Güzel Türkçe’mizin şiirsel ve müzikal bir dil olduğunu belirten sözlerine yürekten katılıyorum. Bu; bana yıllar önce İtalya’da, Türkçe’nin kulağa nasıl geldiğini; dinlerken ne tip bir duygu uyandırdığını sorduğum entellektüel bir İtalyan’ın yanıtını hatırlattı.
Yanıt aynen şöyleydi: “Diliniz canlı, insanı saran, aynı zamanda yumuşak ve oldukça müzikal bir lisan.” Adam bunları söylerken son derece ciddiydi. Yine bu yıl katıldığım bir turda Belgrad’da; aynı soruyu sorduğum Sırp yerel rehberin cevabı da ondan farksızdı:
“Türkçe, kulağı tırmalamayan, müzikal ve şiirsel bir dil.” İnanmayacaksın ama gittiğim bir çok ülkede buna benzer yanıtlar aldığım çok olmuştur.
Aslında Türk edebiyatıyla kıyısından köşesinden bile olsa, az çok ilgilenen bir kişi Türkçe’nin ne kadar olağanüstü ve görkemli bir dil olduğunu kolayca anlayabilir. O, evren gibidir, gittikçe gidersiniz içinde, sonsuz kere sonsuzdur. Konuşmasını bilenlerler içinse kollarını daldırdıkları ve her seferinde avuçlarını altın ve mücevher ile dolu olarak çıkardıkları bir define sandığıdır Türkçe.
Çok sevdiğim bir şairin Cemal Süreya’nın bir şiirine değinerek bitiriyorum:
Yunus ki süt dişleriyle Türkçe’nin
Ne güzel biçmişti gök ekinini…
diye başladığı uzun şiirinde kâh Aşık Paşa’dan, kâh Aşık Garip’den bahseder. Bir bakarsın Tokatlı Geday’yi, bir bakarsın Kadı Burhanettin’i konuşturur. Derin şiir bilgisiyle, divan ve halk şiirinin bu kahramanlarından, Bayburt’lu Zihni’den, yiğit ve açık Türkmen Dadaloğlu’ndan, Köroğlu’ndan, Süleyman Çelebi’den dem vurur, Cemal Süreya.
Sen işte bunlarla bildin Türkçe’yi
Bunlarla diye bitirir, 2. ci yeni ekolünde yazdığı güzel şiirini. Şimdilerde de, ulusal varlığımızın temel direği olan dilimizi bir takım kişiler bitirmeye çalışıyorlar. Varsın, -kendileri için bitirsinler ama gün gelir onun değerini anlarlar.
Anlarlar elbette, egemenliğin kayıtsız şartsız canımız TÜRKÇE’nin olduğunu.
(*) Hüseyin Haydar. Aydınlık Kültür ve Sanat
Ali Serdar beye yazdigim yanit:
Bu güzel ve çok yararlı yazınız için teşekkür ederim. Keşke , yakın zamana kadar, “a” ve “u” harflerinin üzerine konulan inceltme-uzatma işaretine de değinseydiniz. Bu işaretleri (şapkaları) kullanmanın yararına inanmaktayım. Ayrıca Japonca’nin “ilkel sesleri” içermediği konusunda da, affınıza sığınarak, size katılmıyorum. Filmlerden ve Japonca konuşanlardan duyduğum kadarıyla, bu dilde de bol miktarda gırtlaktan gelen, “ilkel” sesler mevcut. Ayrıca Türkçemiz’de bulunan gramer ve “ses müziği” bu dilde bulunmadığından, Japonca, bir şiir, edebiyat ya da müzik dili olamamıştır. Bilenler, bilimsel dilde Japonca’nın üstünlüğünü savunurlar, fakat edebiyat dilinde değil.
Ayrıca, “-de”, “ da”, “ mi”, “ ki” gibi eklerin ne zaman ayrı , ne zaman kelimeye bitişik ya da virgülle ayrıldığının okumuş insanlarımızca bile bilinmemesi üzüntü konusudur. Bu eksiklik de yeni nesil ilk okul öğretmenlerinin bu konuya önem vermemesinden kaynaklandığı kanısındayım. Konuşma dilimizdeki “şimdiki zaman” fiillerinin sonundaki “R” harfinin düşürülüp, “geliyo” “yapıyo” gibi seslendirilmesi, hatta bunun sinema ve televizyon spikerlerince de bu şekilde seslendirilmesi ayrı bir üzüntü kaynağı.Saygılar sunarım.
Dr. Timur Sumer