SALİH YURTBAŞI’DAN “TEKNESİZ BALIKÇI”

 

BALIKCI
 TEKNESİZ BALIKÇI
 
 
       Sıcak yaz güneşi evin sarı taş duvarlarını bütün gün pişirmiş,  artık karşı tepelerde kaybolmak üzeredir.   Tek katlı, eski, yorgun binanın su basmanı çatlakları arasında beliren küçücük bir kertenkele, kafasını iki yana salladıktan sonra hızla aşağı süzülerek eğri büğrü zemin taşlarının  arasında kaybolur.  Her yere akşam gölgeleri düşmektedir.
       Bahçe duvarının yanına dizili tenekelerden fışkıran kırmızı sardunyaların ve her yere sere serpe yayılmış beyaz, sarı güllerin üzerinde, iki üç arı vızlayarak son akşam turlarını atmaktalar.  Sokak kapısının önündeki yüksek basamakta büyükce, kara, ölü bir böcek, irili ufaklı karınca ordusu tarafından, onların gözle görülemeyecek kadar küçük ma kaslarıyla parçalanmakta ve hızla yuvalarına taşınmaktadır.  Gün sonu nevalesi bereketli olmuştur karıncalar için.
       Güneşin, uzaklarda sabırsızca kaybolması demek, Balıkçı Seyit için artık bahçeye çıkma zamanının gelmesi demektir.  Babadan kalma evinin  en serin yeri olan arka odada bütün gün pinekleyen yaşlı adam, akşama doğru şarı çıkar ve sundurmanın altındaki, kılıfı oradan buradan yırtılmış, içi dışına pörtlemiş, kırık dökük koltuğuna oturur, etrafını seyreder.  
Evin önündeki asfaltı yer yer delinmiş yolda, içlerinde Seyit’ in torunları da olan çocuklar bağır çağır oynamaktadır.   Karısı Asiye ise bahçenin uzak bir köşesinde akşama yapacağı bostana salatası(*) için taze soğan yeşil biber ve nane toplamakta. 
       Evin arkasındaki kocaman kauçuk ağacının sık yaprakları arasına doluşmuş yüzlerce serçe, çılgınca ötüşerek yer kavgası yaparken;  yıllar boyunca güneşin ve sert rüzgarların kavurduğu kırış kırış pörsük yüzüyle Seyit’ in yetmiş yaşını aşmasına karşın,  hâlâ parlayan gözleri, balıkçılıktan kalma alışkanlığıyla çevresini tarıyordu.  Sokaktan geçen mahallenin gençleriyle göz göze gelmekte gecikmedi.
      -Seyit Amca, dedi, bir tanesi.  Gece balığa gidicez, sen de gelir misin?
      -İyi balık yapıyormuş, diye ekledi, sonra.  Anlaşılan o gün babasının teknesine el koymuştu.
      -Sağol, gelmem.  Size rastgele.
      -Ya gel yaa, Seyit Amca.  Bize senin şu balık zulalarını gösterirsin diye sululaştı diğeri. 
      -İstersen sana boğma rakı da buluruz.
      -Yürüyün lan, hadi işinize; diye bağırdı, Balıkçı Seyit.  Sinirlenmişti.  Onlarsa kıkırdayarak denize doğru gittiler.  Çok gençtiler. 
       Yaşlı adam mırıldandı: “Eşek sıpaları, ben sizin buralarda donsuz koşturduğunuz zamanları bilirim, şimdi adam mı oldunuz?”  Onların yaşındayken büyükleriyle böyle konuşmak aklından bile geçmezdi.  “Bir de şunlara bak.  Cıvık herifler,” dedi.
        Bir süre önce teknesini elden çıkarmıştı.  Teknenin masrafı artmıştı. Mazotu vardı.  Vergisi vardı.  Kalafatı, boyası, motorunun tamiri vardı.  En önemlisi kolları artık eski gücünü kaybetmişti.  Ağları çekerken zorlanıyordu.  Oğlanlarsa kendi dünyalarındaydılar.
       “Hay sizin aklınıza turp sıkayım” diye homurdandı.  Üç oğluna da çok kızıyordu.  Erkek dediğin başka işi de olsa fırsat buldukça denize koşmalıydı.  O lacivert, o bakmaya doyulmayan derin suları,  teknesinin burnuyla yarmalıydı.  Martılarla yarışmalı, iyod kokusuyla ciğerlerini doldurmalıydı.
Eh, Allah verirse balıkta tutmalıydı ama ağlar dolmasa da olurdu.  O işin önemsiz tarafıydı.  Balıkçı Seyit bir deniz sevdalısıydı….
    
