiği anda tüm yiyecek kütlesi bozulmaya başlar.
Bu yüzden lütfen meyvelerinizi aç karnına veya yemeklerden önce yiyin!
İnsanların şikayet ettiğini duydunuz:
Ne zaman karpuz yesem geğiriyorum, muz yediğimde tuvalete koşuyor gibi hissediyorum vs..
Meyveyi aç karnına yerseniz, aslında tüm bunlar ortaya çıkmayacak.
Meyve, diğer yiyeceklerin çürümesiyle karışır ve gaz üretir ve dolayısıyla şişkinlik yaparsınız!
Ağarmış saçlar, kellik, sinir patlamaları ve göz altı morlukları tüm bunlar aç karnına meyve yerseniz olmaz.
Bu konuda araştırma yapan Dr. Herbert Shelton’a göre portakal ve limon gibi bazı meyveler asidik diye bir şey yoktur çünkü tüm meyveler vücudumuzda alkali hale gelir.
Meyve yemenin doğru yolunda ustalaştıysanız, Güzelliğin, uzun ömürlülüğün, sağlığın, enerjinin, mutluluğun ve normal kilonun SIRRI sizdedir.
Meyve suyu içmeniz gerektiğinde sadece taze meyve suyu için, kutulardan, paketlerden veya şişelerden DEĞİL.
Isıtılmış meyve suyu içmeyin.
Pişmiş meyve yemeyin çünkü besinlerini hiç almıyorsunuz.
Sadece onun tadına varırsın. tüm vitaminleri yok eder.
Ancak bütün bir meyveyi yemek, suyunu içmekten daha iyidir.
Taze meyve suyunu içmeniz gerekiyorsa, ağız dolusu yavaş yavaş içiniz çünkü yutmadan önce tükürüğünüzle karışmasını sağlamalısınız.
Vücudunuzu temizlemek veya detoksifiye etmek için 3 günlük meyve orucuna devam edebilirsiniz.
3 gün boyunca sadece meyve yiyin ve taze meyve suyu için.
Ve arkadaşların sana ne kadar ışıltılı göründüğünü söylediğinde şaşıracaksın!
Kivi meyvesi:
Küçük ama güçlü.
Bu iyi bir potasyum, magnezyum, E vitamini ve lif kaynağıdır. C vitamini içeriği portakalın iki katıdır.

ELMA:
Elma yiyen insan doktor yüzü görmez?
Bir elmanın C vitamini içeriği düşük olmasına rağmen, C vitamininin aktivitesini artıran antioksidanlar ve flavonoidler içerir, böylece kolon kanseri, kalp krizi ve felç riskini azaltmaya yardımcı olur.

ÇİLEK:
Koruyucu Meyve.
Çilek, ana meyveler arasında en yüksek toplam antioksidan güce sahiptir ve vücudu kansere neden olan, kan damarı tıkanması ve serbest radikallerden korur.

TURUNÇ😗
En tatlı ilaç.
Günde 2-4 portakal almak soğuk algınlığını önlemeye, kolesterolü düşürmeye, böbrek taşlarını önlemeye ve çözmeye yardımcı olabilir ve ayrıca kolon kanseri riskini azaltabilir.

KARPUZ:
En havalı susuzluk giderici. %92’si sudan oluşur ve aynı zamanda bağışıklık sistemimizi güçlendirmeye yardımcı olan dev dozda glutasyon ile doludur.

Aynı zamanda kanserle savaşan oksidan olan likopenin önemli bir kaynağıdır.
Karpuzda bulunan diğer besinler C vitamini ve Potasyumdur.

GUAVA & PAPAYA:
Yüksek C vitamini içeriği en iyi olanıdır.
Guava ayrıca kabızlığı önlemeye yardımcı olan lif açısından da zengindir.
Papaya karoten açısından zengindir; bu gözlerin için iyidir.

Yemekten sonra SOĞUK su veya içecekler içmek KANSER’e davetiye çıkarmak demektir. Böbrekler hasar görür.
Soğuk su veya soğuk içecekler içmeyi sevenler için bu yazımız tam size göre.
Yemekten sonra bir bardak soğuk su veya soğuk içecek içmek güzel zannedilir.
Ancak, soğuk su veya içecekler az önce yediğiniz yağlı şeyleri katılaştıracaktır.
Sindirimi yavaşlatır.
Bu parçalanmış yiyecekler asitle reaksiyona girdiğinde, katı gıdadan daha hızlı parçalanacak ve bağırsak tarafından emilecektir.
Çok yakında bu durum YAĞLARa dönüşecek ve KANSER’e yol açacaktır !
Yemekten sonra ılık su içmek en iyisidir.
Dikkatli olalım ve farkında olalım. Ne kadar çok bilirsek hayatta kalma şansımız o kadar artar.
Bir kardiyolog diyor ki:
Bu maili alan herkes 10 kişiye gönderirse en az bir hayat kurtaracağımızdan emin olabilirsiniz.
Öyleyse yapalım 🍏🍓🍊🍉🍇🍍🍎🍈🍑🍒🍌

BOĞAZA KAÇAN DİL

KÖTÜ TIP
Neden bu olay hep bizim ülkede oluyor birader ? Neden hep futbol oynarken ? KBB ulemâsı lütfen yanıtlayın: Dil boğaza nasıl kaçar ? TS
Dili boğazına kaçan kaleciyi hakem kurtardı

KÖTÜ TIPA

Dili boğazına kaçan kaleciyi hakem kurtardı

Osmaniye’de karşılaşma sırasında dili boğazına kaçan kaleci, hakemin müdahalesiyle yaşama döndü.6 Mart 2019 14:

Osmaniye’de Birinci Amatör Futbol Ligi karşılaşmasında ikili mücadelede düşünce dili boğazına kaçan kaleciye ilk müdahaleyi orta hakem yaptı.

Merkez sentetik sahada oynanan Osmaniye İdmanyurdu-Sitespor maçının 36. dakikasında Osmaniye İdmanyurdulu kaleci Yavuz Gören (32), rakibiyle mücadele sırasında düştü. Baygınlık geçiren Gören’in dili boğazına kaçtı.

