
“Ey sözlerin aslın bilen, söyle bu söz kimden gelir Söz aslını anlamayan sanır bu söz benden gelir
Swift-Tuttle adlı kuyruklu gök taşı, (“kuyruklu yıldız !?”)güneş sistemimize her 130 yılda bir girip eteğinden bol miktarda taş toprak döker ve bu taşlar ise kuyruklunun geçtiği yolda uzayda asılı kalır. Sevgili dünyamız ise bu mezbelelik içinden, her Ağustos ayında zorunlu olarak geçerken, gök yüzümüzde nice “yıldız kaymaları” olur, ahalimiz ise bu kaymalara bakıp nice niyetler tutmaktadırlar.
Öte yandan, Swift-Tuttle kuyruklusu en son 1992 yılında yakınımızdan geçmiş olup, bir sonraki geçişi 2122 yılında olacağından bizlerin bu geçişi göreceğimiz gayetle şüphelidir. Bu nedenle, kuyruklunun 1992 ziyaretinde gürüntülenmiş güzel bir pozunu sevabımıza yazımıza eklemiş bulunmaktayız.
“Şu kanlı zâlimin ettiği işler
Garip bülbül gibi zâreler beni
Yağmur gibi yağar başıma taşlar
Dostun bir fiskesi pâreler beni”
Yeri gelmişken, ibret alalım diye olmuş bir olayı anlatsam
“Yıldız kaymalarının” (!) başlangıcı, 11 Ağustos gece yarısına doğru başlayıp, 12 Ağustos sabahı şâhikasına erişecektir. Yer yüzünde bulunduğumuz nokta, dünyamızın güneş yörüngesinde GİDİŞ YÖNÜNE sabaha karşı döndüğünden, güneşin doğuşuna yaklaştıgımız alaca karanlıkta mateor yağmuru giderek hızlanır. Bu nedenle en görkemli meteor yağmuru gün ağarmadan hemen önce görünür. Arkası yatmalı bir sandalyeye kurulup, gül cemâlinizi kuzey-kuzeydoğu yönüne çevirip “yıldız kaymaları” cümbüşünü izleyebilirsiniz.
Sakın ola korkmayasınız, kafanıza taş maş düşecek değildir. Gök taşlarının hemen hepsi, kum tanesi ile leblebi büyüklüğü arasında olup, yer yüzüne düşmeden yanıp kül olur.
“Dar günümde dost düşmanım bell’oldu
On derdim var ise simdi ell’oldu
Ecel fermanı boynum takıldı
Gerek asa gerek vuralar beni”
11 Ağustos gecesi saat 11: 30’dan sonra, fakat ille de sabaha karşı, arkası yatmalı ayak uzatmalı sandalyenize uzanıp, kuzey-kuzeydoğu yönüne doğru bakarsanız, Perseides yıldız kümesi yönünden fışkıran gök taşlarının nasıl göz yaşlarına dönüştüğünü izler de şaşar kalırsınız. Saatler ilerledikçe, özellikle gece yarısından sonra, havada uçan ışıklar bir senfoni kreşendosu gibi giderek artacak, izleyenlerde ısırılmadık parmak bırakmıyacaktır.
“Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz
Hak’tan emrolmazsa irahmet yağmaz
Şu ellerin taşı hiç bana değmez İlle dostun gülü yâreler beni” (Pir Sultan Abdal)
Hz. İsa’nın doğumu sonrası sevgili dünyamız güneş çevresinde 258 kez pervane olup, 10 Ağustos tarihine gelince, Roma’lı alçaklar, Lawrence adlı azizi, yetimlerin ve de yoksulların parasını Romalı’lara yedirmediği için ızgara ocağında kızartarak öldürmüşlerdi.
“Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz
Hak’tan emrolmazsa irahmet yağmaz
Şu ellerin taşı hiç bana değmez İlle dostun gülü yâreler beni” (Pir Sultan Abdal
Aziz Lawrence ızgarada kızararaktan yana dursun, aradan henüz 1750 yıl bile geçmeden aynı kilisenin en başı, Papa John Paul rezili, erkek çocukların ırzına geçen papazların ayıbını örtbas için, yoksullar için toplanan 400 milyon doları utanmadan sus payı olarak dağıtacaktır ki, lâhavlenin böylesi de ancak AB’ye yakışır?
Aziz Lawrence’in kızartıldığı 10 Ağustos 258 gecesi, gök yüzümüzün Perseides yıldız kümesi yönünden fışkırarak atmosferimize giren gök taşları ise öyle bir gösteri sunmuşlar idi ki, bakan oğlunun düğünündeki havâi fişekler kaç para.O zamandan beridir bu gök taşı gösterisine “Saint Lawrece’in göz yaşları” denir ve de, doğrusu pek de yakışmaktadır.
Bu yıl, sevgili dünyamız, 130 yılda bir güneş sistemize giren Swift-Tuttle kuyruklu yıldızının döktüğü taşların içine her ne kadar 24 Temmuz’da girmeye başlamışsa da, gök taşlarının en yoğun görkemi 12 Ağustos gecesi-13 Ağustos sabahı olacaktır ki, biz insanlığımızı yapıp duyuralım da gerisi size kalmış.
Gözleriniz hep yükseklerde olsun,
Fakir-i pür taksîr
Dr. Timur Sumer
AŞAĞIDA ;
1. AZİZ LAWRENCE’İN KIZARTİLDİĞİ IZGARA OCAĞI (ROMA’DA SERGİLENİYOR.)
2. SWİFT-TUTTLE KUYRUKLUSUNUN 1992’DE ÇEKİLMİŞ GÖRÜNTÜSÜ 3. PERSEID GÖK TAŞLARININ SEMATİK GÖRÜNÜŞÜ



