Billahi ben de Yavuz Sultan Selim’in yalancısıyım: Haziran 2007
“Sanma şâhım / herkesi sen/ sâdıkane/ yâr olur
Herkesi sen/ dostun mu sandın/ belki ol/ ağyâr olur
Sâdıkane/ belki ol /âlemde bir /dildâr olur
Yâr olur,/ ağyâr olur,/ dildâr olur,/ serdâr olur.”
(Y.S.Selim}
ağyâr= yabancı
dildâr=gönül alan;sevgili
serdâr=asker; komutan
Şimdicik bu muhteşem şiiri bir de “/” ile
ayırdığımız yerlerden, yukardan aşağıya doğru bir
okuyun da, dideleriniz hem yaşarsın hem de “Vezn-i
âher” nasıl olurmuş bir görsünler.
Amma ve lakin,Yavuz Sultan’ımız devrinde kadınlar katiyyen asker
olamadığına göre, amanın yoksam Yavuz’umuzun “serdar”
sevgilisi.. töbeler olsun..er kişi miydi ?
Saniyen, Yavuz’umuz bir başka şiirinde ise, yalanım
varsa gözüm çıksın;
“Ben yatam lâyık mı ol karşımda ayağın dura
Serv-i nâzıma deyin ben öldükte namazım kılmasın”
(Y.S.Selim)
Serv-i naz = Uzun boylu sevgili
Kadın kısmı katiyyen cenaze namazı kılmadığından
ayakta namaza duran sevgili sakın ola.. vay
başımaa..er kişi mi ola ki ? Fakirin ölüp gittikte yatacak yerimiz yok
billa.
Oldu olacak, Selim Han’ımızın güzel bir
suretini de risalemize eklemişizdir ki bu da
guşumuza menguş (kulağımıza küpe) ola.
18 Haziran gecesi semaya bakanlar Çulpan’ımızın (Venus) önce
ay dedemiz arkasına saklanıp az sonra da alt ucundan
“ce-eee” diyerekten çıktığını görmüşlerdir haliyle.
“Occultation” ya da “örtülme” tesmiye edilen bu durumu
görmeyen varsa deyu, bu görüntüyü sevabımıza iş bu
risalemiz mabadına eklemiş bulunmaktayız.
Mademki yeri gelmiştir, birkaç yıl mukaddem bizzat
başımıza gelmiş, gülmeye müstehak gerçek bir fıkrayı da
nakledelim istedik.
Muhterem zevcemiz (eşimiz) Nilüfer ile bir tıp
toplantısına gitmiş olduğumuz, “San Diego” nam
Amerikan şehrinin okyanus sahilinde gördüğümüz bir
renkli dükkana girmemizle dükkanın sadece uçurtma,
fırıldak, maytap misali eşya ticaretinde olduğuna
şaşmakla, dükkancıdır, fakire bakıp yaşımıza başımıza
kılığımıza uygun, güneşimizin yedi rengini muhteva bir
renkli fırıldağı takdim edince, “oh ne güzel
motorumuzun kıçına takar fırıl fırıl döndürerekten göl
üzerinde herkeslere hava atarız” muradıyla fırıldağı
almış idik.
Fenton gölümüze geldikte, fırıldağı
gemimiz kıçına takip sırıtaraktan tenezzühe
(gezintiye) çıkmamızla, fırıldaktır, fır fır bir
dönmekte ki, Mevlevi dervişi kaç para.
Derken bizi gören gençten iki adet, ayıptır söylemesi, “jet
skici”, motorumuz etrafını tavaf (etrafını dolaşma)
ile çığlıklar atıp bize “V” şeklinde el işmarı etmekle,
biz dahi sevincimizden “V” işmarını aynen iade etmiş idik.
Göl ortasına yaklaştıkça, teşvik ve tezahüratın haddi ve hesabı
olmayıp, lakin tek tük de olsa bazı kendinden bihaber
kimesneler (kendini bilmez kimseler) ise bizden yana, “tüh Allah
belanızı versin” anlamına el peşrevleri çekmişler idi.
Bu mihval üzre nice günler tenezzühat (gezintiler)
geçirmiş olup, artık bizi görenlerin çığırtmalarına
iyicene alışmakla biz dahi kendileri ile çığırtma ve
hatta korna ile muhabbet teati (sevgi değiş tokuşu)
etmekte idik.
Haftalar sonradır ki, bir gün karaya
çıktığımızda kapı komşumuz bizi sırıtaraktan
karşılayıp, “Yaşından başından da mı utanmamaktasın
bre harif; senin komşun olmaktan hicab etmekteyiz,
ibneysen ibnesin..ne diye reklam edersin” anlamına,
İngilizce dilinde ” I sincerely congragulate you for getting out of
closet” demesiyle, biz ise anlayışımız kıtlığından, kelamının esbab-ı
mucibesini (nedenini) sual etmemizle, komşudur, “Gök
kuşağı renkli fırıldağın eşcinsellerin evrensel
sembolü olduğunu” eyitmesiyle. .bu laf pek hoşumuza
gelmiş olsa da, fırıldağı apar topar yerinden sökmüş
idik.
21 Haziran’da en uzun gün oluncaya kadar sevgili
güneşimiz her günün ortasında az biraz daha yükselir,
taa ki 21 Haziran’da en tepeye ulaşıp adeta az bir
duraklamasıyla, 22 Haziran’dan itibaren ise her geçen
günün ortasında daha da az bir yüksekliğe çıkaraktan
yılımızı bitirir. Güneşimizin 21 Haziran’daki bu
duraklaması, “SOLSTICE” tesmiye olunur ki Latin
dilinde “duran güneş” demek olup biz ise “Gün dönümü”
tabir etmekteyiz. Ozan Sekspir’in “Mid summer’s night”
nam sahne oyunu ahacık bu günde geçer ki, seyrine
doyum olmaz.
2007’nin yakınlaşan ilginç olaylarını uzun anlatacak
zaman mı var:
1. 30 Haziran gecesi batı semalarında Satürn (Zuhal)
ve Venüs (Çulpan) birbirlerine yaklaşıp fısıltı
mesafesine girecekler, hatta Türkiyemiz’de adeta,
töbeler olsun,üst üste binmiş görüneceklerdir ki bu
görüntüyü kaçırmanın büyük vebali vardır.
2. Yine 30 Haziran’da, Avrupa ve Türkiyemiz’de Haziran
ayının ikinci dolun ayı görüleceğinden, bu durum “Mavi
Ay” deyu çığrılacaktır.
3. Sevgili dünyamız her yıl 4 Temmuz’da güneşten en
uzak konumuna (“aphelion”) gelirken, bu yıl bizim
Türkiyemiz’de olacağımızı fırsat bilip bu tarihi 7
Temmuz’a almıştır. İçinde bulunduğumuz asrın en
gecikmeli bu “aphelion” un, “mala davara bir faydası”
olacağını katiyyen sanmamaktayız.
4. Ay dedemiz ise 9 Kasım’da, yörüngesinin dünyamızda
en uzak olduğu konuma (406,700 km) gelecek, kısmet
olursa o gece göğümüz yüzündeki en küçük ay dedeyi
tamasa edeceğiz (gözliyeceğiz) .
Bu olayı göremiyenler, sakin ola ki bu olayın 2020 yılındaki tekrarını
kaçırmayalar.
Gözleriniz hep yükseklerde olsun.
Hakir-i pür taksir,
Dr. Timur Sümer