Çağırılan ambulans beklenirken maçın orta hakemi Hanifi Temurtaş, parmaklarıyla futbolcunun boğazını tıkayan dilini dışarı çıkarıp nefes almasını sağladı. Daha sonra ambulanstaki görevlilerin müdahale ettiği futbolcunun sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi.

Denizlispor Başkanı Ali Çetin: “Hepimiz insan evladıyız”Abalı Denizlispor Kulüp Başkanı Ali Çetin, Nijeryalı futbolcuları Kehinde’nin Elazığspor maçında attığı gollerin ardından formasını kaldırıp altındaki tişörtte yer alan kaybettiği babasının fotoğrafını göstermesinden dolayı PFDK’ya sevk edilme kararıyla ilgili, “Hepimiz insan evladıyız. Eğer bir ceza yaptırımı da olursa maddi ve manevi sonuna kadar arkasındayız” dedi.İlgili Haberi Oku

Acil müdahale konusunda tecrübeli çıktı 

Hakem Hanifi Temurtaş, futbolcunun nefessiz kaldığını görünce müdahale ettiğini söyledi.

Bugüne kadar yönettiği 5 maçta benzer olayla karşılaştığını belirten Temurtaş, “Osmaniye’de 20 yıldır hakemlik yapıyorum. Eğitim seminerlerimizde bu tür olaylara karşı ne yapılması gerektiği konusunda da bilgi veriliyor. Kaleci Yavuz’un dilinin boğazına kaçtığını ve nefessiz kaldığını görünce müdahale ettim. Dişleri kilitlenmişti, çenesini açtım. Parmağımla boğazına kaçan dilini çıkardım. Daha önce de görev aldığım maçlarda 5 sporcunun dili boğazına kaçmıştı. Onlara da aynı şekilde müdahale etmiştim” diye konuştu.

Hakem Hanifi Temurtaş’ın, bugüne kadar yönettiği karşılaşmalarda benzer durum yaşayan 5 futbolcuya daha müdahale ettiği öğrenildi

İLİMON EKTİM TAŞA

Dondurulmuş limonun şaşırtıcı faydası

Bunların tamamı…..donmuş limondadır.

KÖTÜ TIP ÖRNEĞİ
Hırlaşır bir lâşeye üşüşmüş nice yüz bin kilâb
Biz de pay almak için geldik bu kavga üstüne.
Hüdai

Restoranlardaki çoğu  bilinçli tüketiciler limonun tamamını kullanır veya tüketirler, hiç bir kısmını ziyan etmezler.

Ziyan etmeden limonun tamamını nasıl kullanırsınız?

Basit..  limonu (yıkayıp) buz dolabınızın buzluk bölümüne koyuyorsunuz. Donduktan sonra mutfak rendesini alıp limonun tamamını rendeleyebilirsiniz. Soymanız falan gerekmiyor. Rendelenmişini yemeklerinizin üzerine serpebilir,viskinize, şarabınıza, sebze salatasına, dondurmaya, çorbaya, makarnaya, makarna sosuna, suşiye, balık porsiyonlarına katabilirsiniz. Yemeklerin tamamı, daha önce hiç tatmadığınız mükemmel bir lezzet kazanacaktır. Büyük olasılıkla, limon denince sadece limon suyu ve vitamin C aklınıza gelir. Sadece bu kadar olduğunu düşünürsünüz. Artık limonun gizemlerini öğrenince onu kupada içeceğiniz hazır çorbalarınıza bile katabileceksiniz.

Limonun tamamını kullanmanın, bir kısmını ziyan etmeyip yemeklerinize yeni bir lezzet katması dışında asıl avantajı nedir?

Rendelenmiş limonunuz, limonun sadece suyunda bulunandan 5 veya 10 kat daha fazla vitamin içerir. Ve evet, şimdiye kadar bunu kaybediyordunuz. Ama bundan sonra, tüm limonu dondurmak gibi basit bir işlem sonrasında, onu rendeleyip yemeklerinizin üzerine serperek tüm besleyici özelliklerini kullanıyor olacak, yani daha sağlıklı besleniyor olacaksınız. Ayrıca rendelenmiş limonun dinçleştirici ve vücuttaki toksinleri giderici etkisinden yararlanacaksınız..

İşte bunun için limonunuzu buzluğa koyun, donsun ve her gün yemeklerinizin üzerine rendeleyin. Böylece, yiyecek ve içeceklerinizi daha leziz hale getirip daha sağlıklı ve uzun yaşamın anahtarını kullanıyor olun! İşte limonun gizemi budur! Geç bile olsa başlayın, HİÇ olmamasından İYİDİR! Limonun sürpriz yararlarından faydalanın!

Limon (Citrus) kanser hücrelerini öldüren mucizevi bir üründür. Kemoterapiden çok daha tesirlidir. Bunu nereden mi biliyoruz? Çünkü kendilerine yüksek kârlar sağlayacağını bildikleri için limon özütünün sentetik versiyonlarını üretmeye uğraşan laboratuvarlar var.

İhtiyaç duyacağını düşündüğünüz dostlarınıza, limonun hastalık önleyici etkisi olduğunu duyurarak yardımcı olabilirsiniz. Tadı hoştur ve kemo-terapinin korkunç etkilerini göstermez. Kemo-terapi ilaçları üretiminden fayda sağlayan multi-milyoner büyük şirketlerin çıkarlarını riske atmamak adına bu gizemin özenle saklı tutulduğu sürece ne kadar insanın öleceği bilinmez.

Bilindiği üzere, iki çeşit limon ağacı vardır.. Limon ve misket limonu. (konu olan limondur, diğeri değil). Limon meyvesini farklı şekillerde tüketebilirsiniz. Pulpa’sı yenebilir. Sıkılarak suyu çıkarılabilir. Limonlu içecekler yapılabilir, dondurma vs.. Limonun birçok vasfı sayılabilir ama en ilginci URLAR, YUMRULAR, KİSTLER, TÜMÖRLER üzerindeki etkisidir.