Hz. Galileo Galilei (15 Şubat 1564-8 Ocak 1642)








Dünya, güneşe en doğru mesafede durmaktadır. Eğer dünya, güneşten daha fazla uzakta olsaydı, biz tamamen donardık. Daha yakın olsaydı hepimiz kavrulurduk. Dünyanın konumunundaki küçük bir değişiklik bile yaşamı imkansız hale getirirdi. Dünya, güneş etrafında 107,000 km/saat hızıyla dönerken bile bu mükemmel mesafeyi korur. Bunu gerçekleştirirken aynı anda kendi ekseninde de dönmektedir. Böylece yüzeyinin ısınmasını ve soğumasını sağlar.
Suyun olağandışı bir donma noktası ve yüksek kaynama noktası vardır. Su, dalgalanan çevre ısılarına uyum sağlamamızı ve beden ısımızın sabit kalmasını sağlayan unsurdur.
Dünya suyunun %97’si okyanuslardadır. Ancak dünyamızın içerdiği bir sistem, bu suyun tuzdan arınmasını, buharlaşıp tüm dünyayı sulamasını sağlar. Buharlaşma, okyanusun sularını tuzdan ayırır ve kara üzerinde suyu dağıtması için rüzgar tarafından itilen, bitkileri, insanları ve hayvanları, kısacası yaşamı besleyen bulutları oluşturur. Bu sistem hem arındırmayı, hem tekrar kullanmayı hem de besi sağlamayı içermektedir.
Seçkin astronom Frederick Hoyle, amino asitlerin insan hücrelerinde tesadüfi bir şekilde bir araya geldiği iddiasının matematiksel olarak gülünçlüğünü ortaya koymuştur. Hoyle, “şans” ihtimalinin saçmalığını takip eden analojide resimlemiştir: “Bir kasırganın, bir hurdalık üzerinden geçerken parçaları şans eseri birleştirip, şans eseri çalışan ve uçmaya hazır pırıl pırıl bir Boeing 747 oluşturmasının şansı nedir? Olasılık o kadar küçüktür ki, sınırsız zaman ve sınırsız hurdalık verilmiş olsa bile bu olasılıkta yükselme görülemez.”













You must be logged in to post a comment.