 Teknesinden ayrı düşünce hayattan aldığı tüm mutluluklar bir kalemde silinivermişti.  Şimdi sıkıntılı, mutsuz günler birbirini kovalıyordu.  Teknesi onun denize olan sevgisinin bağıydı, kopmaz halatıydı.  Bu balıkçı köyünde kimbilir kaç kuşaktır yaşıyorlardı.  Ataları hep balıkçılık yapmışlardı ama demek ki buraya kadardı.  Oyun oynanıp bitmişti, onun için de, ailesi içinde
son perde inmek üzereydi.
   Kıyıdan çok uzaklarda kıpır kıpır sallanan teknesinde tek başına güneşi karşıladığı sabahları anımsadı.  Şafak zamanı, ışık demetinin pembeleştirdiği gri bulutları görmek gibisi var mıydı?   Gözleri hep kayan yıldız arardı geceleri.  Kayan yıldız görürse, ağları dolardı, inanıyordu; çünkü hep böyle olmuştu.  Ya da oltasına koca bir levrek takılırdı.
     Tekne satıldıktan sonra bir daha denize açılamamıştı.  Başkalarının teknesiyle olmazdı, yapamazdı.  Kimseye bağımlı kalamazdı.  İstediği yere demir atabilmeli, istediği kadar kalabilmeliydi o.  “Yılların Balıkçı Seyit’ i  filancanın
teknesiyle balığa çıkmış!”   Düşünmesi bile güç geliyordu ona.  İşte biraz önce konuştuğu gençler.  Bunlara güvenebilir miydi hiç?  Açık denizde kimbilir ne yersiz, kaba saba  şakalar yaparlar, cıvıklaşırlardı?  Çoluk çocuğun maskarası mı olacaktı bu yaştan sonra.  Sevmezdi böyle şeyleri.
       Kıyıdaki kayaların üzerinden olta atmaksa ayrı bir zulümdü.  Teknesiyle denize açılırken, mendireğin koca kayalarına karabataklar gibi tüneyenlere acıyarak bakar, kendisini çok şanslı hissederdi.  Şimdi de ona mı acısınlardı? Üstelik, enginlerin tertemiz sularına alışık gözleri; yosunlu, yeşilimsi renkli hiç de güzel kokmayan, aralarında kırık bira şişeleri, kola kutuları, buruşuk
sigara paketleri, açıktan geçen gemilerin kıyılara vurmuş çöpleri ile dolu iri taş parçalarını görmeye dayanamazdı…
 
   … Perde aralığından gelen, tozlu sokak lambasının zayıf ışığı, odayı hafifce aydınlatıyordu.  Yanında yatan karısının düzenli soluk seslerini dinledi.
Ne kadar kolay uyuyor diye aklından geçirdi.  Geceliğinin önünden görünen göğüslerinin bitiştiği çizgiye baktı.  Eski günlerini düşündü.  Asiye’ nin bembeyaz boynunu öpüşünü, ona yavaşca sarılışını anımsadı.  İçini çekti.
       Zaman gece yarısını çoktan geçmişti.  Seyit, yatakta sağa sola dönmekten yorulmuştu.  Etrafta çıt yoktu.  Sessizlik o kadar ağırlaşmıştı ki elini uzatıp onu yakalayabilecekmiş gibi geldi adama bir an.  Gözleri fal taşı gibi açıktı.  Yataktan indi.  Yan odaya geçti, üstündekileri çıkararak dolabın altına atılmış balık ve mazot kokan, yer yer yağlanmış pantolonuyla gömleğini giydi.
Mutfağa gitti.  Buzluğun kapağını açtı.  Ne zamandır, balık yemi olması için orada bekleyen donmuş karides torbasını çıkardı.  Kapağı kapatırken gürültü yapmıştı, kızdı kendine; “Yavaş olsana be!” diye mırıldandı.  Dışarı çıktı ve sokak kapısını kilitledi.  Karısı uyanıpta onu yanında görmezse endişelenmez diye düşündü.  Yıllarca gecenin bir saatinde balığa gidişine alışıktı çün-
kü.  Evin arka tarafında bir yerlerde çapa, kazma, kürek ve hortum gibi bahçe malzemelerinin arasında duran olta takımını torbasıyla çıkardı.  Uzaklarda bir köpek uluyordu.  Kasaba derin uykudaydı.
      …Köşeyi dönünce deniz karşısına çıkmıştı.  Mendireğin üstündeki betonlanmış dar yoldan yürüdü.  En uca gelince çömeldi, keskin kamasıyla torbadan çıkardığı temizlenmiş karidesleri dilimledikten sonra büyükçe bir parçayı oltasına taktı.  Ayakkabılarını çıkardı.  Pantolonunun paçalarını dizlerine kadar 
kıvırdı.   Taşların üzerinden kaymamaya dikkat ederek aşağıya dalgaların köpürerek kırıldığı yere indi.  Yıllarca teknesinde ve bahçesinde yalınayak yürüdüğü için ayak tabanlarında oluşmuş çatlaklarla dolu kalın tabaka onu yosunlarda kaymaktan koruyordu.Suyun içinde kalmış düz yüzeyli bir kaya parçası buldu, 
üzerine çıkarak dengesini sağladı.  Beline kadar arada bir bütün vücudunda patlayan dalgaların içindeydi.  Arkasında bıraktığı pisliği görmüyordu şimdi.  
Devrilmemeye çalışarak oltasını ileriye savurdu.  Kendisini kimsenin görmediğini bilmek onu çok rahatlatmıştı.  Sanki, açıklarda derin sulardaydı, eskisi gibi.
Uzaklardan gelen ve gecenin soğuğunu taşıyan bir ölü dalga neredeyse boyunun üstünden aştı.   Önemi yok diye düşündü.  Artık şafak zamanının kenarları pembe yaldızlı bulutlarını görebilecekti yine.  
   Başını yukarıya kaldırdı.    Siyah gecenin altın benekli kubbesinde dolaşan gözleri kayan bir yıldız aramaya başlamıştı.
 
Salih Rıza Yurtbaşı
 
Mersin,  26.07.2012
      
 
* bostana salatası: taze soğan, domates,yeşil biber, maydanoz, sarmısak, nar ekşisi
   v.s. kullanılarak yapılan çok lezzetli bir salata.

Leave a Reply

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: