ARKADAŞIM ADİL KARCI’DAN “GEMASU”

GEMASU

ADIL

Yazının başlığını okuyunca eminim “Gemasu da ne ya?” demişsinizdir, zira ben de ilk duyduğumda:  “Gemasu da neyin nesi kızım?” diye sormuştum, karşımdaki genç kıza.

Gecikmeli olarak da olsa, kış geldi ya, kendime kalınca bir kumaştan dikilmiş gömlek almak için çarşıya çıkmıştım o gün.  O tuhafiyeci senin bu mağaza benim, derken bir tanesinde bir gömlek beğendim.   Kasada para öderken kasiyer kıza sordum aynı soruyu.  

“Gemasu yani ‘Gömlek Markası Söküm Uzmanı’nın kısaltılmışı” dedi kız, gülümseyerek.

“Buyuuur?” diyebildim ancak. “Cehaletime ver ama yine anlayamadım”.

“Yani amcacım, gömleğin içinde, enseye yakın yere dikilmiş bunun gibi sert etiketler var ya,

hani marka, yıkama talimatı, kaç numara olduğu gibi bilgiler içeren bez parçaları? İşte bunlar bazı müşterilerin cildini tahriş ediyor diye istek üzerine uzmana gönderip onları söktürüyoruz.  Pantolon paçası kısalttırılır ya, bu da onun gibi bir şey işte ve de ücretsiz hizmetimiz bu.”

Duyduklarımı tabi ki anlamıştım ama kulaklarıma inanamamıştım!  Demek ki bu etiketlerden nefret eden benim gibi nice insanlar daha varmış bu dünyada!

“Nerde bu Gemarkasu?  Sen bana onu söyle, ben kendim yaptırırım kızım”.

“Gemarkasu değil amcacım, Gemasu.  Dışarıya çıkınca sola dön, ilk soldan gir, sağdan ya üçüncü ya da dördüncü dükkan.  Küçük bir yer.  Kime sorsan gösterir.  Hem tabelası da var zaten”.

Benim çözüm aradığım bir konuda iş kurmayı akıl eden bu şahsı tanımak ve bizzat onu tebrik etmek istiyordum.  Aldığım gömleği paket bile yaptırmadan poşete attırıp çıktım mağazadan.  Adının “Burhan” olduğunu sonradan öğreneceğim “etiket söküm uzmanı”nın dükkanını bulmam zor olmadı.  Berber dükkanı ile büfe arasına sıkışmış daracık dükkanının önüne otururken buldum kendisini.  

Selam faslından sonra bitişikteki büfeden birer çay söyledi.  Oturduğu tahta sandalyeyi bana ikram etti, kendisi büfenin önünden mavi bir plastik tabure çekti oturdu.  Benim gibi, ya yetmiş  veya yetmişine merdiven dayamış bir yaşta olmalıydı, ama itiraf etmeliyim ki saçları  benimkinin en az iki misliydi.  Oturduğu yeri değiştirmesi sonucu  gözlerine girmekte olan  güneş ışığını engellemek için boştaki elini alnına şapka siperliği gibi dayadı ve  yüzünde beliren hafif bir gülümseme ile;

“Hava güzel, mola verdim kendime, üstelik içeriye iki kişi zor sığarız” gibi dükkan önü molası hakkında kısa bir açıklama yaptı. Dayanamadım, hemen sordum;

“Nereden aklınıza geldi bu işi meslek haline getirmek Burhan Bey?”

“Önce bana Bey demeyi bırakın lütfen.  Emekli öğretmenim.  Herkes Burhan Hoca der bana.  İkincisi, bu soruyu bana soran, Allah bilir ya, belki de bininci kişisinizdir.  Kısaca anlatayım, emekli olduktan sonra vakit geçirecek bir meşgale arıyordum kendime.  Birgün kızımın bana hediye olarak aldığı gömleğin ense etiketini sökmek için ipliklerini keserken kazara gömleği de kestim.  Çok üzüldüm ama çok!  Fakat o anda da kafamda bir şimşek çaktı.  Müşterilerinin çoğuna azap çektirme pahasına da olsa, birçok gömlek üreticisi bu zımpara kağıdı gibi etiketleri gömleğin ensesine dikmekten vazgeçmiyorlardı bir türlü.  İnsanları bu işkenceden kurtarmalıydım.  İşte bu ucuz dükkanı buldum, el ilanı bastırıp civardaki her yere dağıttım. İlk günler insanlar meraktan gelip etiket söktürdülerse de daha sonra mağazalar da iş göndermeye başladı.  Önce karşıdaki terzi benim böyle bir işi başlatmamdan hoşnut olmadı ama daha sonra baktı ki çok ucuza çalışıyorum ve de  kendi ekmeğini engelleyecek tamirat işleri filan da yapmıyorum, o da bana müşteri göndermeye başladı.”  Eliye içerisini göstererek “bak iki de yardımcı aldım yanıma, günde birkaç saat bana yardım ediyorlar.”  

Eğilip kapıdan içeriye baktım.  İki genç kız ellerindeki jiletlerle gömleklerdeki etiketlerin ipilerini kesmeye çalışıyorlardı.  “Talebe bunlar” dedi Burhan hoca, “hem ben yorulmuyorum, hem de onların harçlığı çıkıyor”.

“Bir etiketi kaça söküyorsunuz hocam?” diye sordum.

“Valla” dedi, “ilk günler tanesi bir lira idi ama baktım arada uyanıklar var, etiketine göre ücret uygulamaya başladım.”

“Anlamadım, nasıl yani?”

“Nasıl olacak, bazı uyanıklar eski gömleklerindeki etiketlerin dikişlerinin üzerinden defalarca geçecek şekilde yeniden dikiş attırıp bana getiriyorlar.  Gömleğe zarar vermeden sökersen mesele yok, ki bu çok zor, ama gömleğe zarar verirsen ya yeni gömlek alıp vereceksin ya da parası ödeyeceksin.”

“Peki işler nasıl gidiyor hoca?”

“İyidir, iyidir…”

“Helal olsun adama be” dedim içimden, “hiç yoktan bir iş yaratmış kendisine”.

Biz çayları yudumlarken içerideki kızların bir tanesine uzattığı gömleğim marka etiketi itina ile sökülmüş olarak hemen geri geldi.  

“Borcum?”

“Seninki standart, bir lira yeter.”

Uzattığım elli lira için “Oooo, bozamam, verme kalsın.” dedi.

“Bir dakika hocam” dedim ve parayı bozdurmak için bitişikteki büfenin önüne gittim.  Konuşmalarımız büfeden duyuluyor olmalıydı ki, parayı bozmakta olan büfeci genç:

“Ne iyisi abi ya…  Başlangıçta hakikaten işi iyiydi.  Ne yalan söyleyim ben bile kıskandım, ama daha sonra konfeksiyoncular uyandı, etiketleri gömleklerin eteklerine dikmeye başladılar.  Bazıları da markalarını örgü olarak yapıyorlar artık; istesen de sökemezsin.  Ama bu Burhan hoca var ya Burhan hoca….  Cennetlik valla abi.”

“Niye ki?”

“Abi bu adam hem para kazanırken hem şimdiki gibi zarar ederken kaç tane fakir talebeye yardım etti biliyor musun?  ‘Dükkan iş yapmıyor kapat artık hoca’ diyorum, dinlemiyor.  İçtiği çaydan para almayım diyorum, onu da kabul etmiyor.  Neyse, ben de yanına gelen bütün çocuklara tost filan ikram ediyorum, bazılarını da  laf olsun diye hafta sonu büfede  çalıştırıyorum.  Yani beni de yardımsever etti sonunda!”

Bir lirayı uzatırken;

“Hocam,  şu kartvizitimi al çocuklara ver, birşeye ihtiyaçları olursa çekinmeden beni arasınlar” dedim, o an onlara başka nasıl yardımcı olabileceğimi kestiremeyerek.

Koyu kahverengi gözlerinde beliren nemlenmenin parlattığı bakışlarıyla;

“Bu hastalık benden büfeciye, ondan da sana bulaşmış olmalı herhalde”dedi.

“Evet hocam,” dedim, “keşke bütün  bulaşıcı hastalıklar böyle olsa!  Görüşmek üzere..”

 Adil Karcı – 03.01.2016

 ADIL1 copy

 

Leave a comment