DR. ZAFER ÖNER’DEN “CÜMBÜR CEMAAT”

Ak saray

DR. ZAFER ONER’DEN “CÜMBUR CEMAAT”
Önce mağara ya da ağaç koğukları vardı herhalde. Büyük patlamadan ne kadar sonra bilmiyorum.
Adem baba ilk “olduğunda” hangisinde;mağarada mı yoksa ağaç kovuğunda mı barınmıştı onu da bilmiyorum.
Apaçık ve orta yerde olması daha akla yakın,ama
dedim ya bilmiyorum.
Sonra galiba ağaç dallarının araları da kullanıldı,barınak amacıyla.

Sonra sırayla ya da sırasız,
dallardan,ağaç kütüklerinden yapılan
sığınak amaçlı yerlerin,
sonra toprak evlerin,
sonra taş evlerin yapıldığını sanıyorum,
sonra betonarmeler,sonra çelik konstrüksiyonlarla yapılan evler,malikaneler,apartmanlar,
gökdelenler…
Sonuçta bir barınak.
Kuş kullandığında yuva,
Ayı kullandığında in,
Insan kullandığında ev denilen barınak çeşitleri…
Ama bir eve kuş girdiğinde meselâ,
oraya kuş yuvası denmiyor
ya da ayı girdiğinde de “in” denemediği gibi!
Ya da ben kral olsam ve muhteşem bir eve girsem mesela,
orasının saray olmayacağı gibi ya da
bir saraya girdiğimde de kral olamıyacağım gibi.
Birşey anlatmak istedim ama beceremedim galiba.
“Yani padişah mı sarayı yoksa saray mı Padişah’ı yaratır” cümlesini açmak istedim!
Olmadı.
Boşverin böyle kalsın.

Devlet erkanı kullandığında konak,köşk,valilik,kaymakamlık
herneyse…Nihayetinde bir barınak.
Hanlar,hamamlar,köşkler,şatolar,konutlar,ve ensonunda da saraylar,
saraylar dediysem simit Saray’ları değil…
Türkiye Cumhuriyet’inin Cumhurbaşkanı’nın ikamet ettiği yer.
Konut değil,köşk değil,malikâne değil,Amerika’daki BEYAZ EV ise bizdekine de YEŞİL EV diyebilirdik ama o da değil.
Ne peki?
SARAY !
Hiç yakışmadı hem de hiç!

Madem saray,o zaman yıkılsın Türkiye cumhuriyeti,kurulsun yeni Osmanlı devleti
ve de
eski Osmanlı’nın döllerinden biri,genetik mirasını sahiplenerek padişah olsun ve çıksın tahtına. Nasılsa nesilleri tükenmedi hâlâ…
Hatta hilafet de gelsin isterseniz,Bağdâdi veya halefi bırakırsa eğer…
Yeni Türkiye dense de,
madem ki saray dendi bu muhteşem,
Hülya’nın konutundan daha sönük konuta,
o halde hemen
giysin sarığını,kaftanını,çarığını,yaptırsın tuğrasını,
otursun padişah tahtına,genetik hakkını kullanarak…

Değiştirin,değiştirin lütfen ikisinden birini
Ya saray kalsın içinde padişahıyla
Ya da orası konut olsun
İçinde bizim Cumhurbaşkanımızla…

Eğer burası Türkiye Cumhuriyeti ise
Türkiye Cumhurbaşkanı’nın mekanının adı saray olmasın.
Saray Cumhurbaşkanı’na değil padişaha yakışır.

Üstelik,ne padişahlığa ne de kırallığa uyacak kimse yok ki şu anda ülkemizde. Ancak
seceresi uygun olanlar var ve de hemen bitiverirler ve çıkarlar önünüze
“ben bilmem kaç göbekten,
son Osmanlı Padişah’ının torunuyum”diye…
Baksanıza neredeyse İstanbul’un yarısına sahip çıkmıyorlar mı hâlâ
burası benim büyük dedemin mülküydü diye !
Bir taraftan azınlık vakıfları diğer taraftan Osmanlı kırıntıları…
Sanki yağma Hasan’ın böreği!

Unuttum ordunun kaldığı,kapsadığı bir mekan vardır her ülkede,
bizim dilde “kışla” denir adına…
Yayılmıştır ülkenin en ücra köşesine!

Eğitim ordusunun mekanına da okul,lise veya üniversite denir.
Mektep ve medrese devri kapanmıştır,tıpkı saray çağı gibi
ve çağdaş düzenlemeler yapılmıştır.
Öğrenim birliği,kız erkek birlikteliği gibi daha neler neler…

Milletin kapsadığı alana da,bölünür mü bölünmez mi bilemem,
vatan denir,VATAN !
Vatan da içinde ailelerin oturduğu bütün barınaklardan oluşan,
çok büyük bir birleşikevdir aslında…
işte vatanı,bu büyük birleşikevi askerler korurlar,
düşmanlarından.

Bu vatan içinde de iki eski,miras saraydan ve çok miktardaki simit saraylarından başkasına tahammülüm yoktur!
Topkapı ve Dolmabahçe mütevazı ve gerçek saraylardır.
Bir de adalet sarayı vardır.
Adalet aslında insanın vicdanındadır. Herhangibir mekana da ihtiyacı yoktur.
Adına ister saray deyin ister başka birşey
vicdan yoksa adalet de olamaz…
Boşuna dememişler adalet mülkün temelidir diye.
Madem ki mülkün temelidir o halde mülkün her zerresinde hissedilmelidir.
Heryerde ve her zaman hazır ve nâzır olmalıdır. Tıpkı güvenlik güçleri gibi…
Adalet ve güvenlik.

Babam bana tam teçhizatlı,birbirine yapışık iki askerden oluşan,naylondan yapılmış bir oyuncak almıştı.
Hafif meyilli bir düzleme koyduğunuzda,yukardan aşağıya doğru kendi kendine yürürdü,yolun sonunda da,
ya sağa ya da sola devrilirdi.
Tıkır tıkır ses çıkarırdı yokuş aşağı yürürken.
Tıkır tıkır.
Tıkır tıkır ülkemizin temel özellikleriyle oynuyorlar,
Hepimizin gözleri önünde;adaletimizin,ordumuzun ve herbir bireyimizin.
Osmanlıca dersleri…
Kız erkek ayrımı.
Haremlik selamlık.
Mecburi din dersleri ve onun da sadece bir fraksiyonu
Vahabî mi yoksa başkası mı yoksa hepsi birden mi ?
Sonra Fıkıh mıkıh herneyse
Sonra hicrî yıla geçiş,sonra Arap harfleri,bitmez ki
Çünkü o kadar çok şey yaptı ki Atatürk.
Bu ülkeyi çağdaş medeniyetler düzeyine çıkarmak için,öylesine okudu,çalıştı,çabaladı ki…
Ama başladılar yavaş yavaş yıkmaya işte…

Fen ve matematik tepe takla. Kimin umrunda ki varsa yoksa uhrevî dünya…
Velhasıl bindik bir öfke,şiddet ve kinden oluşan alamet-i cühelaya
gidiyoruz yokuş aşağıya tıkır tıkır felakete…
Sarayıyla,okulyla,kışlasıyla,camisiyle.
Yani cümbür cemaat…
Hangi çılgın bu yıkıma dur diyebilecek acaba?
Allah encamımızı hayreylesin
Dr. Zafer Önersaray1

Leave a comment