Bu bitkinin her tür kansere iyileştirici etkisi kanıtlanmıştır. Bazıları onun her tür kanserin tedavisinde faydalı olduğunu söyler. Ayrıca geniş spektrumlu anti-bakteriyel olarak iltihaplara / enfeksiyonlara ve mantara karşı kullanılır.. Dahili parazit ve bağırsak kurtlarına karşı etkindir. Çok yüksek tansiyona karşı kan basıncını düzene sokar. Anti-depresandır. Strese ve asabi bozukluklara karşı iyi gelir.

Bu bilginin kaynağı ise çok etkileyicidir: Dünyanın en büyük ilaç üreticisi firmalarından biridir. Bu firmanın beyanına göre 1970’den beri 20’nin üzerinde yapılan laboratuvar testlerinde limon ekstrelerinin uygulanmasıyla; içlerinde kolon / kalın bağırsak, meme, prostat, akciğer ve pankreas da olmak üzere 12 kanser tipinde başarılı sonuçlar alınmıştır.

Limon ağacından elde edilen bileşiklerin, bütün dünyada kemo-terapide kullanılan Adiamycin ürününden 10 000 kat daha iyi olduğu saptanmış, kanser hücrelerinin gelişmesini yavaşlattığı gözlemlenmiştir. Daha da şaşırtıcı gözlem şudur ki: Limon özü kötü huylu kanser hücrelerini tahrip ederken sağlıklı hücrelere hiç zarar vermemektedir.

Şarlatan’ın dünyası : “Grip aşısı tehlikeli” :)

Prof. Dr. Canan Karatay: Grip aşısı tehlikeli

Hürriyet Haber
18.12.2017 – 14:53 | Son Güncelleme:

Grip aşısının tehlikeli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Canan Karatay, “Aşıların içinde alüminyum var. Alüminyum Alzheimer nedenidir. Aşı vurulmaya gerek yok. Bunun yerine D vitamini kullanımı çok önemlidir” dedi.

Lüleburgaz’da katıldığı bir söyleşide konuşan Prof. Dr. Canan Karatay, “Endüstrinin bize kakaladıklarından uzak durmamız gerekiyor” dedi.

Karatay, sözlerine şöyle devam etti:
””Ben geleneksel ve doğal olanı hatırlatıyorum. Türk mutfağı en sağlıklı mutfak. Derdimiz kilo vermek değil, vücudun sağlıklı olması demektir. Endüstrinin bize kakaladıklarından uzak durmamız gerekiyor. Aile nasıl beslenirse çocuk da öyle beslenir. Babam, annem, aile büyüklerimin hepsi şeker hastasıydı. Annem, babama insülin yapardı. Hayatımdan şekeri o zaman çıkardım.

GRİP AŞISI YAPTIRMAYA GEREK YOK

Aşıların içinde alüminyum var. Alüminyum Alzheimer nedenidir. Aşı vurulmaya gerek yok. Bunun yerine D vitamini kullanımı çok önemlidir. Meyve insülin direncini artırır. Yemeyin çatlamazsınız. Ayçiçek ve mısırözü yağı çiğ olarak tüketilebilir. Sık sık yemek yemek ve deli gibi danalar gibi koşmak da insülin direncini yükseltir. Bize senelerce yumurtanın sarısını yedirmediler. O yüzden hepimiz aptallaştık. Dünyada açlık önlenemedi ama bazı insanların ceplerinin açlığı önlendi.”

“BEN HİÇBİR DİYETİ ÖNERMİYORUM”

‘D vitaminin dışarıdan alınması doğru mudur?’ sorusu üzerine Karatay, “Vitamini dışarıdan almak tamamen ticari. D vitamini köy terayağında ve sakatatlarda da var. Dışarıdan almak yükseltir ama yeterli olmaz. Ben hiç bir diyeti önermiyorum. Vücudumuz bize her şeyi söylüyor. Bel çevreniz biraz genişlemeye başladıysa gizli şekeriniz var. Şeker hastalığı sinsi ve öldürücü bir hastalık ama önlenebilir” cevabını verdi.

Kolesterol konusunda ise Prof. Dr. Karatay, ”Kolesterol en yüksek antioksidandır. Vücutta bir bozukluk olduğu zaman kolesterol vücuttaki yangını söndürmek için yükselir. Kolesterol ilacı kullanmak demek, bu yangını söndürmeye barikat kurmak demektir” dedi.

Ağır bir spor :) Otomatik vites hastalığı

KÖTÜ TIP

Otomatik vites hastalığı: Venöz tromboemboli

Çağımızın en büyük sorunlarından biri olan hareketsizlik, her yaştan insanı tehdit ediyor. Bu tehdidin, obezite, depresyon, Alzheimer gibi ciddi sorunları tetiklemesinin yanı sıra, yaş ayırt etmeksizin sebep olduğu bir tehlikesi daha var: Kan pıhtılaşmasına bağlı hastalıklar (Venöz tromboembolizm). Ulusal Vasküler ve Endovasküler Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Cengiz Köksal, hastalığın risk faktörleri ile ilgili bilgi verirken, otomatik vitesli araba kullanmanın bile bu hastalıkları tetikleyebileceğini açıkladı. İşte nedeni…

Eser AKGÜL
18:1320 Kasım 2017
Reklamsız, size özel tasarımı ve binlerce özel içeriğiyle Sözcü Plus deneyimini
Otomatik vites hastalığı: Venöz tromboemboli

UVECD (Ulusal Vasküler ve Endovasküler Cerrahi Derneği) tarafından düzenlenen 18. Ulusal Vasküler & Endovasküler Cerrahi Kongresi ve 9. Ulusal Fleboloji Kongresi, bu sene Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gerçekleştirildi. Kongre kapsamında yapılan basın toplantısında Kongre Başkanı ve UVECD Başkanı Prof. Dr. Cengiz Köksal, Kongre Sekreteri ve UVECD Sekreteri Prof. Dr. H. Tankut Akay, Kongre Bilimsel Program Başkanı Prof. Dr. A. Kürşat Bozkurt konuşmacı olarak katıldı.

