RİZE’DE BİR İŞ KAZASI

Rize’de kaza geçiren bir işçi, olayı ayrıntılarıyla anlatmak için şantiye şefine bir mektup yazmış ki, evlere şenlik. İtiraf etmek gerekirse, klasik Karadeniz fıkralarından biri sandım ama değilmiş. Bire bir gerçek bir hikaye…

“Sayın şantiye şefim, iş kazası tutanağında planlama hatası diye yazmıştım.
Bunu yeterli görmeyerek ayrıntılı bilgi istemişsiniz. Şu anda hastanede yatmama neden olan olaylar aynen aşağıdaki gibi olmuştur:
Bildiğiniz gibi ben duvar ustasıyım.
İnşaatın 6. katında işimi bitirdiğimde, biraz tuğla artmıştı. Yaklaşık 250 kg olduğunu sandığım bu tuğlaları aşağıya indirmem gerekiyordu. Bunun için bir varil buldum.
Ona sağlam bir ip bağladım. 6. kata çıkıp, ipi bir çıkrıktan geçirerek, ucunu aşağıya saldım. Tekrar aşağıya inip, ipi çekerek varili 6. kata çıkardım. İpin ucunu sağlam bir yere bağlayıp, tekrar yukarı çıktım. Tüm tuğlaları varile doldurup aşağı indim. Tam ipin ucunu çektim ki, kendimi havalarda buldum. Ben yaklaşık 70 kiloyum.
250 kiloluk varil aşağı düşerken, beni yukarı çekti. Heyecandan ipi bırakmayı akıl edemedim. Yolun yarısında dolu varille çarpıştık. Sanıyorum sağ iki kaburgam bu sırada kırıldı. Tam yukarı çıkınca, iki parmağım iple birlikte çıkrığa sıkıştı.
Böylece parmaklarım da kırılmış oldu. O sırada yere çarpan varilin dibi çıktı ve tuğlalar etrafa dağıldı.
Varil hafifleyince, bu kez ben aşağı inmeye, varil yukarı çıkmaya başladı ve yolun yarısında yine varille çarpıştık. Sol bacağımın kaval kemiği de bu sırada kırıldı.
Can havliyle ipi bırakmayı akıl ettim ve tabii yaklaşık 3 kat yükseklikten aşağıya doğru düştüm
. Sol kaburgalarım, sol el bileğim de o zaman kırıldı sanırım. Başımı yukarı kaldırdığımda boş varilin hızla üzerime doğru geldiğini gördüm. Kafatasımın da böylece çatladığını düşünüyorum. Bu sırada bayılmışım.
Gözümü hastanede açtım. Allah’ın, herkesi böyle görünmez kazalardan korumasını diler, hürmetle ellerinizden öperim.

(Yazar bilinmiyor ; Alıntı)

PRESIDENT REAGAN WITH QUEEN

Air Force One arrives at Heathrow and President
Reagan strides from the plane to a warm and dignified reception from the Queen.
They are then driven in a 1934 Bentley to the edge
of central London where they change to a magnificent 17th century carriage hitched to six spirited white horses. They continue on towards Buckingham Palace waving to the thousands of cheering Britons; all is going well.
Suddenly the right rear horse lets fly with the most horrendous earth-shattering fart ever heard in the British Empire. The smell is atrocious! Both passengers in the carriage must use
handkerchiefs over their noses. The fart shakes the coach but the two heads of state do their best to ignore the incident.
The Queen turns to President Reagan : “Mr. President, please accept my regrets. I am sure you understand there are some things which even a queen cannot control.”
Reagan, always trying to be presidential,
replied : “Your Majesty, do not give the matter another thought. Until you mentioned it, I thought it was one of the horses.”

ASSHOLE

A man kills a deer and takes it home to cook for
dinner. 
Both he and his wife decide that they won’t tell the
kids what kind of meat it is, but  will give them a
clue and let them guess. 
The kids were eager to know what the meat was on their
plates, so they begged their dad for the clue. 
Well, he said, ‘It’s what mommy calls me sometimes’. 
The little girl screams to her brother  
‘Don’t eat it, it’s an asshole..

