Adil Karcı

BABALAR VE SAPAN
İlkokul yıllarımda yaşadığım mahalle Adana’nın yeni kurulmakta olan, şehir merkezine yakın, ama etrafı hala bağlık-bahçelik olan bir muhitindeydi. O yıllarda henüz “apartman” kelimesi bile bilinmediğinden, beton yığınlarına boğulmamıştık ve günümüzün büyük bir kısmı “Tarzancılık” oynadığımız meyve bahçelerinde geçerdi. Kuş, kedi ve köpek sayısı şimdikinden de fazlaydı o zamanlar, ama hepsi bizden uzak dururlardı. Şimdilerde sokak köpeklerinin üstüne bassan zahmet edip kımıldamıyorlar, kediler zaten otomobillerin damını mesken tutmuş durumdalar ve kuşlar da tavuk misali ayaklarımıza dolanmaktalar.
Ne oldu da bu hayvancıklar bizden kaçmaz oldular? Sebep? Sapan! Evet sapan.
Biz sapan kelimesinin yerine “kuş lastiği” tabirini kullanırdık. Y-harfi biçiminde bir çatal, üst uçlara bağlı ince lastik şerit, şeridin orta yerinde taş tutmaya yarayan deri bir parça… Çatalın alt uzantısı ise el tutacağı olan “sap”. Sapanın çatalı çok önemliydi. Lazım olan çatal kuru ağaç dallarının en uygun yerinden kesilir, gerekirse ısıya tabi tutarak şekillendirilir, dalın kabukları soyulur ve parlatılırdı. Lastik ise bisiklet iç lastiğinden ince uzun şerit halinde kesilerek elde edilirdi.
Kuş lastiği erkek çocukların değişmez aksesuarı gibiydi. Kimisi boynuna asar, kimisi (arka cebi varsa) arka cebine koyar ve lastiğini dışarıya sallandırırdı. Sapan bizim hem oyuncağımız, hem de silahımızdı. Onunla ne mi yapardık?
– Karşı mahallenin çocukları ile yaptığımız haftalık savaşlarımızda “uzun menzilli” silah olarak kullanırdık.
– Av hayvanı vururduk (güya).
– Köpeklere karşı kendimizi savunmada kullanırdık
– Boş şişelere atış yarışması yapardık
– “Benim kuş lastiğim seninkinden güzel” diye birbirimize hava atardık…
Ağaçlardaki yuvalardan düşen küçük kuşları itina ile yerden alır yuvalarına koyardık. Ama ne yaman çelişkidir ki, biraz sonra o kuşların ana-babalarını sapanla vurmaya çalışırdık!
– Lan, niye benden önce sıktın? Tam nişan almıştım, vuracaktım, kuşu kaçırttın işte!
– Ne lan senin keyfini mi bekleyecektim? Taş kuşun önündeki dala çarpmasa çoktan vurmuştum…
– Hee, vurmuştun! Şişe atışmasında bir tane bile vuramadığından belli.
– İyi lan, git o zaman başka ağacın altında bekle.
Onca yıl avcılık(!) yaptık ve büyük bir başarı(!) ile; hiçbirimiz bir adet kuş bile vuramadık! Bu günkü görüşümle “ne iyi etmişiz de vuramamışız” diyorum. Ama bir defasında Sümüklü Memmet’in attığı taşa bir kuş isabet etmişti! Evet, “körün taşı” derler ya, aynen öyle.
Bizden yaşça küçük olan Sümüklü Memmet (namı diğer; Sinemacının Oğlu), bir gün açıklık bir alanda kuş lastiği ile havaya taş fırlatıyordu. Bir, iki… derken paatt diye yere bir serçe düştü! Kuşun başına üşüştük.
– Lan Sümüklü, nasıl vurdun lan sen bu kuşu?
– Biz vururuk abiciiimm!
– Sen vurmadın lan üllüz, onun eceli gelmiş ki kendi gelip taşa çarptı!
Hiçbirimiz belli etmiyorduk ama, yerdeki kuşa acımıştık ve dokunmaya korkuyorduk. Derken kuş kendine geldi, önce yerde biraz debelendi ve sonra ayaklarını üstünde doğruldu. Hayret, onu öldürmeye çalışan biz acımasız(!) avcılar onun canlanmasına sevinmiştik. Belli ki taş fazla bir zarar vermemişti ve kuşcağız yere çarpınca bayılmış olmalıydı. En cesaretlimiz kuşu avucuna aldı, birimiz kuşa gazoz tapasının içine koyduğu suyu içirmeye çalıştı, diğerlerimiz ise işaret parmaklarımızın ucu ile kuşu başından sırtına doğru okşadık ve sonunda… onu uçurduk.
Aradan kısa bir zaman geçmişti ki başka bir serçe geldi, yakınımızdaki bir ağaca kondu. Sanki biraz önce vurulan kuşu salıveren biz değilmişiz gibi sapanlarımıza davrandık. Biraz önceki olaydan çok etkilenmiş olmalı ki, Kıvırcık Hanifi;
– Yapmayın lan, Allah çarpar! diye bağırdı.
Malak Macit hariç hepimiz duraksadık. Macit nişan aldı… ve Allah çarptı! Daha taşı sapandan salıvermeden, lastik bağlı olduğu uçların birisinden porttu ve “şaakk” diye Macit’i gözüne girdi. Yani silah geri tepmişti! Bir ay kadar mosmor bir gözle dolaşan Malik neyse ki kör olmadı.
Evet, erkek çocuk olarak hepimizde mutlaka bir kuş lastiği vardı ve bunu babalarımız biliyorlardı. Bu konuda bizi uyarmadılar, yasaklamadılar, hayvan sevgisi diye bir şeyden söz etmediler. Belki onlar da babalarından aynısını görmüşlerdi ve zamanında onların da birer sapanları vardı. Bu onlar için çok tabii bir olaydı yani. Sadece;
– Bak, eğer o kuş lastiği ile bir cam filan kırarsan ya da birisini kör edersen külahları değişiriz. Adam gibi oyna, tamam mı? Derlerdi.
Şimdilerde, sapan (ya da kuş lastiği) internette bile bolca var. Hem de o kadar çetrefilli şeyler yapmışlar ki, insanın satın alası geliyor. Ne var ki, elinde sapan ile dolaşan bir çocuk görmedim yıllardır. (Belki köylerde hala vardır). Belli ki Kıvırcık Hanfiler, Malak Macitler büyüyüp baba olmuşlar ve oğullarını “Allah çarpar” diye uyarmışlar!
Tabiatı seven tüm babaların Babalar Günü kutlu olsun!
16.06.2019
Adil Karcı