KANSERİ ÖNLEYEN MÜTHİŞ ÜÇLÜ KARIŞIM (KÖTÜ TIP)
Amerikalı doktor, Carolyn Anderson, aşağıda sizler ile paylaşacağımız tarifin kanseri önlediğini iddia ediyor. Bu basit tarif hemen hemen her evde bulunan 3 maddenin karışımı.
Amerikalı doktor, Carolyn Anderson, aşağıda sizler ile paylaşacağımız tarifin kanseri önlediğini iddia ediyor. Bu basit tarif hemen hemen her evde bulunan 3 maddenin karışımı.
HER DERDE DEVA HAYIRLI ŞİFALAR
Yeniden başlat tuşu..
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Bölümünde Prof Dr Mehtap Köksal var. Bu noktaları ve çok daha iyisini biliyor. Bana ve eşime öğretti. Bizler de her sabah bu noktalara basınç uyguluyoruz. Ne var ki uzun ömür noktası üç adetmiş. Kendisinden öğrenebilirsiniz. Uygulamanın hiç bir zahmeti ve zararı yok.
Akupunktur de biliyor ve uyguluyor.
İlginize ve bilginize…
Dr. Erdem Alptuna
İnsanların da bilgisayar gibi ‘yeniden başlat’ tuşu varmış!
Babasından miras olarak çok değerli bir bilgi alan Zu San Li hakkında bir Japon efsanesi vardır: “uzun ömür noktası” veya “yüz hastalığın noktası”. Babasının tavsiyesine uyarak Zu San Li her gün bu noktaya masaj yapmış ve onlarca imparatorun doğumuna ve ölümüne şahit olacak kadar yaşamış. Bu noktaya masaj yapmak, Uzak Doğu’nun binlerce yıldır uygulanan en eski tedavi metodlarından biridir. İnsan vücudunda bir yılın aylarını ve günlerini anımsatan 365 nokta ve 12 majör meridyen vardır. Spesifik noktalara parmak baskısıyla uygulanan akupresur yöntemi belirli organlarla bağlantılı meridyenlerin ve kanalların öğretilerine dayanır. Çin tıbbında vücut bir enerji sistemi olarak görülür ve masaj organların fonksiyonel aktivitelerini ve enerji akışlarını etkileyebilir. Zu San Li noktasını aktive etmek yenilenme ve iyileşme etkisi yaratabilir, yaşlanmayı önleyebilir. Çin’de bu nokta “uzun ömür noktası” olarak bilinirken, Japonya’da “yüz hastalığın noktası” olarak adlandırılır. Zu San Li Noktasını Nasıl Bulacaksınız? Vücudumuzda Zu San Li noktası diz kapağının biraz altındadır. Bu noktayı doğru tespit edebilmek için elinizi parmaklarınız aşağıya gelecek şekilde aynı dizinizin üstüne yerleştirin. Avuç içiniz dizinizi kaplasın. Örneğin sağ eliniz sağ dizinizin üstünde olsun. Zu San Li küçük tırnağınız ile yüzük parmağınızın tırnağı arasındaki noktadır. Eğer bu şekilde doğru noktayı bulamıyorsanız yere oturup dizlerinizi kendinize çekin. Ayaklarınız hala yerde olsun. Dizinizin altında daha yüksek bir alan fark edeceksiniz, parmağınızı onun üzerine koyup hafifçe bastırın. İşte bu nokta Zu San Li noktasıdır. Japonlar Neden Bu Bölgeye “Yüz Hastalığın Noktası” derler? Zu San Li noktası bedenimizin alt yarısındaki organların çalışmasını kontrol eder. Adrenal bezleri, böbrekler, cinsel organlar, sindirim kanalının uygun bir şekilde çalışmasından sorumlu bölümlerin içinden geçen omuriliğin fonksiyonlarını yönetir. Zu San Li noktasına masaj yaparak insan sağlığının koruyucusu rolünü üstlenen en güçlü salgı bezleri olan adrenal bezlerinizin (böbrek üstü bezleri) aktivitesini artırmış olacaksınız. Bu bezler kandaki hidrokortizon, adrenalin ve diğer önemli hormonları salgılarlar. “Uzun ömür noktası”na her gün düzenli masaj yaparsanız bedeninizdeki adrenal bezlerinin fonksiyonlarını şu şekilde normalize etmiş olursunuz: Kan basıncının dengelenmesi 2. İnsülin, glikoz seviyelerinin dengelenmesi 3. Vücuttaki inflamasyonun azaltılması 4. Bağışıklık sisteminin düzenlenmesi Zu San Li noktasına masaj yapmanın diğer faydaları: Sağlıklı sindirim sistemi Bağırsak ve sindirim sorunlarının giderilmesi Felç sonuçlarının tedavisi Özgüven kazanılması Stres ve tansiyonun üstesinden gelinmesi İçsel denge Bu noktaya masaj yapmanın cinsel güçsüzlüğe, hıçkırığa, kabızlığa, gastrite ve idrar kaçırmaya da iyi geldiği düşünülüyor. Hatta bağışıklık sistemini güçlendiren bu masajın daha fit ve sağlıklı bir bedene sahip olmayı da sağladığına inanılıyor. Zu San Li noktasına ne zaman masaj yapmalısınız? Bu masaj sabah saatlerinde, öğle yemeğinden önce yapıldığında daha etkilidir. Her diz için saat yönünde dairesel hareketlerle (parmağınızı yavaşça bastırarak ve bastırdığınız noktada bir süre kalarak) yaklaşık 10 dakika kadar yapılmalıdır. Başlamadan önce sakin nefesler alıp vererek ve hislerinize konsantre olarak kendinizi sakinleştirin. Masajı oturur pozisyonda yapın. Mümkün olduğunca masaja konsantre olun ve şifa sürecinin başlamasına izin verin. Bu masajın uyarıcı bir etkisi vardır. Akşamları Zu San Li noktasına saat yönünün tersine masaj yapanların haftada 400-500 gr kilo verdikleri de söyleniyor. Siz yine de uyarıcı etkisizliğinden dolayı uykunuzu kaçırmaması için yatağa gitmeden önce bu masajı yapmamaya dikkat edin. Yeni Ay zamanı masajın etkisinin arttığı da akupresur uzmanlarının iddialarından biri. Zu San Li noktasına masajı Yeni Ay’dan 8 gün önce her sabah yapmaya başlarsanız yaşlanma sürecini yavaşlatması, bağışıklık sistemini güçlendirmesi ve yukarıda saydığımız faydaları sağlaması söz konusu. Öğle yemeğinden önce bu noktaya yapacağınız masaj hafızanızı, kardiyovasküler ve sindirim sisteminizi de güçlendirebilir. Öğleden sonra ise stres, baş ağrısı, huzursuzluk, uykusuzluk için bu masajı yapabilirsiniz. Not: Saat yönünü ayarlarken masaj yapan siz olduğunuz için kendi açınızdan olmasına dikkat ediniz. |
KÖTÜ TIP
Kemik suyunun yararları ve yapılışı :
Kemik suyu biz Türklerin kültüründe her zaman yeri olan, ‘ölüyü bile diriltir’ şeklinde bir atasözüne dahi konu olmuş bir içecek… Bazı gıdaları zamanla unuttuğumuz bir gerçek, kemik suyu da eskiden belki de her evde kaynayan, çorbaya, pilava hep eklenen ama bulyonlar çıkınca, evde yemek yapma azalınca unutulan lezzetlerden biri olmuş durumda… Ancak dünyada kemik suyu hakettiği önemini geri kazanmaya çoktan başladı. Paleo beslenmenin doğduğu Amerika’da aynı Starbucks’in kahve sattığı gibi kemik suyu satan kafeler var, marketler hazır paketlenmiş kemik suyu dolu, evlere kemik suyu servisi yapan firmalar, kemik suyunu beslenmenin baş köşesine oturtan beslenme uzmanları, botox uygulaması sonrasında kemik suyu takviyesi tavsiye eden plastik cerrahlar, ellerinde kemik suyu ile fotoğrafı çekilen Hollywood yıldızları… Kısaca kemik suyu modasını da diğer herşeyi olduğu gibi geç takip ediyoruz (dünyada 1990larda, bizde ise 2000li yıllarda moda olan UGG’lar gibi)… Ancak bu moda geçmeyecek gibi görünüyor çünkü kemik suyu çoook eskiden beri sağlığın anahtarı…
Peki kemik suyunun yararları kısaca neler?
Öncelikle bir besin size yararlıysa hücre bazında sizi iyileştirdiği içindir, bu sebeple birşey bir yerinize iyi geliyorsa her yerinize de iyi geliyor demek… Fakat bazı besinler vücudunuzda bazı yerlerinize daha spesifik olarak yarıyor, kefirin bağırsak sağlığında öne çıkması gibi, ancak bağırsağınızın en büyük ve beyinle beraber en önemli organınız olduğunu, bütün organ ve sistemlerinizin bağırsağınızla birebir bağlantılı olduğunu düşünürsez her yeriniz kefirden faydalanıyor. Kemik suyunu da aynı mantıkla düşünün, aşağıda sayılı yararı var, keşfedilmemiş ya da bahsedilmeyen neler olduğunu düşünmek heyecan verici…
1. İlginizi çekmek için hemen belki de diğer yararları yanında en anlamsız ama kadınlar için çok önemli bir yararı kemik suyunun kolajen yapısının selülitlere çok iyi gelmesi!
2. Geçirgen bağırsak sendromunuzu iyileştirmek için çok yararlı. Bağırsak duvarınızdaki delikleri kemik suyu içeriğindeki kolajen ile onarabilir, böylece onlarca otoımmun rahatsızlık, depresyon, kanser, diyabet gibi sayısız hastalığı hem tedavi edip hem de kendinizi bu hastalıklardan koruyabilirsiniz.
3. İçeriğindeki glycine, proline, and arginine isimli aminoasitler antienflamatuar özelliktedir ki enflamasyon neredeyse bütün hastalıkların ana sebeplerinden kabul ediliyor. Özellikle argının’ın sepsis tedavisinde yararlı olduğu kanıtlandı.
4. Cildi gençleştirmeyi vadeden bütün kremlerin içerisinde bulunan kolajen kemik suyunun etken maddelerinden. Yani yüzünüze sürdüğünüz yüzlerce liralık kremin faydasınının daha fazlasını içeriden cildinize, tırnaklarınıza, saçlarınıza gönderebilirsiniz, geçliğinizi içeriden besleyebilirsiniz.
5. İçeriğindeki mineraller sayesinde bağışıklığınızı güçlendirebilirsiniz. Hasta olduğunuzda akla ilk kemik ya da tavuk suyuna çorba gelmesi boşuna değil, kemik suyu hastalıkları iyileştirme ve önlemede birebir. Harvard üniversitesi’nde yapılan bir çalışma kemik suyu içen otoımmun rahatsızlığa sahip kişilerin semptomlarında rahatlama yaşadığı, bazılarının hastalıklarının tamamen gerilediğini gösteriyor.
6. İçeriğindeki arginine bağışıklığı ve yara iyileşmesini, büyüme hormonu salgılanmasını, karaciğer hücre yenilenmesini ve erkeklerde sperm oluşumunu destekliyor.
7. İçeriğindeki glycine kaş yıkımını engelliyor, safra tuzu ve glutatyon üretimini destekliyor, detoksifikasyona katı sağlayan bir antioksidan görevi görüyor ve uykuyu iyileştiren bir nörotransmitter olarak çalışıyor, hafızayı güçlendiriyor.
8. İçeriğindeki proline cildi dolduruyor, selülitleri azaltıyor, bağırsak deliklerini kapatıyor.
9. İçeriğindeki glutamın bağırsağı koruyor, ince bağırsak hücrelerine metabolik yakıt sağlıyor, metabolizma ve kaş yapımına yarıyor.
10. İçeriğindeki gelatın bağırsaklardaki probiyotik sağlığını destekliyor.
11. Midedeki asit refluyu tedavi ediyor.
12. Vücudun asit tamponlamasında kullandığı kalsıyum ve magnezyumu bol miktarda içeriyor.
13. Kemik suyu içerisindeki glucoşamine eklem sağlığınız için son derece faydalıdır. Ayrıca içeriğindeki chondroitin sülfate maddesinin osteoartrit’i engellediği kanıtlandı.
14. Kaynattığınız kemiklerden suya sızan fosfor, kalsıyum ve magnezyum sizin kemiklerinizi güçlendirmek için en gerekli mineraller arasnda yer alıyor…
15. Kemik suyunu düzenli içen herkesin hemfikir olduğu iki şey enerji verdiği ve uzun süre tok tuttuğu ki kilo vermek ya da enerji seviyesini yükseltmek isteyen herkesin kullanması için mükemmel bir içecek…
Defalarca sorulduğu için kemik suyunu nasıl yaptığımı birkez de burada anlatmak istedim:
Öncelikle kasaptan köyün ve danadan ilikli kemik ve eklem uçları satın alıyorum. Eve gelip kemikleri yıkayıp yavaş pişiriciye (isteyen büyük bir çelik tencere kullanabilir) koyuyorum. İçine istediğim kadar soğan, sarımsak, havuç ve zencefil dilimliyor ve toz karabiber ve zerdecal ekliyorum, acı istersem kurutulmuş biber koyuyorum. Kemiklerdeki minerallerin suya geçmesini sağlamak için iki kaşık sirke ekliyorum. En son içme suyu ekleyip tencerenin ağzını kapatıp makinenin altını yüksek ayarda açıyorum (tencere kullananlar için yüksek ısı) şu işinip da kaynamaya başlayacakken (ancak kaynamasına izin vermiyorum) kısık ayara düşürüyorum (tencere kullananlar için en kısık ateş) ve bu şekilde 10-12 saat arası pişiriyorum. Önemli nokta kemik suyundaki kolajen yapının bozulmaması için asla fokur fokur kaynama olmamalı, sadece kenarlardan minik baloncuklar çıkması yeterli… Ayrıca ne kadar uzun pişerse o kadar yararlı bir kemik suyunuz olur, asla erkenden pisti sanıp altını kapatmayın. Pistikten sonra suzup, soğutup cam kapta buzdolabına kaldırıyorum. Ertesi gün dolaptan çıkarıp üzerinde oluşmuş yağı alıp atıyorum (ya da omlet gibi çok yüksek ateşte pişmeyen şeylerde kullanmak için ayırıyorum) ve altta kalan jelleşmiş kemik suyu sıfasını sunmaya hazır. Buzdolabında 4 gün, buzlukta 3 ay bekliyor (ben hiç görmüyorum o kadar zaman geçtiğini tabi, bizde çok tüketiliyor)… Ben hergün sabahları ısıtıp 200-250 ml bardakta içiyorum, yararlı olması için sık tüketilmesi lazım. İsteyen çorba ya da pilav da yapabilir ama ben kıyamam, direkt içmeye bayılıyorum.
KANSER HÜCRELERİNİ İKİ GÜNDE YOK ETTİ!ABD’deki araştırmada, Anadolu’da yayla muzu olarak da bilinen ” Işgın ” isimli sebzenin kanser hücrelerinin gelişimini durdurduğu ortaya çıktı…
ABD’nin Atlanta Üniversitesi’nde iki aşama hâlinde yapılan deneyler fareler üzerinde gerçekleştirildi. Işgında bulunan parietin isimli kırmızı pigmentler kanser hücrelerine enjekte edildi. Sadece iki gün içinde kanser hücrelerinin yarısının öldüğü görüldü. Pigmentlerin modifiye edilmiş bir çeşidinin de tümörlerin gelişimini azalttığı belirlendi. Araştırmadan çıkan bu bulgu yeni bir kanser ilacının da habercisi. Uzmanlar ışgından yapılmış kanser ilacının birkaç yıl içinde kanser tedavisinde kullanılabileceğini belirtiyor. Ancak her ne kadar deney sonuçları olumlu olsa da ışgının ilaca dönüştürülmesi için birçok yeni araştırma yapılması gerektiği belirtiliyor. Işgın hakkında bulunan keşif bilim dünyasında büyük bir heyecan yarattı. İngiliz Daily Express gazetesinde “Işgın hayatınızı kurtarabilir ” başlığıyla yayımlanan haber dünya basınında büyük yankı buldu.
ANADOLU’DA SEVİLİYOR
Kuzukulağıgiller familyasından olan ışgının Latince ismi Rheum ribes. Işgın Anadolu’da ışkın, aşgın, aşkın, eşkin, eşgin, ıçgın, ıçkın, uçgun, uçkun, uşgun ve uşkun isimleriyle de biliniyor. Doğu Anadolu bölgesinde ise yayla muzu ve dağ muzu olarak da bilinen bu sebzeye yetiştiği yöreye göre Van muzu ve Hakkâri muzu gibi isimler de veriliyor. Işgın, Güneybatı Asya’nın ılıman ve subtropikal bölgelerinde yetişiyor. Tozlaşması rüzgârlarla olan ve kendi cinsinin diğer türleriyle melezlenebilen ışgın tıbbi bitkiler sınıfına girdiğinden farmakolojik araştırmalarda çok sık kullanılıyor. Çiğ olarak yenen, zeytinyağlı, yumurtalı yemeği ve reçeli de yapılan ışkın oldukça farklı tariflerde kullanılıyor. Ancak Türk botanik bilimciler bilinçsiz ve uygun olmayan yöntemlerle toplanan ışgının Anadolu’da yok olma tehlikesi altında olduğu uyarısını yapıyor.
By Jake Ho on Feb 23, 2015 06:55 am
WHITE PLAINS, NY: In a shrewd but brilliant marketing move last week, Hoveranywhere announced plans to sell thousands of “smaller-sized” pediatric power chairs. The chairs are modeled after the adult Hoverround, but will come in three scaled down sizes and eight different colors to accommodate the rapidly expanding population of morbidly obese kids. John Rossman, CEO of Hoveraround, was reached by Gomerblog for comments. “If it is socially acceptable for obese but able-bodied adults to avoid walking and instead ride a motorized wheelchair, then why shouldn’t the same practice be acceptable for obese children?” he reasoned. “Walking should be a thing of the past. Why should us humans continue walking like our cave man ancestors, when we have the capability to travel in comfort?” The chairs will retail for about $3500. Each chair comes equipped with a 16″ LCD monitor, Bose surround sound speakers, WiFi capability, a bin for storage of deep-fried carbohydrate snacks, a cooler for calorie-dense beverages, a toilet, an X-Box (TM), disability paperwork, and a lifetime exercise excuse.
The post New Product Release: Pediatric Power Chair for Morbidly Obese Children appeared first on GomerBlog.
“I’m not going to sacrifice the well-being of my child. My child is pure,” Dr. Jack Wolfson said in the interview. “It’s not my responsibility to be protecting their child.”
Wolfson was responding to a public appeal for all parents to vaccinate their children from Arizona pediatrician Dr. Tim Sacks, whose leukemia-stricken daughter was exposed to measles after an unvaccinated American family introduced the disease into the greater population during a trip to Disneyland.
Wolfson was interviewed last week by television station KPNX as a source on the debate over vaccinations, calling himself “the paleo-cardiologist,” according to the report.
The doctor said that children should not avoid getting infections such as measels and mumps. “These are the rights of our children to get it,” he told KPNX.
Back on CNN, Wolfson dismissed his fellow doctor’s appeal to anti-vaxxers.
“As far as I’m concerned, it’s very likely that her leukemia is from vaccinations in the first place,” Wolfson said.
The CNN interviewer asked Wolfson repeatedly if he could live with himself if his unvaccinated child got other children, like Sacks’ daughter, fatally sick.
“I could live with myself easily. It’s an unfortunate thing that people die, but people die. And I’m not going to put my child at risk to save another child,” he said.
01.02.2015 Pazar
“Uzun boylu sevgi insanı” Cumhuriyet tarihinde bir ilke daha imza attı. Hazırladığı bitkisel kürlerle tanınan Profesör Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu’nu Cumhurbaşkanlığı makamının başdanışmanı yaptı.
Kararnamesi çıktı, imzalar çakıldı, her şey tamam.
***
“Uzun boylu sevgi insanı”nın kafasına bir şey takıldığında danışman hoca efendiyi çağıracak.
“Hocam” diyecek, “Partili vatandaşlardan biri mektubunda soruyor. Oğlunun gece yatağı ıslatma sorunu varmış. Ne yapmalı diye soruyor. Şuna bir akıl versen iyi olur.”
O da sevabına formülü anlatacak. Hocanın elinin altında böyle bir bitki mutlaka vardır. Eh, adamın evinde de bir cezve muhakkak bulunur. Şifalı ot o cezvede suyla kaynatılır, suyu çişini tutamayan oğlana içirilir.
FAYDA ETMEZSE
Koskoca başdanışmanının verdiği akıl hâlâ işe yaramamışsa, oğlanda kesin “muhaliflik geni” vardır.
Bu durumda yaşı küçük olanların altı bağlanır. Ergenlik çağındakilerin yaşı mahkemece büyütülüp, askere gönderilir. Yani orduya havale edilir.
Anadolu’da bu bilimin akademik eğitimini almamış kimi üfürükçülerce önerilen başka tedavi çeşitleri de vardır.
Bunların en yaygın olanı “Kör horoz tedavisi” diye bilinir.
Bir gözü görmeyen horozu bulacaksın. Onu duvara dayalı bir merdivenin yedinci basamağında keserken, kanını bir çanağa akıtacaksın. Sonra bir caminin çatısından alacağın örümcek ağını o kana karıştıracaksın. Karışımı, yemeğine azar azar katarak oğlana yedireceksin. Bu yöntemin iyi sonuç verdiğini, özellikle (oğlanın ölmesi halinde) işeme eyleminin kesinlikle durduğunu söylerler.
Ancak Japon bilim adamları itiraz ettiklerinden pek yaygınlaşamamıştır.
Ayrıca kimi hocalar kör horozun yedinci, kimileri de dokuzuncu basamakta kesilmesi gerektiğini iddia ettiklerinden, konu kendi içinde bile tartışmalı kalmıştır.
***
Cumhurbaşkanlığı makamının başdanışmanlığına atanan Profesör Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu’nun bitkilerle tedavi yöntemleri daha etkilidir.
İbrahim Hocam’ın asıl uzmanlığı biyoteknoloji ve mikrobiyoloji üzerinedir. Bu, zahmetli ve fazla getirisi olmayan bir alandır. Bitki üzerinde uzmanlaşıp bunu tedavide kullanmak ise “modern tıbbın getirilerinden” daha kazançlıdır.
Mısır Çarşısı verilerini inceleyenler bunu iyi bilirler.
DOĞA DAHA KÂRLI
Misal devedikeni tohumunu ele alalım. “Sedef paraleli” ile mücadelede kullanan bu nebat, doğada başıboş ürer. Az emekle toplanır ve aktarlarda “dört çorba kaşığı miktarı” yirmi liradan satılır.
Piyasa buysa ben mikrobiyolojiyi ne yapayım? Hocamın yerinde olsam ben de kendimi nebatata verirdim.
Lafın başında bu başdanışmanlık ataması için “Osmanlı tarzı açılım” demiştik, ki ecdat tarihine baktığımızda, haklılığımız kabak gibi ortaya çıkar.
Osmanlı padişahları, bitki şifacılarına, nefesi kuvvetli hocalara ve müneccimlere çok kıymet verirdi. Sultan İbrahim’in Cinci Hocası, son Rus Çarı’nın şifacısı Papaz Rasputin’ine denk gelen, hatta ondan da üstün bir âlimdi.
Yine Sultan İbrahim’e hizmet veren Aygır İmam namındaki zat da bitkisel şifa üzerine bir numaraydı.
***
Ne var ki Aygır İmam iyi bir ot uzmanıydı ama “sağlıklı beslenme” konusunda Osman Müftüoğlu öğretisinden nasipsizdi.
Bir ramazan gecesi sahura kalktığında, üç kangal sucuk doğrattı. Kafam kadar büyük tereyağı topağını kısık ateşte erittikten sonra o sucukları biraz çevirtti ve üzerine kırk yumurta kırdırdı.
Yemeğin sonunda çatlayarak ölmesini, devrin uleması “Şanslı âdemmiş, nefsini körletti de öyle gitti” sözleriyle hayra yormuştur.
Bunları bildiğimden, İbrahim Hoca’nın Saray’daki Osmanlı tarzı başdanışmanlığını çok önemsiyorum. Bu atamayı, kendini alternatifsiz sanan modern tıbba kapak olarak değerlendiriyorum.
Mother Does Research, Chooses Not to Vaccinate
FLINT, MI – Local mother of a 2 children, Denise Jacobson has decided after much research that she will not vaccinate her children. “Research is so easy these days, with Google and Bing. I was able to find a lot of information.” Ms. Jacobsen has thousands of websites and Facebook groups bookmarked on her Firefox browser. She also has talked with countless self proclaimed experts who have concerns over vaccinations.Ms Jacobson laid out her case: “Vaccines are targeted at diseases that don’t exist. I have never heard of someone having polio or rubella. Maybe I would get a vaccine for ear infections, my kids get those ALL the time. Mostly because their diet contains too much gluten, which I am trying to eliminate.” Sources say she claims her fear of needles stemmed from getting vaccines as a child which has given her PTSD. She went on to describe how the safety studies on these vaccines are over a short period of time, 50+ years, and that she wants more evidence. “Do vaccines cause college freshmen to binge drink? Where is the study that shows they don’t?” She also claims that non-vaccinated children score higher on geography tests than vaccinated kids. “My Nathan beat Sammy on the South America geography test last week, obviously due to not having toxins in his brain.” Denise’s friend Janet also weighed in. “I heard to make vaccines they take mercury and aluminum to kill the virus, and then they take the mixture and inject it into your child! No thank you.” “Many famous people throughout history weren’t vaccinated including Jesus and hey did just fine,” Denise referring to Jesus Christ the man who was born 1,796 years before the first known vaccine. Denise also made a reference to non-internet sources, “The Mom’s group we are in all heard about the kid on Oak street who is a little weird. And I know he got vaccines just last month!”
NE KADAR FLAVANOL O KADAR İYİ HAFIZA
Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi’nden (CUMC) bilim adamlarının yaptığı araştırma, yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan hafıza kaybının beynin belirli bir bölgesindeki değişikliklerden kaynaklandığını ve besin takviyesini içeren bir müdahaleyle düzeltilebileceğini gösteren ilk çalışma olması açısından önem taşıyor.
NE KADAR FLAVANOL O KADAR İYİ HAFIZA
Taub Enstitüsü’nden Dr. Adam M. Brickman’ın başkanlığında yapılan araştırma, Nature Neuroscience adlı bilimsel derginin yanı sıra CUMC’un internet sitesinde yayımlandı. Yaşları 50 ila 69 olan 37 sağlıklı hasta üzerinde 3 ay süren araştırmada bir gruba günde 900 miligram yüksek flavanol, diğer gruba ise günde 10 miligramlık düşük flavanol içeren diyet uygulandı.
Araştırmanın sonunda yaplan 20 dakikalık şekil tanıma testinde, yüksek flavanol takviyesi alan grubun diğer gruba göre önemli ölçüde başarılı olduğu görüldü.
3 AY SONUNDA 30-40 YAŞ HAFIZASINA ERİŞTİ
Araştırma ekibini kıdemli üyesi Nöroloji Profesörü Scott. A. Small, bellek testine ilişkin yaptığı açıklamada, “Çalışmanın başında 60 yaşındaki kişilerin hafıza özelliklerini taşıyan katılımcıların hafızaları 3 ay sonunda 30-40 yaş hafızasına erişti” dedi. Small buna karşılık buldukları sonucun aynı araştırmanın daha geniş bir grup üzerinde tekrarlanarak teyit edilmesinin ardından bilimsel bir değeri olabileceği uyarısında bulundu.
Small tarafından daha önce yapılan araştırma, insan beynindeki gyrus dentatus adı verilen bölgede yaşlanmayla ilgili değişiklikler olduğu belirlenmişti. Ancak bu araştırma, yaşlanmaya bağlı hafıza kaybının bu değişikliklerin bir sonucu olarak mı oluştuğu konusu belirlenememişti.
Özel olarak geliştirilmiş beyin görüntüleme cihazlarının kullanıldığı yeni çalışmadaysa araştırmacılar daha önce farelerdeki gyrus dentatus bölgesindeki nöral bağlantıları geliştirdiği ortaya çıkarılan flavanol maddesinin insan beynindeki etkilerini yakından gözlemleme imkanına kavuştu.
Gyrus dentatus bölgesindeki kan hacmini yeni geliştirilmiş özle cihazlarla ölçerek yaptıkları araştırmanın sonucu hakkında bilgi veren Brickman, “Katılımcıların beyinlerini görüntülediğimiz zaman flavanol içeren içecekler tüketen katılımcıların beynindeki gyruz dentatus bölgesinin fonksiyonları üzerinde fark edilebilecek değişiklikler olduğunu gördük” dedi.
Yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan hafıza kaybı, başta öğrenme ve insanların yeni tanıştıkları kişilerin adlarını veya anahtarlarını nereye bıraktıklarını hatırlayamaması olmak üzere yaşlandıkça kavrayış yeteneklerinde ortaya çıkan azalmalar olarak tanımlanıyor. Erişkinliğin erken evrelerinde ortaya çıkan bu normal durum 60’lı yaşlara kadar yaşam kalitesi üzerinde fark edilebilir bir değişiklik yaratmıyor.
Her şey çok masum bir istekle başlamıştı; ‘Ağrıları dindirmek’. Ve eroin ortaya çıktı
Alman ilaç şirketi Bayer’in kimyagerlerinden Dr. Felix Hoffman 21 Ağustos 1897 tarihinde morfini sentezleyerek ‘eroini’ bulmuştur. Çok iyi bir ağrı kesici özelliği olan ilaç; kanser ve tüberküloz hastaları üzerinde, savaşta yaralanan askerlerde ve hatta soğuk algınlığı etkilerini azaltmak için hiçbir yan etkisi olmadığı belirtilerek uzunca bir süre piyasada kalmıştır.
Eroin, afyondaki morfinin sentezlenmesi ile üretiliyordu. Osmanlı İmparatorluğu ise dünyanın en büyük afyon üreticilerindendi
Ayrıca bu afyondan üretilen morfin, ‘yüksek kalite’ olarak nitelendiriliyordu. Osmanlı İmparatorluğu, bu dönemde Avrupa ülkeleri ile afyon ticareti yapmaktaydı. Osmanlı’dan alınan afyonu, Belçika, İngiltere ve Hollanda gibi ülkeler Uzak Doğu’ya pazarlıyordu.
Eroinin pek de masum olmadığı anlaşılınca önce Amerika’da, sonra da Avrupa’da ticareti yasaklandı
Mucize ilaç olarak tanıtılan eroin çok kısa bir sürede bu iki kıtada yayıldı. 1910 yılına gelindiğinde ilacın yan etkileri olduğu anlaşıldı. 1912 yılında ise Bayer firması eroin üretimini tamamen durdurdu. O yıllarda Avrupa ve Amerika’daki eczanelerde eroin 25 gr.’lık paketler halinde satılmaktaydı. Ve afyon ticaretinin uluslararası olarak yasaklanması için harekete geçilmeye başlandı.
Osmanlı, uluslararası afyon ticaretine yasaklar getiren 1912 Lahey Afyon Sözleşmesi ve 1914 tarihli ek protokole imza atmadı
Osmanlı’nın 62 bölgesinde afyon üretimi yapılmaktaydı. Sonuç olarak dünyadaki kısıtlanma ile sinsi gözler Osmanlı üzerine dikildi.Eroin ve afyon 1925’te tüm dünyada yasaklandı; İstanbul’da 3 tane ‘eroin fabrikası’ kuruldu
‘Afyon alkoloidleri’ adı altında açılan bu üç fabrika eroin üretmeye başladı.1926 yılında açılan ilk fabrika Taksim’deydi, sermaye ise Japon’lara aitti. Ya da ‘Yakuza’ diyelim
Japon girişimciler, 1926 yılında o dönem harap haldeki Taksim ‘Mecidiye Kışlası’nı afyon sentezleyerek uyuşturucu üreten bir fabrikaya çevirdiler. Fabrikanın bağlı olduğu şirketin adı iseOriental Products Company’di. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi kurucularından Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman, ‘Keyf Veren Zehirler’ kitabında Japon fabrikasındaki işçilerin zamanla birer eroinmana dönüşmesinden şöyle bahsetmiş: ”İlk eroinmanlar bana Japon fabrikasından geliyordu. Türk amele… Fabrikaya sapasağlam giren bu Türk amele yaparken koklamaya mecbur oldukları eroin tozu yüzünden yemeden içmeden kesiliyor, günden güne zayıflıyor, ayakta duramayacak hale geliyor, Valeryana düşkün kediler gibi mutlak o kokuyu arıyor, uyuşuk ve tembel bir adam oluyor, nihayet altı yedi ay sonra patron sen hastasın diye on para tazminat vermeksizin suyu alınmış limon kabuğu gibi kapı dışarı atıyordu…” (Mazhar Osman (Uzman), Keyf Veren Zehirler, Kader Matbaası: İstanbul, 1934.)1929 yılı Mayıs ayında Eyüp’ün Bahariye semtinde, Haliç’e yakın bir bölgede ikinci fabrika kuruldu
Eroin fabrikasının adı ise: ”Eczayı Tıbbiye ve Kimyeviye (ETKİM)”di.Aynı yıl İstanbul’daki son fabrika Kuzguncuk’ta kuruldu
Türk Ecza-yı Tıbbiye ve Kimyeviye Şirketi adını taşıyan fabrika, Eyüp’teki fabrikanın açılışından tam 7 ay sonra; Aralık 1929 yılında kuruldu. Bu fabrikayla ilgili en çok dikkat çeken noktalardan biri ise fabrikanın Yönetim Kurulu Başkanı’nın, o dönemde Meclis Başkanı olan ve daha sonra Başbakanlık da yapacak olan Hasan Saka olmasıdır.
Godfather değil gerçek: Yasal eroinin kokusu 1930’ların Amerika’sında bir mafyaya ulaşıyor, üstelik o kişi ”Lucky Luciano”
”Baba” serisi filmlerden çıkmış karakterlere benzeyen bu abimiz, onların kanlı canlı ”gerçeği”. Tabii kanlı olayını biraz abartan Lucky Luciano, eroinin geleceğin parlayan yıldızı olduğunu keşfeden ilk mafya babalarından. İstanbul bir yasal uyuşturucu merkezine dönüşmüşken, paranın kokusunu alan Luciano, sağ kolu büyük mafya babalarından Meyer Lansky’yi İstanbul’a yollamış. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Luciano dünyanın en büyük eroin tedarikçisi mafyalarından biri olmuş.
Luciano’nun amacı Havana’da toplanan ‘afyon-eroin’ hattı için İstanbul’dan tedarik sağlamak
1930’da bu fabrikalar 1,5 milyon bağımlının ihtiyacını karşılayabilecek kapasitede; aylık yaklaşık 3-5 ton eroin üretmiştir.
Şubat 1930’da New York’da polis baskınıyla yakalanan ‘Alesia’ adlı gemide 500 bin dolarlık Türk morfini bulunuyor
Türkiye, morfin ve eroin sattığı için, 1929’dan başlayarak büyük bir ambargo ile karşılaşıyor. ABDNew York Belediye Başkanı La Gardia Türk malları için bir yasa tasarısı veriyor.
Uluslararası kaçakçılık örgütleri tarafından Mısır eroine boğuluyor
10-12 milyon nüfuslu Mısır’da 30-40 bin kişinin Türkiye’den kaçırılan uyuşturucu yüzünden öldüğü belirtiliyor. Kahire Emniyet Müdürü İngiliz Russel Paşa’nın sayesinde; eroin kaçakçılığını ‘organizesuç’ olarak hukuki anlamda ilk tanıyan ülkelerden biri de Mısır olmuştur.
Uluslararası baskılar, imaj zedelenmesi ve diğer ülkelere kaçakçılığın artmasından sonra İstanbul’daki üç fabrika kapatılıyor
”Overdose Türkiye” adlı, İstanbul’daki eroin fabrikalarını konu alan kitabın yazarı Cengiz Erdinç fabrikaların kapatılışını şu şekilde özetliyor: ”1933’te eski bir asker olan General Sherril Türkiye’ye elçi olarak atanıyor. Mustafa Kemal’in biyografisini yazıyor ve sağladığı bu yakınlık sayesinde kabinede en güvendiği adamların bu işin içinde olduğunu anlatıyor. Bir gecede bir yasa çıkarılıyor ve Mustafa Kemal kabineyi toplayarak ertesi gün şu açıklamayı yaptırıyor; ”Eroin fabrikaları kapanmıştır. uluslararası anlaşmaları imzalayacağız.” Mustafa Kemal’in iradesine rağmen meclis direniyor. Karar Halk Fırkası’ndan geçiyor ama mecliste bir yıl boyunca yasa hazırlanamıyor. ”Afyon lobisi” 1933 yılında Mustafa Kemal’e bile direnecek güce sahip. Ancak Mustafa Kemal’in ısrarları ile fabrikalar kapatılıyor. ”
Yazı aşağıdaki kaynaklardan derlenerek hazırlanmıştır.
Kaynaklar: Overdose Türkiye – Yazar: Cengiz Erdinç / Keyf Veren Zehirler – Yazar: Mazhar Osman Uzman / Hayalleme.com – Taksim Eroin Fabrikası Hürriyet.com.tr – Devlet 1932’ye Kadar Eroin Üretip Sattı
(2006’DAN BİR YAZI)
Burcum Devrez – Milliyet 22.09.2006
Yeni eğitim öğretim yılında 11. sınıflara okutulan ve öğrencilere ücretsiz dağıtılan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında, abdest suyunun neredeyse her derde deva olduğu yazılıyor. Kitaba göre, abdest suyunun alyuvarların sayısını artırmaktan, tansiyonu dengelemeye kadar pek çok yararı var.
11. sınıflar için hazırlanan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabının ikinci ünitesindeki “İslamda ibadetin faydaları” bölümünde yer alan “Bunları Biliyor musunuz?” başlığı altında abdestin faydaları şu cümlelerle anlatılıyor:
“Abdest almanın insan sağlığına birçok katkısı vardır. Abdest alırken kullanılan şu sayesinde kan dolaşımı hızlanır, alyuvar sayısı çoğalır. Solunum hareketlenir. Alınan oksijen miktarı artar. Sinirler sakinleşir, ferahlar, kalbin yükü hafifler, tansiyon normalleşir. Dışarı atılan karbondioksit oranı fazlalaşır.
Yücel Tanyeri wrote:
Bakalım Sevgili Timur bu habere fetva verecek mi?…
Azizim Yücel ve diğer arkadaşlar:
“Abdest’in pediatrik hematolojideki yeri” asırlardır bilinmekte olup fakir bu durumu Suudi Arabistan yıllarımızda bizzat yerinde incelemiş, hatta konusunda da hocası bulunduğumuz King Faisal tıbbiyesinde de nice nutuklar irad etmiş, kilolarca araştırma yapmış idik. Bizzat şahidizdir ki talasemili etfal (“tıfıl’in” çoğulu=çocuklar) günde beş vakit abdest almakla şifaya kavuşmuş, hatta “sarathan-ı dem” tesmiye (kan kanseri) nice lösemi vakası dahi abdest ile remisyonlara gark olmuşlar idi.
Yakın zamana kadar bu tedavi yaklaşımı Amerika’da, heyhat, yüz bulamamış, lakin sayın başkanımız Bush (“puşt” okunur) orta doğuya demokrasi götürüp sevaba girmeye karar verince, konu yine gündeme gelmekle kalmayıp, başkanımız dahi fakiri bizzat telli-fonla arayıp “Amanın Timur’cuğum sen amanı bilir misin?.. etme eyleme gel bizi şu Irak pisliğinden kurtar” diyerekten üzerimize baskı yapınca, fakir dahi, yarım ağız ile”he, he” demiş bulunduğumuzdan, başta Harvard’lılar olmak üzere Amerika’nın tüm “Kısm-ı etfal” (pediatri) uleması kapumuza dökülüp bir yalvarsınlaar, “Dr. Sümer’ciğim, “grantlerden grant” beğen… düş önümüze de liderimiz ol, bize “risörch nasıl” yapılır gösteriver, ülkemiz kansız pezevenklerle doldu, biz şuracıkta demir eksikliğindeki al yuvarları bilem yükseltememekteyken, İslam aleminde bir tane kansız kalmadı” diyerekten yalvara yalvara başımızı ağrıttıklarından, biz dahi eşek değiliz ya, vazifeyi görev edinip, hamd olsun,düştük önlerine. Yolumuz gayetle çetin olsa da, lakin azmettik, Amerika’nın tüm etfalini hak dinine kavuşturup, hem kansızlığı hem de Irak sorununu çözeceğiz inşaallah.
Hoş kalasın,
Fakir-i pür taksir,
Timur
11. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında abdest suyunun alyuvarların sayısını artırmaktan, tansiyonu dengelemeye birçok yararı olduğu anlatılıyor.
Gusul gerektiren haller
(…) Boy abdestinin ise ibadet olmasının yanında sağlık yönünden de pek çok faydaları vardır. Boy abdestiyle tüm vücut yıkanır. Böylece vücut zehirli toksinlerden temizlenmiş olur. Gusul gerektiren hallerden dolayı bedende meydana gelen gevşeklik ve uyuşukluk, boy abdestiyle giderilerek vücuda zindelik kazandırır. Gusul abdesti almakla hem farz ibadet yerine getirilmiş olur, hem de sevap kazanılır.”
Bu bölümde ağız ve dış sağlığının önemi de anlatılıyor. En altta, bu yazıların 1957 başımı olan, Dr. Elbert Schalle’ın “Başarılı Tedaviler” kitabından alıntı yapıldığı bilgisine yer veriliyor.
Akıl ve vahiy
Aynı ders kitabında, “İslam Düşüncesinde Yorumlar” başlıklı unitede “vahiy” ile “aklın” mukayesesi de yapılıyor. Vahiy “ilahidir, yanılmaz, düşünmeyi teşvik eder, tefekkürü ibadet sayar” diye tanımlanırken, akıl “insanıdır, yanılma payı vardır, vahyi anlamaya yarar, aklı destekler” diye açıklanıyor.
‘Bunlar bilimdışı ifadeler’
Ders kitabında yer alan bu bilgilerle ilgili görüşlerini sorduğumuz bilim adamları tepki gösterdi.
Türk Tabibler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Gencay Gürsoy, bu bilginin bilimsellikle uzaktan yakından ilgisi olmadığını belirterek, şöyle konuştu:
“Abdest suyuyla ilgili olarak yorum yapmanın ders kitabında ne anlama geldiğini herkes takdir etsin. Olacak iş değil. Böyle bir yaklaşımın bilimsel olup olmadığını araştırmanın alemi yok. Zaten iş okul kitaplarında Batı kaynaklı klasiklerin kahramanlarını n isimlerini değiştirmeye kadar gitti. Dolayısıyla bu da propaganda aracı olarak kullanılıyor. Son derece bilimdışı, gerçekdışı, safsataya dayanan bir ifade. Alyuvar sayısının abdestle ilgisi olamaz. Alyuvar sayısı olsa olsa egzersizle, gıdalarla, birtakım takviyelerle artar.”
Abdestin değil, suyun etkisi
İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zeki Karagülle “Bu kadar yaygın bir etkiyi söyleyebilmek için elinizde bayağı çalışma olması lazım” dedi ve şöyle devam etti:
“Alyuvarların artması derken ne kastediliyor? Sayısı söyleniyorsa çok yanlış. Bu tür bir uygulamayla alyuvarların artması mümkün değil. Kullandığınız şu sıcaksa damarlarda genişlemeye yol açar, o da tansiyon düşüklüğüne yol açar. Ama soğuksa bu sefer tam tersi bir etki yapar, o zaman da tansiyon yükselmesine yol açar. Ama bunlar abdestle ilgili değil, suyun kullanımıyla ilgili. Yazılanlar bilimdışı gözüküyor.”
You must be logged in to post a comment.