1600 katılımcı doktor ve hemşire tarafından takip edilen kongrede, son zamanlarda öne çıkan konular arasında yer alan Derin VenTromboz hastalığı ile ilgili güncel bilgiler paylaşıldı. Yapılan toplantıda, Dünya üzerindeki her 4 ölümden 1’inin nedeni olan kan pıhtılaşmasına bağlı hastalıklar (venöz tromboembolizm) ve komplikasyonlarının, her yıl 3 milyondan fazla hastanın hayatını kaybetmesine neden olduğunu belirtildi.

Görülme sıklığı her geçen gün artmakta olan bu hastalık için en önemli risk faktörlerinden birinin hareketsizlik olduğunu vurgulayan Kongre Başkanı ve UVECD Başkanı Prof. Dr. Cengiz Köksal, Derin VenTromboz hakkında şu bilgileri verdi:

cengiz-koksal

Prof. Dr. Cengiz Köksal uyardı: Otomatik vitesli araba kullanmayın!

“Venöz Tromboemboli, yaşamı tehdit eden, tedavi edilmediğinde başta akciğerler ve kalp olmak üzere tüm organların çalışmasını etkileyen oldukça ciddi ancak önlenebilir bir hastalık olmasına rağmen, hastane ölümlerinin 1. sırasında yer almaktadır. Aslında hastalık bu kadar korkutucuyken korunmak da bir o kadar kolay. ”

OTOMATİK VİTES HASTALIĞI

Hareketin önemini vurgulamak için ilginç bir örnek veren Köksal, otomatik ve düz vitesli araba kullanımı arasındaki farkı şöyle anlattı: Hareket noktasında düz vitesli araba kullananlar daha şanslı diyebiliriz. Yani buna otomatik vites sendromu ismini de verebiliriz. Çünkü düz viteste debriyaja basmak, bacakları ileri geri hareket ettirmek açısından çok faydalı.

RADIOACTIVE WATER,MINERAL WATER, HOMEOPATHY

For that Healthy Glow, Drink Radiation!

IN THE EARLY 1900S, RADIOACTIVE WATER WAS ALL THE RAGE. HARD TO BELIEVE SMART PEOPLE COULD FALL FOR SUCH TWADDLE–RIGHT?

A century ago radioactivity was new, exciting and good for you–at least if you believed the people selling radium pendants for rheumatism, all-natural radon water for vigor, uranium blankets for arthritis and
thorium-laced medicine for digestion (you don’t even want to know about the radioactive suppositories).

Crazy, huh? Until I ran into the fascinating book Living with Radiation, the First Hundred Years, self-published by Paul Frame and William Kolb, I had no idea that radiation was the basis for a huge quack-medicine industry that lasted for decades and took in millions.

Today we know that exposing yourself to radiation is a bad idea. Even when radiation is used to treat cancer, its deadliness is what does the work, killing cancer cells at a slightly higher rate than normal cells.

But imagine yourself 100 years ago, before many of the first researchers studying radioactivity had died of cancer or other radiation-induced causes. Electricity had been discovered relatively recently, and it turned out to be perfectly safe in moderation, so why not radiation?

In fact, early discoveries made plenty of reasonable people think that radiation could be good for you. Natural hot springs have been used as health spas for thousands of years; even today, vacationers flock to their healing (well, maybe) waters. When scientists went around with radiation detectors, they discovered that the waters from quite a few well-known hot springs were radioactive. (Radon gas produced by the decay of thorium and uranium deep in the earth permeates the water at many natural hot springs.)

Since no one really knew what made them healthful, the springs’ radioactivity was as good a guess as any. Entrepreneurs started bottling the water and selling it as “Radon Water.” But rivals soon pointed out a problem: Radon’s half-life is just 3.82 days. By the time the bottle reached the customer, most of the radiation would be gone.

You might go so far as to say that Radon Water was a rip-off, which is exactly the pitch the Radium Ore Revigator company used to sell its “better,” “more scientific” product: a watercooler lined with a serious amount of carnotite, an ore of uranium and radium that undergoes radioactive decay, yielding radon gas. Storing any water in this cooler overnight would give you fresh, potent, invigorating radon water to drink by morning. Unfortunately for those who used them, Revigators actually worked. (Today, of course, we run as fast as we can from radon; ridding basements of it is a big business.)

Many of the radioactive products marketed at the time, such as uranium blankets, contained radioactive materials, but at such low levels that they probably did little harm to consumers. But over time, companies started producing ever more powerful devices, most of them based on radium, the element with the strongest marketing appeal. The supremely scary Radiendocrinator was a 2-inch by 3-inch case that contained paper infused with 250 microcuries of radium, enough to illuminate a fluorescent screen placed near it. It was meant to be placed over–the very thought makes me shudder–the endocrine glands.

As the industry developed, it gave birth to the inevitable wave of fraudulent products–fraudulent in the sense that they did not emit the high levels of radiation they claimed to. This led to a couple of the more surreal aspects of the whole episode: advertisements that positively guaranteed that a company’s products exposed you to the full dose of radiation promised, and instances of the government shutting down companies selling perfectly safe phony products instead of the real (deadly) items they claimed to be offering.

For example, the Bailey Radium Laboratories of East Orange, New Jersey, offered $1,000 to anyone who could prove that its “Certified Radioactive Water,” sold under the brand name Radithor, did not contain the large amount of radium and thorium it claimed to. Alas, Radithor was the real thing: No one ever claimed the prize. But Radithor did claim at least one life, that of the well-known industrialist, playboy and three-bottle-a-day Radithor user Eben Byers. Byers’s gruesome death in 1932 inspired the Wall Street Journal headline “The Radium Water Worked Fine until His Jaw Came Off.”