HEVES

Madam Hayganuş’un kocası Agop ölmüş.
Hayganuş çok üzgün. Sevgili kocasının mezarının başında oturmuş ağıt yakıyor.
Komşuları, arkadaşları da elleri önlerinde bu dramatik anı saygı içinde sessizce izliyorlar.
Hayganuş’un kocası Agop’a yaktığı ağıt herkesin gözlerini yaşartıyor:
‘‘Ah Agop efendi ah… Sen ne güzel, ne alim adam idin…
Fransızca bilir idin…
İngilizce’yi, Alamanca’yı fevkalade konuşur idin…
Sen edebiyattan, fizikten, kimyadan, riyaziyeden çok iyi anlar idin…
Şiir bilem yazar idin…”
İzleyenler suskunluk içinde bekliyorlar, ama ölçüyü kaçıran Hayganuş’un Agop’a sıraladığı övgüler bir türlü bitmek bilmiyor.
Artık biri dayanamıyor ve patlıyor:
‘‘Yahu Madam Hayganuş, amma da büyüttün ha!.. Agop’u hepimiz tanır idik. Rahmetli hiç de dediğin gibi bir adam değil idi.
Mesela, Fransızca filan bilmez idi. Şiir de yazmaz idi. Az biraz okuması, yazması var idi. Hepisi o kadar…”
Madam Hayganuş, komşusunun bu sözlerini duyunca hemen ağlamasını kesmiş ve başını kaldırarak gururlu bir sesle şöyle yanıt vermiş:
‘‘Olsun… Heves eder idi.”

SENIOR CHECK

80 year old guy goes into a jewellers with a gorgeous 25 year blonde. He tells the jeweller he just met this fine young lady and wants to treat her to something special. The jeweller pulls out a $5000 dollar ring and asks if that will do? The old guy says damn no this lady is way more special than that. So the jeweller pulls out a $20,000 rings and asks if that is special enough? The blondes eyes light up and the old guy says they will take it. He gives the jeweller a cheque for $20,000 and says when the cheque clears on Monday they will come back and pick the ring up.
Monday rolls around and the jeweller calls the old up and says the cheque bounced. The old guy says ”yeah I know, I had the weekend of my life though!!”

RESPECT SENIORS

An old man is walking in Amsterdam and passes a hooker standing at her door.
She asks him: “Granddad, why don’t we give it a try?”
He replies: “No girl, that’s no longer possible for me.”
Says the hooker: “Come on, what have we got to lose, we can give it a try!”
They both go inside. They undress and he performs like a young buck, 
giving it to her 5 times in a row.
“Oh my goodness”, says the hooker, breathless, “and you said that it 
was no longer possible for you?!”
Says the old guy: “Oh, screwing is still going well, it’s the paying 
that is no longer possible!”

TEMEL VE PROSTAT

Temelimiz ehliyet yenilemeye baş vurunca zorunlu doktor muayenesine olup gitmiş. Doktor Temelimiz’i bir güzel domaltıp prostatini bir güzel muayene ettikten sonra
“Bu parmak muayenesine her hafta gelecen Temelcigum” demiş, “Prostatının ehliyet alma kıvamına geldiğini anlamama kadar”
Temelimiz çaresiz haftada bir doktora varıp, prostatını masaj ile oğuşturtup visite ücretini de ödermiş.
Sekiz on gidişten sonra “Lan puna para dayanmıyor daa.. bu işi Fadime’ye öğretsem gerek” diyerekten karısı Fadime’ye :
“Böyleyken böyle Fadimecuum…ha pen donumu indireceğum…
ellerimu duvara dayayup eğileceğum..ha sen arkama geçup ha pu eldivenu giyip barmaanı tükrük ilen isladacaksun..
sağ elini penum sağ omuzuma koyacaksun.
sol elini de penum sol omuzuma koyacaksun….”
demesiyle bir an duraklayıp ardından feryada durmuş,
“VAY İPNE DOHTUR VAAAYY..!!!
. Damına konarım ha pen pu ehliyetin” FPT Dr. Timur Sümer

TEMEL OTELDE

Otellerin çok dolu olduğu mübarek bir bayram gecesi, Temelimiz’e otelde kalan son odayı teklif etmişler idi. “Yalnız bir sakınca var” demişti resepsiyondaki görevli, “Bu odayı başka bir adamla paylaşmanız gerekiyor. Lâkin bu adam öyle bir horlamakta ki, dün gece ahâli FETO yine kalkışma yapıyor sandı.” Temelimiz’dir, “No prablım” anlamına “Sıkıntı yok” deyip odaya girmesiyle bakmış koca bir âdem avazı çıktığı kadar öyle bir horlamakta ki, savaş tankları kaç para. Temelimiz’dir, uyuyan âdeme  usulca yakınlaşıp yanağına okkalı bir öpücük yapıştırmasıyla, âdem oğlu hop diye oturup koca bir, “N’oluyoz yâv !” nârasi atıp gözlerini korkudan falcı taşı misali açmış idi. Temelimiz ise cilveli bir lisân ile, “Canım benim..yakışıklı yiğidiiim !..” diyerekten gözlerini süzmesiyle, garip âdemin korkudan dalağı ağzına gelmiş, zavallı sabaha kadar uyanık kalıp, “Taa fecre kadar” Temelimiz’in mışıltısını dinlemiş idi. Gözleriniz hep yükseklerde olsun. FTP Timur

İNTİKAM PEŞİNDE

Küçük Temel koşarak babasına gelmiş: “Babaa arkadaşlarumla sinemaya gidecem pana para veer” demiş.
Babası : “Ula bu ne telaş.. hangi filme gideceksinuz da ?” deyince,
Temel : “Filmin adu ‘İntikam Peşinde’ babacuğum, “n’olur para ver de cideyum da”
Babası “Oğlum bu filmi heç duymadım, filmin baş rolünde kim varmış acep?” deyince,
Temel cevaplamış : “İntik”

TEMEL KÜLOTLU ÇORAP


Doksanlık Temelimiz huzur evinde çok beğendiği koridor komşusu ile yüz liraya anlaşmış, birlikte yatağa girmişler. Ateşli bir mübadele-i hissiyat sonunda Temeldir, cığarasını içerken düşünmekteymiş : “Uy şaştum da kaldum billa.. pakire olduğunu pileydum, ikiyüz lira pilem verirdum daa..”
Güzel komşu kadın ise sigarasını tellendirirken düşünmekteymiş : “Uy şaştum da kaldum billa..ha pu kadar sert kalduracağunu pileydum, külotlu çorapimu çıkarırdum daa..”.

MC KINSEY VE EŞEK

 

Ağa arada ortadan kaybolur, dönüşünde köylüleri etrafına toplar gittiği yerleri anlatırdı…
Sordular:
“Ağa bu sefer nereye gitmişsen?…
“Efrika’ya…”
“Efrika’da netmişsen?…”
“Sefari yapmısem…”
“Sefari ne gibi?”
“Çipe binişen, ormana girişen, heyvanlar kaçı, peşlerine düşişen, yakaladığını vurisen…”

“Şen kim bilir nasıl da vurmişsen…”
“He… Zebra vurmisem…”
“Zebra nedir?..”
“Eşek yok mi?..”
“Var…”
“Onun çizgilisi…”

“Zürafa da vurmisem…”
“O nasıldır?..”
“Eşek yok mi?..”
“Var…”
“Onun boynu uzun olanı…”

“Gergedan da vurmisem…”
“Gergedan nasıl?..”
“Eşek yok mi?..”
“Hee…”
“Eşeğin burnunda boynuzu olanı…”

“Piton da vurmisem…”
“Piton nasıldır…”
“Eşeğin şeyi….  yok mi?..”
“Var…”
“Aha onun dört metre olanı ama eşek yoktir…”

Yıllarca “Türkiye’yi IMF’den kurtardık, IMF’ye borç para bile verdik” dedikten… Ekonomik krizin sebebi Amerika’yı gösterip doları düşman saydıktan sonra… Amerika’dan kurtulmak için ne yaptılar?…
Bir Amerikan şirketi ile anlaştılar, adı; McKinsey…

“McKinsey nedir?” diyecek olursanız…
IMF’nin dört metre olanı…
Ama IMF yoktir…

Bekir Coskun’dan (Sözcü) alıntı

%d bloggers like this: