Değerli Dostlar,
Şule’nin kafası o gün yine gayet bozuktu. Okul kapısındaki seyyar satıcıdan 5 kuruşa aldığı pembe pamuk şekerini tahta çantasına itina ile yerleştirmiş, kardeşinin asabını bozmak üzere eve getirmişti.
Getirmişti getirmesine de; tahta çantanın kapağını açıp da o koskocaman ve pespembe pamuk şekerinin yerinde yeller estiğini görünce perişan olmuş ve bir-iki saat kadar kendine gelememişti. Oh olsundu, gönlüm şad olmuştu. Asabımı zıplatmak üzere eve getirilen ve bana yar olmayacak pamuk şekerinin akıbeti beni ziyadesi ile memnun etmişti. Tahta okul çantası içinde havasızlıktan bayılan canım pamuk şekeri, okuma kitabının üstünde aşağılık bir pembe sakız gibi öylece duruyordu işte. Oysaki aklını sevdiğimin Şulesi, gün boyu sınıfın penceresinden, okul kapısında pembe bulutlar gibi uçuşan pamuk şekerlerini seyredip, derinlemesine hülyalara dalmıştı. Zil çalar çalmaz pamuk şekerini alıp eve gidecek ve kardeşi rezil-mülevves Birnur’un zırlamaları eşliğinde yiyecekti. 10 kuruşluk harçlığının bir miktarını bu uğurda harcamış, geri kalanı ile de bir sıra Alıç alıp, kolye gibi boynuna asmıştı.
Bu şartlar altında kendimi yerlere atıp da zırlamamın hiç lüzumu yoktu. Üç yaşında, rezil-mülevves bir kardeştim ama kırmızılı sarılı alıçların hepsinin içinden ikişer kurt çıktığını da bilmekteydim. Eh, pamuk şekerinin vaziyeti de malumdu. Bunlar için arbede çıkartmama değmezdi doğrusu.
Oya-Timur-Şule üçlüsü, okul kapısında konuşlanan seyyar satıcıların hatırı sayılır müşterileri idiler. Bunların okul dönüşlerinde üç tahta çantanın içinde ne var ne yok kontrol eder, işime geldiği gibi gönlümce zırlardım. Gurmeliği bu çantaların içinden çıkan nevaleleri tadarak öğrenmiştim. Tarsus diyarının meşhur Arı Balı tatlısını hayatımda ilk defa Şule’nin sarı sayfalı müsvedde defterinin arasında görmüştüm. Hiç unutmam, şerbeti de Hayat Bilgisi kitabının yirmi dördüncü sayfasına kadar sızmıştı. Haa, o vakit anlamıştım ki, üzeri çizgili ve halka şeklindeki bu enfes tatlının besin değeri hayli yüksekti. Tevekkeli; Arı Balı tepsisinin kenarına üşüşen karasinekler, oradan kalkıp Şule’nin dizlerindeki yaraların üzerine yapışır ve oracıkta bayılıp kalırlardı. Seyyar satıcının bu kadrolu sinekleri, tatlının rehavetinden dizler üstünde bizim eve kadar gelirler ve ertesi sabah ayıldıktan sonra yine dizler üstünde okul kapısındaki mesailerine dönerlerdi. O derece ağır bir tatlı idi bu Arı Balı tatlısı. Gogul 60 yıl sonra Arı Balı tatlısını Halka Tatlısı olarak anacaktı. Bunu da böyle bilelimdi.
Şule’nin, havasızlıktan mevta olan pamuk şekerinin arkasından yaktığı ağıtlar neticesinde salyası sümüğüne karışmış, suratı Çarşamba pazarına dönmüştü. 5 kuruşunun boşa gitmesine de ayrıca yanıyordu. Çantaya tıkıştırmadan önce pembe pamuğundan aldığı iki ısırığın kalıntıları da suratındaki gözyaşı-sümük karışımının üstünde pembe pembe parıldamaktaydı. Ah be, o devirde cep telefonu olmalıydı da şunun şöyle bir resmini çekip şuracığa koymalıydım.
BEŞİ BEŞ KURUŞTAN BEŞ YUMURTA KAÇ KURUŞ EDER?
Elemini kederini anlatıp derdini döktüğü abisi Timur, yumurta ticareti hususundaki bu soruyu bıkıp usanmadan günde üç kere Şule’ye yöneltir ve hep aynı cevabı alırdı:
“25 kuruş eder abiciğim. ”
Bu, abimiz tarafından Şule için özel olarak hazırlanmış bir yüksek matematik sorusu idi. Kardeşinin pamuk şekerine yaptığı ölü yatırımın hicran dolu hikayesini dinleyen abisi, bir teselli vereceği yerde geleneksel sorusunu zalimce güncelledi. Günün mana ve ehemmiyetine uygun şekilde tekrar sordu:
- Beşi beş kuruştan beş pamuk şekeri kaç kuruş eder?
Şule, tam da tekrar aklına düşen 5 kuruşuna ve pamuk helvasına yeni bir ağıt yakmaya başlamıştı ki, abisi Timur kükredi:
-Kes zırlamayı kafam şişti. Ölenle ölünmez. Zaten işlerim kesat gidiyor. Bugün bir kova mısırdan dört tane satabildim. İflasa doğru gidiyorum. Dinle şimdi: Bu Tarsus’un sıcağında mısır ticareti kazanç getirmiyor. İklim şartlarına uygun işler yapmak lazım. Bak arkadaşım Adil Karcı, Bici Bici ticaretine atılmış ki aferin. Akıllı adam. Evet, gaz ocağı patlaması filan gibi talihsizlikler yaşamışlar ama olsun. Ticaret hayatında böyle aksilikler olur. Ortakları sağlam adamlar. Toparlamışlar ve işi kotarmışlar. Piyasada mısırcı olarak bilindiğimden bu Adil şimdi beni Bici Bici işine ortak almaz. Biz başka bir iş yapalım. Fikrini söyle Şule Usta. Ne diyorsun bu hususta?
Şule, hıçkırıklarına kısa süreliğine ara verdi. Burnundan akanları toparlayıp beynine kadar çektikten sonra, boynunda asılı Alıç dizisinden bir tane kopartıp ağzına attı ve abisi Timur’a fikrini söyledi:
-Madem Bici Bici işine Adil Karcı abi el atmış. Biz de Buzlu Pamuk Şekeri ticareti yapalım abiciğim.
Çok sevgili ablamın doğum günü kutlu olsun.
BIRNUR
You must be logged in to post a comment.