Byers’s death also prompted the newly formed FDA to crack down on radioactive health products, insisting on proof of their safety and effectiveness. Since they were neither, this had the effect of putting manufacturers out of business. Although low-radioactivity devices continued to slip through
regulatory cracks until well into the 1960s, the era of dangerously radioactive quack cures essentially went to the grave with Eben Byers.

The radium mania was a crazy little episode in the world of medicine, but it was not at all out of the ordinary. Pain and suffering have always helped foster an uncritical market for remedies and preventatives. Quacks and profiteers are quick to pick up on the latest discoveries and promote them to the desperate-for-a-cure market, regardless of how remote the connection between the discovery and any likely health benefits might be. Irradiating yourself in the hope of feeling better was no nuttier than, say, drinking a few teaspoons of plain water as medicine, which is called homeopathy and is extremely popular today.

These fads, old and new, tend to make remarkably similar claims, using the same arguments and marketing methods. Take a look, for instance, at the following passage, from a 1928 Radium-ore Revigator brochure, and see if it has a familiar ring:

Is radio-activity dangerous to the health? Most everyone offers this questions [sic] because it is only natural to regard this as a drug or medicine. The answer is that radio-activity is not
a medicine or drug, but a natural element of water, and that since practically all spring and well water that Nature herself gives for drinking purposes contain this highly effective beneficial element, it is but common sense to restore it to water that has lost it just as we restore oxygen to a stuffy room by opening a window. . . . The United States
Government says that the radio-activity of natural water is never strong enough to be injurious.

In short, (1) what we’re selling is “natural,” unlike those potent medicines your doctor prescribes; (2) maybe you are not getting enough of this natural substance; and (3) the government hasn’t stopped us (yet). Remember, they’re talking about radon gas.

You could find a paragraph almost identical to this one in any health food store today. Here’s an example taken from the Web site of a more contemporary product designed to help your, um, vigor:

Is Nymphomax safe?

Because Nymphomax is an all natural nutritional supplement containing only the finest botanicals, there are no harmful side effects when taken as directed. Nymphomax is not a pharmaceutical drug and contains none of the synthetic chemicals found in prescription medications. It is a safe alternative to prescription drugs, which can sometimes have serious side effects.

Now, I’m not saying herbal medicines are as harmful as radiation, simply that promoting them as “all natural” tells you absolutely nothing about whether they are safe, effective, both or neither. What matters is what’s in the pill, not how it got there. There may be all kinds of herbal medicines that are safe and effective–just don’t expect the industry, or the government, to tell you which ones.

Amazingly, current federal law (the Dietary Supplement Health and Education Act of 1994) specifically orders the FDA to keeps its hands off virtually all herbal medicines, preventing it from regulating the claims, ingredients or safety of these preparations and forbidding it to require the tracking of side effects and deaths caused by them.
And although the FDA banned ephedra after several high-profile deaths, it
will probably take many more such tragedies before the law is changed to allow the agency to clamp down on other dangerous products.

Radon Water was harmless because it contained nothing, the radiation having vanished before it reached customers. Amusingly, this has an exact analogue in modern homeopathic remedies. Homeopathy “works” by dilution: Preparations of powerful substances are diluted, then diluted again and again and again until there is almost no chance that even a single molecule of the original substance remains in the final “medicine.” These nostrums are sold to the public at
top dollar, labeled with their original starting-point ingredients just as if they still contained any of them.

So don’t for a minute think that we’re all smarter and more modern than those idiots eating radium 100 years ago: Homeopathy is a huge industry today, and it is every bit as nutty. Once people suspend their critical thinking skills and go for hope over reality, the sky’s the limit in silly and dangerous medicine.

1 of 3

PATENT NONSENSE

From William Kolb’s extensive collection of strangelly compelling radioactive nostrums: the Zimmer Laboratory Radium Emanator, which was designed to be immersed in a quart of water.

John B. Carnett

2 of 3

PATENT NONSENSE

From William Kolb’s extensive collection of strangelly compelling radioactive nostrums: the Revigator watercooler, which, unfortunately, worked only too well.

John B. Carnett

3 of 3

PATENT NONSENSE

From William Kolb’s extensive collection of strangelly compelling radioactive nostrums: Radione tablets, for energy.

“KANSER BIR MANTAR” :o)

(Güzel bir kötü tıp örneği)

İtalyan doktordan şok iddia! Kanser bu yöntemle kolayca ortadan kaldırılabilen bir mantardır!  :)

Bu tedavi hiç zararlı değildir ve kaybedecek bir şeyin yok. Zamanımızın en zor ve ölümcül hastalığının gerçek tedavisini bulmak ahlaki ve etik sorumluluğumuzdur “diyor Dr. Simonchini. :)

Kanser bir mantar!

“Yaklaşık yüz yıl önce, kansere genlerin yanlış çalışmasından kaynaklanan büyük bir teori vardı; bu da hastalığın hücre içi olduğu anlamına geliyor. Bununla birlikte, bence  kanser mantar enfeksiyonu ve özel bir hücresel olgu “diyor Dr. Simonchini, tıb camiasında şok etkisi yarattı bu iddiası.

Candida mantarı nedir?

Bitki dünyasında, tümör mantar enfeksiyonlarından kaynaklanır ve insanlarda aynı gerçekleşir. Mantarlar daima onlarla birlikte bir tümör taşırlar – bu çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bununla birlikte, bilim adamları hastalık ortaya çıktıktan sonra geliştiklerini düşünüyorlar.

Simonchini  mantarlar kanser yaratır, bağışıklık sistemimizi zayıflatır ve ardından tüm vücuda saldırır. Her kanser türü, çeşitli çalışmalarla doğrulanan Candida mantarından kaynaklanır. Zamanla dokularımız zayıflar ve yorgun olurlar ve tanımlanamayan hücreler üretmeye başlarlar. Simonchini‘ye göre, kanser deforme olmuş hücrelerin toplandığı ve kolonileri oluşturduğu bir yapıdır.

Karbonat

Simonchini, “Bu mantar kolonilerine saldırabilecek şeyleri tespit ettim – kanser için, karbonat ve iyot tentürü cilt kanseri için en iyi madde” diyor Dr. Simonchini. Pek çok çalışma, karbonatın kansere karşı hücresel hareketi olduğunu doğrulamıştır.

Tedavi

“Tedaviyi hastalarımda 20 yıldan fazla kullandım. Bu hastaların birçoğu, doktorlar onlara şans tanımadıklarında bile, hastalığı iyileştirdi. Bir tümörü ortadan kaldırmanın en iyi yolu, sindirim kanülleri için lavman, beyin ve akciğer tümörleri için intravenöz enjeksiyon ve üst solunum sistemindeki tümörler için inhalasyon olarak uygulanabilen karbonat ile temasa girmektir.

Meme, lenf sistemi ve subkutan tümörler lokal perfüzyon ile tedavi edilebilir. İç organ tümörleri, direkt olarak arterlere uygulanarak karbonat ile tedavi edilmeli ve her kanser türünün uygun dozu ile tedavi edilmesi önemlidir, “diyor Dr. Simonchini. Karbonatın yan etkisinin susuzluk ve zayıflamadan başka bir şey olmayacağını söylüyor.

Özetle

Yukarıdaki yazı biraz bilimsel o yüzden size daha açık bir şekilde özetliyoruz

Kanserin nasıl tedavi edildiğini yazmak gerekirse, her gün 1-2 çay kaşığı karbonatı bir su bardağı suya karıştırıp içeceksiniz. Olay bu kadar basit. Bunu bulan doktorun başka yöntemleri de var. Olayın özü vücudun alkali hale getirilmesi. Kanserin asıl sebebi mantarlar. Candida yani. Yediğimiz içtiğimiz genetiği oynanmış yiyecekler, işlenmiş gıdalar, cipsler, kolalar hepsi ‘asidoz’a yol açıyor. Asidoz demek hücrelerin oksijen alamaması demek. Oksijen alamayan hücre çürüyor.

Çürüyen hücre de mantar oluşuyor. Mantarların yayılmasını önlemek için, vücut mantarların etrafını sarıyor ve bu da tümörleri oluşturuyor. Doktorlar tümörü kesip aldıklarında mantarlar diğer yerlere de yayılıyor.

Tüm bunları günlerdir yaptığım araştırmalarda izledim. Asidozun çaresi ne niye baktığımda vücudun PH seviyesinin yükseltilmesi gerektiğini okudum. Ph nasıl yükselir diye baktım, karbonatlı su bunu yapıyor. Karbonatın mide ülseri olanlar hariç zararı yok. Siz de araştırın göreceksiniz. Olay bu kadar basit aslında.

Hasta olmamak için her gün 1 çay kaşığı karbonatlı su içebilirsiniz. Bunu yarım çay kaşığı sabah, yarım çay kaşığı akşam 1 bardak suya karıştırıp 3dk bekleyip iyice karışmasını bekleyin sonra tekrar karıştırıp için. Her beden ve her bedenin göstereceği tepki farklı olucak’tır. Çünkü herkesin farklı beslenme biçimi var. Bundan dolayı herkesin kendi bedenini dinleyip buna bağlı olarak karbonat miktarını ayarlaması gerekir.

Unutmayın karbonatı eczaneden alacaksınız kabartma tozunu içmeyin!

Önemli not: Eğer yüksek Tansiyonunuz varsa ya da yaşlıysanız Karbonatlı suyu içtikten sonra Kanape ya da yatağa 10 – 20 dk uzanıp dinlenin. Bazı insanlarda tansiyonda yükselme yaratabilir ama kısa sürer bu.

ZEYTİN ÇEKİRDEĞİ

ZEYTİNİ YEDİKTEN SONRA ÇEKİRDEĞİNİ ÇIKARARAK, BU MUCİZEYİ İSRAF ETMEYİN…!!!
zeytin
Allah dostlarının tavsiyesine bilimsel dayanak…
Aşağıda okuyacağınız makale Bulgar ve ABD li bilim adamlarının yaptıkları çalışmalar temel alınarak hazırlanmıştır.
Bu araştırmaların hepsinde zeytin çekirdeğinin boğaz boşluğundan mideye inene kadar eridiği gerek denekler üzerinde yapılan çalışmalar gerekse cihazlarla
tespit edilmiştir.
Otorite olarak kabul edilen uzmanlar en gelişmiş şartlarda dahi bir ilaç yapsa bu ilacı insanlar üzerinde test etmeden, senelerce hatta birkaç nesil gözlemlemeden neticesi net olarak şudur diyebilmek imkânsızdır.
Zeytin çekirdeğinin yutulması günümüz insanları arasında yeni duyulan bir şey olmasına rağmen eskilerin birçoğunun yaptığı bir uygulamadır.
Yani olumlu etki ve tesirleri senelerdir hatta asırlardır bilinmektedir.
1985’li yıllarda başlayan araştırmalar bugüne kadar devam ettirilmektedir. Yaklaşık 25 sene süren neticede karşılaşılan hadiseler hayret vericidir. Bu neticelere bin kişi değil belki yüz binlerce insan tarafından karşılaşılmıştır demek daha doğrudur:
Midesinde yanma olan herkes zeytin çekirdeğini yuttuktan sonra rahatladığını ifade etmiştir.
Zeytin çekirdeğini yutan kimseler sindirim yolu rahatsızlıklarının bittiğini(kabızlık gibi) ifade etmişlerdir.
Zeytin çekirdeği yutan kişilerde basur problemiyle karşılaşılmamış, hatta basuru olup ta yutanlar iyileştiklerini ifade etmişlerdir.
Zeytin çekirdeğini senelerdir yuttuğunu bildiğimiz insanlarda kanser hadisesine nadiren rastlanılmıştır.
Son günlerde gelen yoğun telefon trafiğinden dahi birkaç gündür zeytin çekirdeklerini yutmaya başlayıp ta yukarıdaki benzeri rahatlamaları hissettiklerini söyleyen onlarca insan vardır.
Tavsiyemiz bizzat kendinizin denemesidir.
Günde yediğiniz 5–6 tane zeytin çekirdeğini yutun ve kararı kendiniz verin.
Ne biz nede bir başkası değil bizatihi kendi vücudunuz buna karar versin.
Faydasını görürseniz lütfen çevrenizdekilerle de, evinizdeki küçük çocuklarda dâhil olmak üzere, bu uygulamayı yapın.
Bizim elde ettiğimiz verilere göre aklımızın almayacağı kadar şifalı bir doğal uygulamadır. Yapmanın zarar değil fayda verdiğine inanıyor ve çevremize şiddetle tavsiye ediyoruz.
Zeytinyağı asırlardır en iyi, en mükemmel yağ olarak bilinen gıda maddesidir.
Hatta reklâmlar da bile mucize olarak lanse edilir.
Yemeklik zeytinyağı normal şartlar altında muhafaza edilirse bozulmadan yenilebilecek evsafta asırlarca kalabilen yegâne yağdır. Nitekim arkeolojik kazılarda 3 bin, 5 bin yıl önce olduğu tahmin edilen mezarların yanında bozulmamış evsafta zeytinyağı da bulunabilmektedir.
Zeytinyağında +10 derecelerde donmayı temin eden de bu maddelerdir.
Yani evinize satın alacağınız zeytinyağının buzdolabında donabilen olmasına dikkat ediniz.
Zeytinyağından sabun yaparsanız yağlı ciltlerde yağ dengesini, kuru ciltlerde ise yağlandırma özelliği temin eden bir hususiyet olduğunu tespit edersiniz.
Yağ içerisinde antioksidan (bozulmadan kalabilme), sabun içerisinde re-oily (geri yağlandırıcı) olarak tabir ettiğimiz özellikleri sağlayan bu madde veya maddelerin ne olduğu bugün dahi bilinememektedir.
Bu maddelerin ne olduğunun bilinmesi belki de çok uzun yıllar sağlıklı bir şekilde yaşamanın da ipuçları olabilecektir.
Zeytinyağını diğerlerinden farklı kılan bu madde veya maddeler en yoğun halleri ile zeytin çekirdeğinin içerisindedir.
Herhangi bir zeytin çekirdeğinin her iki ucunu hafifçe törpülerseniz çekirdeğin içinin oyuk olduğunu ve içerisinde pıhtılaşmış veya çok koyu kıvamlı bir yağ olduğunu görürsünüz.
Bahse konu olan maddelerin burada ki konsantrasyonu %80’lere varan miktarlardadır.
Zeytin çekirdeği muhteviyatında ki bu faydayı elde etmek için ise zeytin çekirdeklerini atmayıp yutmak gerekir.
En gelişmiş cihazlarla yapılan araştırmalar zeytin çekirdeğinin boğaz boşluğundan geçip mideye ulaştığı anda eridiğini tespit etmiştir. Hazmı en kolay olan yiyecek maddesi zeytin çekirdeğidir.
Bu uygulamanın insan vücuduna faidelerinin ise:
1-Ülser gastrit gibi mide problemlerini bitirdiği;
2-Bağırsak ve sindirim yollarını düzenlediği;
3-Basur ve prostatı engellediği;
4-İç organlarda oluşabilecek kanserojen hücre riskini binde birlere indirgediği.
Lütfen yediğimiz tüm zeytin çekirdeklerini atmayıp yutalım.
OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARININDA OKUMASI İÇİN PAYLAŞ

Kaynak: Karbonat Facebook Sayfası

KANSER HASTALIK DEĞİL! (KÖTÜ TIP)

06 Ekim 2015 Salı 15:14

KANSER HASTALIK DEĞİL!

KANSER O KADAR YAYGINLAŞTI Kİ ARTIK GENÇ YAŞLI DEMEDEN HERKESİ
YAKALIYOR. BU PAYLAŞIMI LÜTFEN SAYFAMDAKİ HERKES PAYLASSIN. BELKİ BİR YARDIMIMIZ OLUR. SONUÇTA, BİR ZARARI YOK, DENEMEKTE FAYDA VAR…
Bu yazılar çok müthiş, birçok “gizli dünya yönetenlerini” rahatsız ediyor… O kadar ki, örneğin “World Without Cancer”, yani “Kansersiz Dünya” isimli kitap, halen (Türkçe dahil) birçok dile çevrilmedi!..
Yani şunu bilin ki, KANSER diye bir hastalık yok!

Kanser, sadece vitamin B17 eksikliği!
Başka bir şey değil!
Kemoterapi, ameliyat veya değişik ağır haplar almanıza gerek yok!..
Düşünün bir zamanlar denizciler, çok sayıda niçin öldüler?
İSKORBÜT denilen hastalığa yakalanıyorlardı…
Çok sayıda insan öldü…
Ve bazıları da bundan çok büyük PARA ve gelir elde etti!..
Sonra ne buldular?..
Meğer İskorbüt sadece vitamin C eksikliği imiş!
Yani hastalık bile değil!
KANSER de öyle!
KANSER SANAYİSİ var artık!..
KANSER den milyar milyar milyar kere milyar PARA kazananlar var!
Bu konu çok uzun. Çok derin!..
KANSER SANAYİSİNIN kökü, ta ikinci dünya savaşına kadar dayanıyor!…
Ne dolaplar dönüyor…
SİZ İNANMAYIN!
Her gün sadece 15-20 kayısı çekirdeği yemeniz yeterli!
Kanser olmuşsanız, önce KANSERIN ne olduğunu ANLAMAYA çalısın!
KORKMAYIN
Sakin KEMOTERAPİ filan yaptırmayın
ARAŞTIRIN önce…
Biz bu siteyi bazı “sözde doktorların sayfasına gönderdik, facebook’ ta, 5 dakika bile geçmeden “yorumsuz” olarak sildiler!…
SİZ bu kitabın TÜRKÇEYE ÇEVRİLMESİ için DUA edin.
ÇOK ÇOK ÖNEMLİ bir eser bu!
Tekrar edelim,
Günümüzde İskorbüt den ölen var mi artık?
YOK!…
Çaresi biliniyor…
Peki KANSER?
SANAYİ haline gelmiş!
Ancak, çaresi çoktan bulundu.
VİTAMİN B 17 eksikliği!
Hepsi bu!
Buğday çimi ekin… Buğday şırası için.
Kanseri engelleyen besinlerin başında atalarımızın Orta Asya`da içtikleri Buğday şırası geliyor. Klasik tedavi yöntemlerini reddeden tüm doktorların ortak iddiası, buğday çimi yenilmesi ve buğday şırası içilmesi…

Pakistan`daki Hunzakut Prensliğinde kanserden ölüm yok. Ayrıca Hunzakutlular, acı badem ve kayısı çekirdeğini yiyorlar ve kansere yakalanmıyorlar.
Türkiye`de acı badem ve kayısı tüketilen bölgelerde kanser vakalarının azlığı dikkat çekiyor.
Ödemiş`le Salihli arasında, binbir efsaneye konu olmuş Bozdağ`ın eteklerinde cennet gölcük kıyısında kanseri yenen, bu zaferi kazandıktan sonra mücadelesi herkese örnek olsun diyerek bir de kitap yazan Doktor İlhami Güneral ile sohbetimiz sürüyor.

 

Önemli olan bağışıklık sisteminin güçlendirilmesidir.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek çok da zor bir şey değildir.
Buğday müthiş bir kanser ilacıdır. Buğday şırası kanseri önler ve bu önemli bir bitkisel tedavi aracıdır. Buğday çimi, bol klorofil maddesi dışında 100 kadar vitamin, mineral ve besin maddesi içerir. Taze olarak kullanılan Buğday çiminde, aynı ağırlıktaki portakaldan 60 kez daha fazla C vitamini ve aynı ağırlıktaki ıspanaktan 8 kat fazla demir bulunmaktadır.
Buğdayın bir başka özelliği ise kandaki toksinleri nötralize eden maddeler içermesidir.
Sıvı oksijenle dopdolu olan buğday çimi doğanın en güçlü anti kanseri olan `laetril` içermektedir.
Izgara etler ve füme besinlerin kanserojen maddeler taşıdığı kanıtlanmıştır. (Japon Bilim Adamı Nagivara)
Japon Bilim Adamı Nagivara, taze buğday çiminde bu maddeyi etkisiz hale
getiren enzimler ve amino asitler bulmuştur.
– Buğday çimini evde üretebilir miyiz?
– Evde de üretilebilir, küçük bir saksıda bile üretilebilir ve olduğu gibi yenebilir, evde üretemeyenlere tavsiyemiz ise buğday şırası üretmeleri…
– Buğday şırasını herkes üretebilir mi?
– Evet herkes üretebilir.
İsterseniz tarif edelim.
Bir bardak aşurelik buğday, önce tertemiz yıkanarak bir litrelik cam kavanoza konur. Üzerine 3 bardak su -klorlu olmamak şartıyla- ilave edilir.
Kavanozun ağzı bir tülbentle kapatılarak serin bir yerde 24 saat bekletilir.
Bu ilk su kullanılmaz, dökülür.
Kavanoza yeniden 3 bardak su ilave edilir.
24 saat bekletildikten sonra oluşan yarı gazozlu su içilmek üzere bir kaba aktarılır.
Böylece bir bardak aşurelik buğdaydan kış aylarında günde 5 kez, yazın
ise günde 3 kez şıra alınır. Buğday şırasının lezzeti bazılarına itici gelebilir. O takdirde her şıra bardağına bir C vitamini tableti eklenirse, nefis bir içecek ortaya çıkar.
– Az önce sözünü ettiğimiz `laetril` buğday çiminden başka nelerde bulunur? Çünkü anlaşılıyor ki, `laetril` kanserin tedavisinde en etkin maddelerden biri… Elmanın çekirdeğini de yiyin!
– Evet, Türkiye`de en kolay laetril`e ulaşabileceğimiz yer acı badem ve kayısı çekirdeğidir.
Ayrıca laetril elma çekirdeğinde de vardır. Elmanın çekirdeği yenilirse çok da iyi olur.

Amerika`daki ilaç sanayinin maşaları bu `laetril` adlı ilacı yasaklatmayı başarmışlardır ama Meksika`da satılan `laetril` bu ülkeden alınıp kaçak olarak ABD`ye sokulmaktadır.
Laetril, vitamin ve minerallerle verildiğinde çok daha iyi sonuçlar alınmaktadır. `Kanserin Ölümü` adlı kitabında Manner, laetril ile yüzde 90 başarı kazandığını söylemişti.
– Acı badem ve kayısı çekirdeği de laetril içeriyor öyle mi?
– Evet öyle. Türkiye`de acı badem ve kayısı çekirdeğinin sıkça tüketildiği yerlerde resmi bir istatistik yok ama kanser vakalarının az olduğuna inanılıyor. Resmi istatistik yapılan bir ülke var…
Pakistan`a komşu küçük bir prenslik olan Hunzakut`ta şimdiye kadar hiç kanser olayına rastlanmadı.
Hanzakut`un özelliği temel besinleri kayısı ve kayısı çekirdeği…
– Dünyada bugün kullanılmakta olan kemoterapi ve radyoterapi bağışıklık
sistemini bozduğunu iddia ediyorsunuz alternatif tedavilerin bir sıralamasını yapsak en öne hangisini koyarsınız?
– Önceliği bağışıklık sistemini güçlendiren tedavilere veririm, daha sonra biyolojik tedaviler ve bitkisel tedaviler gelir.
Bağışıklık sistemi konusunda Alman Doktor Issel`in tüm beden tedavisi bugün bu ülkedeki 60/70 klinikte başarı ile uygulanmaktadır

Paris Merovingians facebook hesabı

%d bloggers like this: