SREBRENITSA’DA KATLIAM

“ULUSAL HABER”DEN ALINTIDIR

Srebrenitsa’da Katliam ve Soykırım Türkiye

Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL ile Başbakan Tansu ÇİLLER’in gözünün içine baka baka “Türklerden İntikam” çığlıkları atılarak yapıldı.

SREBRENİTSA SOYKIRIMI 21’İNCİ YILINDA!..
Srebrenitsa soykırımı 21’inci yılında anılıyor. Yakınlarını kaybedenler yıllar geçmesine rağmen acılarının hala taze olduğunu söylüyor.
Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından en büyük insanlık trajedisi olarak kabul edilen ve 8 binden fazla Boşnak Müslüman’ın katledildiği Srebrenitsa’daki soykırımın izleri, aradan geçen 21 yıla rağmen hala belirgin. 21 yıl geçmesine rağmen toplu mezarlardan hala kemikler çıkarılıyor. 2016’da bulunan insan kemikleri yapılan DNA testlerinden sonra 127 kişiye ait olduğu belirlendi. Kimlik tespiti yapılan cenazeler bugün Potoçari Anıt Mezarlığı’nda toprağa verilecek. 127 kişinin ardından kimliği belirlenen soykırım kurbanlarının sayısı 6 bin 504’e yükseldi. Yakınlarının kemiklerinin içinde olduğu tabutlara sarılan aileler acıyı ilk günkü tazeliğiyle yeniden yaşadı.1
PEKİ SREBRENİTSA’DA NELER YAŞANDI?
“Çocukları Küçük Kurşunla Öldürürler Değil mi Anne!..”

Fikret Bila bir  köşe yazısında şu şekilde bahsetmiştir: ”Sırbistan sınırına 10km uzaklıkta Boşnak şehri Srebrenica’da yaşayan, adını bilmediğim bir çocuk sormuş bu soruyu annesine. Ardından da, ne yazık ki, 11 Temmuz 1995 tarihinde yapılan katliamda henüz 4 yaşındayken öldürülmüş.”Bir çocuk tarafından söylenmiş bu söz bu lanet katliamın acısının boyutunu ortaya çıkarıyor değil mi? 14 YAŞ ÜSTÜ 8372 BOSNA’LI ERKEK ORMANDA TOPLU OLARAK KATLEDİLDİ Birleşmiş Milletler’in güvenli bölge ilan ettiği Srebrenitsa’yı 11 Temmuz 1995’te işgal eden savaş dönemindeki Bosnalı Sırpların askeri lideri Ratko Mladiç komutasındaki birlikler, BM bünyesinde görev yapan Hollandalı birliklere sığınan 14 yaş üstü Boşnak erkekleri, götürdükleri ormanlık alanlarda katlederek Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı en büyük soykırımı gerçekleştirmişti. (Son yılların TÜRK DÜŞMANLIĞI kaynaklı ve ÖÇ ALMA; İNTİKAM VE KATLİAM dayanaklı kalkışması esnasında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı: (1993 – 2000) Süleyman DEMİREL., Başbakanı ise: (25 Haziran 1993 – 06 Mart 1996) Tansu ÇİLLER’dir. Bütün çağrılara, bildirim ve yalvarmalara rağmen Süleyman Demirel ve Tansu Çiller ilgisiz, duyarsız ve kayıtsız kaldılar. Oysa BM nezdinde veya doğrudan bir müdahale ile bu soykırım def edilebilirdi…)Toplam 8372 Boşnak erkeğin katledildiği Srebrenitsa’nın acısı aradan 20 yıl geçmesine rağmen dinmedi
SREBRENİTSA’NIN ACISI ARADAN 20 YIL GEÇMESİNE RAĞMEN DİNMEDİ

2
II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı Srebrenitsa Katliamı, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olarak kayıtlara geçti. 11 Temmuz 1995 günü General Ratko Mladic komutasındaki Sırplar Birleşmiş Milletler’in koruması altındaki kente hiç zorlanmadan girdi. Sırplar, genç yaşlı demeden Boşnak erkekleri yollarda, dağlarda vahşice öldürdü. Sırp askerler cesetlerin kimlikleri tespit edilmesin diye cesetleri parçalayarak toplu mezarlara gömdü. Hayvanların parçaladığı insan vücudundan organlar ormanın her yerine dağılmıştı Bosnalı fotoğrafçı Tarık Samarah Srebrenitsa Katliamı’nda yaşananları fotoğraflarla tekrar insanlığa hatırlatıyor:“1992-1995 savaşını kuşatma altındaki Saraybosna’da geçirdikten sonra Bosna’nın doğusuna gittim. Saraybosna’da her gün masum sivillerin öldürülmesine tanık olsam da, doğu Bosna dağlarında beni bekleyen görüntülere kesinlikle hazırlıklı değildim.” Tarık Samarah, katliamın diğer insanlara anlatılması gerektiğinin farkına varır: “Hayvanların parçaladığı insan vücudundan organlar ormanın her yerine dağılmıştı. O anda sadece gözlemci olmamam gerektiğini zira böyle bir katliama şahit bir kişinin bilgili ve sorumlu tanık olması gerektiğini anladım.”
4
YORUM VE KATKI: 
Ölenler öldü gitti,
Geriye; Sevenlerinin her gün tuttukları yas;
Dünya’ya  yılda bir yarım yamalak hatırlamak;
İnsanlığa da 4 yaşında ölümle kucaklaşan bir yavrunun ölmeden önce annesine sorduğu insan olanların yüreğini parçalaması ve her an hatırlanması gereken şu sözleri kaldı:
“Çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi Anne?”
Can alanların, can yakanların; kişisel hırsları uğruna ölümlere sebep olanların; olanlara  üzülmeyenlerin; ders almayanların topunun hak ettikleri sonu bu dünya da yaşamaları dileğiyle.. (Aydoğan Kekevi 12.Temmuz.2016)
***
KATLİAMA GÖZ YUMAN HOLLANDALI ASKERLERE ÖDÜL
(ANKA; 05 Aralık 2006)
Bosna Savaşı’nın en kanlı olayı olan Srebrenica’da 8 bin Boşnak’ın katledilmesine göz yuman Hollandalı askerler(müdahale ederek bu alçaklığı bir şekilde durdurmaları, önlemeleri veya berhava etmeleri mümkün iken; Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER (16 Mayıs 2000 – 28 Ağustos 2007) ve Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN (14 Mart 2003 – 28 Ağustos 2014) bu vahşet, alçaklık ve Vandallık karşısında sessiz, ilgisiz ve kayıtsız kadılar.,) ödüllendirildi. Sivil halkı korumakla görevlendirilen ancak 8 bin sivilin öldürüldüğü olaylara karşı herhangi bir eylemde bulunmayan Hollandalı askerlere “hizmetlerinden” dolayı devlet nişanı verildi. Hollandalı askerlerin ödül töreninde bir konuşma yapan Hollanda Savunma Bakanı Henk Kamp, Hollandalı askerleri suçlamanın doğru olmadığını savundu. Kamp, Hollandalı askerlerin hem yeterince silâh ve ekipmandan yoksun hem de yetkilerinin yetersiz olduğunu öne sürdü.
NE OLMUŞTU
Srebrenica, Yugoslavya’nın dağılışı sırasında başlayan ve üç yıl süren Bosna Savaşı sırasında Birleşmiş Milletler tarafından “Güvenli Bölge” ilan edilmişti. Bunun üzerine binlerce sivil Boşnak BM tarafından korunmak üzere yanlarındaki az sayıdaki silahı da teslim ederek Hollandalı askerlerin kontrolündeki akü fabrikası bölgesine sığınmıştı. Ancak Sırp Komutan Ratko Mladiç’in emrindeki askerler Srebrenica bölgesini kuşatıp Hollandalı askerlerden BM’ye sığınan sivilleri Sırp askerlerine teslim etmelerini istemişti. Hollandalı askerlerin Boşnakları teslim etmesi üzerine erkeklerle kadınları ayıran Sırp birlikleri 8 bin Boşnak sivili katletmişti.
MLADİÇ HOLLANDALI KOMUTANLA DALGA GEÇMİŞTİ

Kuşatma sırasında Mladiç ile Hollandalı komutan arasında yaşanan konuşmanın görüntüleri daha sonra başka Boşnak televizyonları olmak üzere pek çok ülkede yayınlanmıştı. Görüntülerde Mladiç’in, sigara ikram ettiği Hollandalı komutan sigara ikramı karşısında duraksayınca Sırp generalin Hollandalı karşıtıyla, “Korkma bu içtiğin son sigara olmayacak” şeklinde dalga geçtiği görülüyordu. Bir başka sahnede de Mladiç, askerine kendi dilinde bir şeyler söyleyen Hollandalı komutanı azarlayarak, “Burada iki resmi dil var, Sırpça ve İngilizce. Başka bir dilde konuşamazsın” diyordu. Aynı görüntülerde Hollandalı bir askerin, “Ben bağımsız bir Sırp televizyon kanalından geliyorum, burada neler oluyor” diye sorarak kendisine mikrofon uzatan kameramana, “Burada nelerin olduğunu biliyorsun” şeklinde cevap vermesi dikkat çekmişti. Srebrenica soykırımının yaşanmasının 6 yıl ardında, Hollanda Hükümeti, soykırımda kendilerinin de sorumluluğu olduğunu kabul ederek 2001 yılında istifa etmişti. Sırp Komutan Ratko Mladiç ve Bosnalı Sırp yönetici Radovan Karadziç, Srebrenica soykırımda savaş suçu işledikleri gerekçesiyle halen Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından aranıyor.

TÜRKİYE’DEKİ BALKAN GÖÇMENLERİ DE TEPKİLİ
Hollanda’nın Srebenica’da görev yapan askerlerini ödüllendirmesi Türkiye’de de, halk arasında tepki çekti. Türkiye’deki Balkan Göçmenleri, internet ve e-mail listeleri üzerinde başlattıkları kampanyalarla bütün üyelerini Hollanda’yı protesto etmeye çağırdı.5

 

ALMAN “SOYKIRIM” KARARI

Türkler ve Türkiye, dünyada hiçbir millet ve devletle, Almanlar ve Almanya ile olduğu kadar yakın ve derin ilişkide değildir. Almanya’da 3 milyona yakın Türk yaşamaktadır. En az üçte biri Alman pasaportu taşımaktadır. Bunların bir kısmı üçüncü nesildir. Türk asıllı Alman olmuşlardır. Zaten de bunun daha fazla böyle olması gerekirdi. İnsanlar hayatları boyunca bir ülkede “misafir işçi” yani yabancı olarak yaşayamaz. Ama herkesten önce kendisi, kendini “yabancı” olarak konumlandırmamalıdır. Bu, bireysel gelişmeyi engelleyen bir durumdur. Alman Parlamentosu’nun aldığı kısaca “1915 olayları bir soykırımdır” kararı, başka hiçbir devletin aynı yönde aldığı karara benzemez. Bu gerçeği, içimiz kan ağlasa da bütün çıplaklığıyla görmeye ve ona göre davranmaya mecburuz. Kaldı ki; Almanlar bu olayda kendilerinin de suçlu olduğunu aynı karar metninde açıkça kabul ettiler. Bu kararı Hristiyan kültürünün “günah çıkar, rahatla” geleneği çerçevesinde anlamak da mümkündür.

EN YANLIŞ SAVUNMA: SİZ DE YAHUDİLERİ ÖLDÜRDÜNÜZ

Maalesef bizim kendimizi savunma kültürümüzde “tencere dibin kara, senin ki benden kara” paradigması hâkimdir. Alman Parlamentosu’nun kararına karşı “Ama siz de Yahudilere soykırım uyguladınız” demek, aslında suçlamayı kabul etmektir. Şunu mu teklif ediyoruz? “Tamam, kabahatliyiz, ama siz de beterini yaptınız; biz sizin ayıbınızı görmeyelim, siz de bizimkini görmeyin”. Kaldı ki Almanlar Yahudi soykırımı yaptıklarını inkâr etmiyorlar. Onların tek sahtekârlığı “soykırımı Almanlar değil, (sanki gaipten gelen ve harp bitince geldiği gibi gaibe dönen bir kavim olan) Nazi’ler yaptı” demeleridir. Aynı yöntemi bize de öneriyorlar “Bu kötülüğü TC değil Osmanlı’nın Jön Türkleri yaptı” deyin rahatlayın diyorlar. CHP zihniyeti hatta Atatürk yaptı deselerdi AKP bu öğüdün üstüne atlardı. Tepkimizi, biz 1915’i böyle görmüyoruz, ama siz öyle görüyorsanız, sizin de kararınıza değil ama karar alma hakkınıza saygı duyarız, dedikten sonra ortaya koymalıyız.

ERMENİ TEHCİRİ, SOYKIRIM OLMASA DA ÇOK BÜYÜK BİR FACİADIR

 

BRASTFEEDING TRAUMATIZING MEDICAL STUDENT

 picasso-maternity

Medical student traumatized after seeing breastfeeding mother on Pediatrics rotation

By Dr. Amy G. Dala – 

 

February 9, 2016
13670293_s
What is this unnatural abomination?

He asserts the team was performing bedside rounds on a 14 month old boy, admitted for gastroenteritis complicated by dehydration, when the child’s mother suddenly, “whipped out her boob, and started feeding her baby. In front of us.” He thought that, for sure, the attending would offer to come back later allowing the mother to nurse in private. “Instead,” he whimpers, “we all just stayed in the room, and everyone was acting like it was no big deal.

Keen explains that he already completed his General Surgery rotation, where he saw amazingly interesting cases including rectourethral fistula, burn wound debridement, and, his personal favorite, hidradenitis suppurativa. He was looking forward to his Pediatrics rotation where he could just “coast through,” maybe getting to play a video game with a teenager, or chat with a cute nanny.

Instead, he was expected to manage complicated patients with challenging parents, while calculating Every. Single. Medicine. in milligram per kilogram dosing. But the incidence that caused him the most distress was seeing an exposed breast in a toddler’s mouth. “I just wasn’t properly prepared,” Keen cried, “and so I was looking at her nipples, then I caught her eyes and realized that she knew that I was just looking at her nipples, so then I couldn’t look in her eyes! So then I just looked at her arm, but that seemed inappropriate too!”

When asked about the “Breastfeeding Incident” Dr. Smiley replied, “Oh, you mean the toddler that suffered mental anguish from all those students surrounding him, and was fortunate enough to have his mother there to comfort him?”

Matthew Keen is looking forward to putting this unfortunate incident behind him, and moving onto his next rotation. He was given a “high pass” in Peds, in exchange for a promise never to set foot within 100 feet of a patient less than 16 years of age. In light of his victory, he and his friends headed off to Hooters to celebrate.

BRST2BRST FEED 

MMX VE ŞAİR RÂSİH

 

 

MMX (2010) Ocak ayında ilginç gökyüzü :

 

 

Merih (Mars)

                           YUKARDA TİMUR’UN YORUMUYLA MARS (MERİH)

“Cânıma bir merhabâ sundu ezelden çeşm-i yâr
Öyle mest oldum ki gayrin merhâbasın bilmedim”
(Ahmet Paşa)
(çeşm = göz) ( ezel = çok eskiden)

Futbolcu Temel’e , maçtaki bir kargaşalıkta top çarpmasıyla, bir anda elleri, af buyurun, apış arasında iki büklüm olup, acı ile feryâd edince, saha kenarındaki tümü hâtun kişilerden oluşan sağlık ekibi sedye ile Temelimiz’i hemen saha kenarına taşıyıp başlamışlar, ayıptır söylemesi, tenâsül uzvunu gül suları ile pansumana, ve dahî masaj ile oğuşturmaya.

Dursun ise kaygı ile arkadaşı Temel’e hâlini sual edince, Temel’dir, durumundan gayetle memnun, sırıtaraktan, mosmor olmuş işaret parmağını gösterip, “İyiyiz be Dursun, lâkin ha bak görürsün.., ha pu tırnak eninde sonunda düşecektur da..” diyesi var.

Bir hafta kadar önce girmiş olduğumuz 2010 yılı, Romen rakamları ile “MMX” yazılmaktadır ki, bu yazılım 2050 yılına kadar, en kısa yazılım olacak, tonlarca mürekkep tasarrufu ile küresel ısınma savaşımıza katkıda bulunacaktır.

“Hem mey içmez, hem de güzel sevmez demişler hakkımda
Eylemişler Râsih’e, bühtân bühtân üstüne”

(Râsih)
(Bühtân = İftira)

27 Ocak geldiğinde (Kanûn-i sâni), Merih (Mars) gezegenimiz dünyamıza yılın en yakın konumuna gelecek, güney semalarında şavkıyıp ısırılmadık parmak bırakmıyacaktır.

Tam iki gece sonra, 29 Ocak’ta, güneş batar batmaz, bakır renkli Merih’imiz ve dolunay dedemiz, el ele tutuşaraktan doğu semâlarından yükselecek, gecenin ilerleyen saatlerinde ise güney semâlarında en yükseklere erişecektir. Ay dedemiz bu tarihte dünyamıza yılın en yakın konumunda olacağından, haliyle de MMX yılının (2010) en koskocaman ayı seçilecektir.

“Şeb-i yeldâyi müneccimle muvakkit ne bilir
Müptelâ-yi gâma sor, kim geceler kaç vakit”
(Sâbit)
Şeb-i yelda = En uzun gece (21 Aralık)

Müneccim = Yıldızlara bakan (Osmanlı devrinde bir devlet memuru)  Muvakkit = Zaman/vakit hesaplayan; Osmanli devrinde genelde namaz, oruç süreleri, Ramazan vb. zamanlarini hesaplayan devlet memuru)

 

GAZEL

Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne
Urma zahm-ı sîneme peykân peykân üstüne

Rîze-i elmâs eker her açtığı zahma o şûh
Lutfû var olsun eder ihsân ihsân üstüne

Dilde gâm var şimdilik lûtfeyle gelme ey sürûr
Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne

Yârdan mehcûr iken düşdük diyâr-ı gurbete
Dehr gösterdi yine hicrân hicrân üstüne

Hem mey içmez hem güzel sevmez demişler hakkımda
Eylemişler Râsih’e bühtân bühtân üstüne 

ŞAİR RÂSİH

 

(AÇIKLAMA)

“Ey sevgili! Gözlerini süzme ki, kirpik kirpik üstüne gelmesin; böylece bağrımda (gönlümde) açtığın yaraya ok üstüne ok atmış olma (üst üste kirpikler; üst üste ok demektir).

Sevgili, açtığı her yaraya elmas tozu ekiyor. Lutfu var olsun; (aşıkına) ihsan üstüne ihsanda bulunuyor (Sevgilinin birinci ihsanı aşıkının bağrında açtığı yara, ikinci ihsanı da o yaranın kapanmasını engelleyen elmas tozudur).

Ey sevinç; gönlümde gam var, şimdilik lutfeyle sen gelme. Çünkü bir evde misafir üstüne misafir uygun düşmez (gam gibi değerli bir misafir var iken sevinci ağırlamak mümkün değildir ki!).

Sevgiliden ayrı kalmıştık, bir de gurbetlere düştük. Felek bize hicran üstüne hicran gösterdi vesselam (birinci hicran sevgilinin ayrılık azabı, ikincisi de gurbet elemidir).

Râsih için “Hem içki içmez, hem güzel sevmez!” demişler. Zavallıya iftira üstüne iftira atmışlar (İçki de içer, güzel de sever).”

(Açıklamacı İskender Pala)

Gözleriniz hep yükseklerde olsun. 

Müneccim-i kebîr, Timur

 AŞAĞIDA TİMUR’UN YORUMUYLA AY DEDE

AY DEDE

BİZ BU UÇAKTA İDİK

BİZ BU UÇAKTA İDİK

thy2Mâlûm Uçak

Öyle bir yolculuk ki, , “Yok artık ! ” kat sayısı arş-ı âlâda,”Töbe estağfurullahı” gayetle bol. Yol boyunca milletin âsabı öylesi gergin ki, dokunsan herkesten ipince bir yüksek “Do” sesi çıkmakta.
19 Aralık (Kânûn-u evvel), 2015’de İstanbul’da bindik Toronto uçağına. Yerimize oturmamızla, yolculardan biri derhal hastalandı ve kendini dışardan gelen bir “Türk doktoruna emanet edip” uçaktan ayrıldı. Giden yolcunun ardından “Güvenlik” nedeniyle tüm el çantaları indirilip denetlendi. Haliyle 90 dakika gecikmeyle havalandık.

Bir saat sonra ses yükseltici “Uçakta doktor var mı ?” diye ünneyince Nilüfer, “son kez ben yaptım şimdi de sen yap” diye mızıklanıp topu fakire ortaladı. Bu fakir ise, kerizlik bu ya ve dahi can sıkıntısından, Hz. Hacivat’ın “Yâr bana bir eğlence medet” vecizesi kavlince sırıtaraktan parmağımızı kaldırdık. Gelen “gökkonuksal avrata” doktorluk ehliyetimizi gösterip, “Lâkin biz çocuk pediatristiyiz..” dememizle, kızcağız pek sevinmiş, “olsun.. ne de olsa az çok doktor sayılırsınız” deyip, engellemesem muhabbetinden herkesin içinde neredeyse boynumuza sarılıverecek idi. Müdahalemizi istedikleri ağır ve âcil vak’a, baş ağrısından muzdarip orta yaşlı bir hanım idi. Hikâyesini bir güzel alıp, çocukluk aşılarının bir tamam yapıldığını, küçükken kızamık geçirdiğini, allerjisi olmadığını falan öğrenip, Acetaminofen hapı ile kadıncağızın ızdırabını mâhirce dindirip, hayatını kurtardık. Bir saat sonra aynı müdahaleyi, orta yaşlı bir İranlı’ya yaptık ve, ücret olarak hastanın karısı tarafından iki adet kurâbiye ile ödüllendirildik.

DF-ST-83-07685

(Keflavik hava alanı)

Okyanus üzerine geldiğimizde, içimiz geçmiş, hafifçe uykuya dalmıştık ki, bu sefer başka bir gökkonuksal kızcağız omuzumuza dokunup fakiri uyandırdı. Gözleri endişeden falcı taşı misâli açılmış olaraktan “oh doktorcuğum medet..sen medeti bilir misin..?“ diyerekten yardımımızı istedi. Meğerse, kabin görevlisi kızlardan birinin eli, af buyurun helânin çöp tenekesinin kapağına sıkışmış, katiyyen çıkmıyormuş. Bir yandan bu durumun doktorlukla ilgisini düşündükse de, hâliyle epeyce de meraklandığımızdan üstelik vicdan da yapıp helâya gitmemizle bir de ne görelim.. zavallı kızcağızın eli öylesine sıkışmış ki, töbeler olsun, ne ileri ne geri asla oynamamakta, kızcağız ise en ufak harekette ağlıyaraktan, hatta çığlık bile ataraktan müthiş bir ızdırap içinde idi. Allahtan elinde lâstik bir eldiven takılıydı da “basıncın bir kısmını almıştır” diyerekten efkâr yürütmüş idik. Eldivenin içine salata zeytinyağını döktük olmadı, kapağı ittik çektik, olmadı. Kriko neyim bir yana, uçakta tornavida bile olmadığını hayretle öğrendik. Bu arada kızcağızın arkadaşları etrafımızda dönenmekte, bazılarının didelerinden yaşlar dökülmekte, üzüntü ve telaş yapmakta idiler. Kaptan pilot dahi yanımıza gelip, “Yok arkadaş, bu el buradan çıkmayacak, tiz yakın bir hava alanı bulup insek gerek” deyip yuvasına çekildi.

thy3İzlanda

Kabin ekranından uçağın konumu herkese âyan olduğundan, uçağın 90 derece kuzeye döndüğünü ve İzlanda’yı hedef yaptığını gördük ki uçakta ısırılmadık parmak kalmamacasına. Bu arada Cenap nâm kadîm arkadaşım meğerse telli fonundan “Flightradar24” programıyla taa Toronto’dan bizim uçuşu izlermiş. Bizim uçak, Kuzey’e dönmesiyle anîden ekrandan kaybolmuş. Bunu gören Cenap’ımızda âniden şafak atıp korkudan böbreği ağzına gelivermiş.  Altı saat gecikmeyle de olsa, önceden kesiştiğimiz gibi Toronto’da Cenap’in evine vardığımızda, “Tir git lan ordan..” dedi..”Türkiye’den ısmarladığım ilâçlı kremlere bir şey olur diye korktum..” diyerekten de korkusunun nedenini açıklamış idi.
Bir saatten az bir süre sonra da İzlandanın güney batısındaki, 8500 nüfuslu Keflavik kasabasına rahatça indik.
Kaptan pilotumuz İzlanda’lı ilgililere, telsiz fonla, “Böyleyken böyle” deyip durumları önceden bildirmiş olduğundan, itfaiyeci kılıklı birkaç İzlanda yiğidi tornavidalarını kapıp gelmişler. İki dakikada “şıp” diye kurtardılar hostes kızımızı ve de hepimizin hayır duasını aldılar.
Kızımızı “hop” diye bir tekerlekli sandalyeye koyup Keflavik hastanesine götürdüler. Bu arada açıkgöz bir yolcu da, “Ay bana da bişiler oluyor” ayaklarına yatıp, o da hastaneye götürüldü. Bir saat sonra ikisi de döndüler ve altı saat gecikmeyle yeniden göklere revân olduk.
Emeklerimiz Türk Hava Yollarına helâl olsun; Nobel bekliyorsam nâmerdim.

Dr. Timur Sumer

cenap

CENAP’LA TORONTO’DA

Kardeşim Birnur’un yorumu :

Abiciğim, yolculukta başınıza pişmiş tavuğun başına gelmeyenlerin geldiğini Nilüfer abladan duydum. Çok geçmiş olsun. Oysa ki, selâmetle gitmeniz için gereken bütün duaları okumuştuk,  pek etkili olmamış. Şimdi evinizde dinlenirsiniz. Hostesin elinin çöp kutusuna sıkışması hadisesini bir türlü gözümde canlandıramadım. Keşke bir resmini çekip yollasaydın da ibretimizi alsaydık. Böyle tövbe estağfurullah olayları fotoğraflayıp ölümsüzleştirmek lazım. Yine de kıssadan hissemizi kaptık: Her ölümlü bir gün elini çöp kutusuna kıstırmayı tadacaktır (ki mutlaka benim başıma da gelecektir). Bu işin çaresinin İzlanda’da olduğunu öğrendiğim iyi oldu. Başıma gelirse çöp kutumla birlikte oraya bir yolculuk yapacağım demek ki. Hayırlısı olsun. Herkese selamlar sevgiler. Birnur

20/12/2015 tarihli Hürriyet gazetesinden:

Türk Hava Yolları’nın (THY) Istanbul-Toronto seferini yapan tarifeli uçağı, kabin memurunun rahatsızlanması nedeniyle İzlanda’nın Keflavik Uluslararası Havalimanı’na zorunlu iniş yaptı.Edinilen bilgiye, Atatürk Havalimanı’ndan Kanada‘nın Toronto şehrine hareket eden THY uçağında görev yapan kabin memuru rahatsızlandı. Kabin memurunun durumu, kaptan pilota bildirildi. Kuleyle irtibata geçen pilot, gerekli izinlerin alınmasının ardından İzlanda‘nın Keflavik Uluslararası Havalimanı’na sorunsuz indi.

Rahatsızlanan kabin memurunun sağlık ekipleri tarafından uçaktan alınmasının ardından uçağın Toronto’ya hareket edeceği öğrenildi.

SİVRİSİNEK KATLİAMI

RESIMDEKI ZERAFETE BIR BAKIN

Sivrisinekler Neden Linç Ediliyor ?

Yıllardır oynanan oyun bir kez daha sahnede. Yazın gelmesiyle birlikte tabiatın en narin canlılarından olan sivrisineklere karşı bir linç kampanyası yürütülüyor. Sivrisinekler aşağılanıyor, sivrisinekler horlanıyor, sivrisinekler her türlü terliğe maruz kalıyor. Ayıptır.

Ne zararını gördünüz bu hayvancağızların çok merak ediyorum. Suçları kan emmek mi? Peki sivrisinekler zevkine mi kan emiyor? “İlerde bildiğim çok güzel bir insan var, birer gram kan emer miyiz?” mi diyorlar birbirlerine? Yaşamak için besleniyorlar yahu, olay bu!

Unknown-1

ASLINDA EN SADIK HAYVANLARDIR

Senin o mamalarla beslediğin hımbıl köpeğin tenis topunu getirince havalara uçuyorsun, kaybolup seni bulduğunda sadakatini yere göğe sığdıramıyorsun. Öte yandan sivrisinek dediğimiz hayvan defalarca kovmana rağmen gene gelmiyor mu suratına suratına. Sen uyurken bile başında beklemiyor mu? Tamam arada ufak ısırıklar alıyor belki ama sana zararı yok ki. 70 kiloluk bir insanın vücudunda beş litre kan var, iki gram eksildi diye mi bu tantana? Bu nasıl bir cimriliktir, gözün doysun.

Ama köpekler sadıkmış! Dünyada köpek mamalarına her yıl milyarlarca dolar harcanıyor. O kadar parayı herhangi bir hayvana, mesela yılanlara harcasan yılan en sadık hayvan olur. “Sok de sokayım abi” diye peşinde gezer.

Beni en çok yaralayan da sivrisineklerin ölürken bile binbir türlü hakarete maruz kalması. Ne yazık ki çoğu sivrisinek kafasına terliği ya da şaplağı yemeden hemen önce “Allahın cezası ! , Hay ben senin… , …..mün sineği” seni! gibi küfürler yiyerek can veriyor. Hoş bir ölüm olmasa gerek. Öldüreceksen öldür ama bari hakaret etme.

Öyle bir nefret var ki maalesef belki de ilk defa kan emmeye çıkan bir yavru sivrisineğe bile tarih boyunca yaşayan bütün sivrisineklerin günahı yükleniyor. Babadan oğula nesil sanki bunlar. Sorsan dün kimi emdiğini hatırlamaz; nasıl bir vicdandır bu ?

HAYVAN HAKLARINDA AYRIMCILIK VAR

Halbuki sivrilerle aynı ortamda mutlu olmak mümkün. Tek yapmanız gereken uyumadan önce odadaki sivrisineklerinizin karnını bir güzel doyurmak. Yani kolunuzu bacağınızı açıp sizi emmelerine izin vermek. Karnı doyan bir sivrisinek sizi asla rahatsız etmez, tavanda lambanın yanına veya perdenin arkasına geçip ertesi gün emeceği kanın hayalini kurmaya başlar. Bunu onlara çok görmeyin.

Buradan hayvan hakları savunucularına ve Hayvan Partisi ne de seslenmek istiyorum. İsmini vermeyeceğim birtakım hayvanlar söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan sizler mevzu sivrisinekler ve bilumum haşerat olduğunda derin bir sessizliğe gömülüyor, adeta gözlerinizi yumuyorsunuz. Bu çifte standart değil de nedir? Sivrilerin arkası yok diye mi böyle yapıyorsunuz? Lobi mi yapmaları gerekiyor?

İsmini vermeyeceğim demiştim ama dayanamıyorum ve açıklıyorum: Bahsettiğim hayvanlar kedi, köpek ve eşekler. Bunların kılına zarar verseniz sizi topa tutarlar. Hayvan haklarında ölçü sanırım hacim. Hacminiz küçükse haklarınızdan faydalanamıyorsunuz. İşte dünyanın en acı gerçeği de bu.

İngilizce anadilimiz olmalı

Geçen gün bir iş toplantısının tam ortasına düştüm. Toplantıdaki herkes Türk tü ama konuşmalar arasında “Check et”, “order edelim”, “fee bedel”, “toplantıyı set ettik”, “forget it”, “ God damn it”, “oh come on” gibi ifadeler duydum ve kendi kendime “WTF iş göring on here!” dedim. Tek kelime İngilizce bilmememe rağmen ben bile ortamın etkisiyle İngilizce konuşmuştum. Çok karizmatik buldum bir anda kendimi, kendime saygım arttı. Böylece tamamen yurt içinde faaliyet gösteren firmaların bile işe alırken neden ileri düzeyde İngilizce istediğini de anlamış oldum.

Bence İngilizce ana dilimiz olmalı.

WE “THE MUSLIMS”

(Author unknown)

We Just Can’t Seem To “Pin-Point” The Problem…

The Shoe Bomber was a Muslim.

The Beltway Snipers were Muslims.

The Fort Hood Shooter was a Muslim.

The Underwear Bomber was a Muslim.

The U-S.S. Cole Bombers were Muslims.

The Madrid Train Bombers were Muslims.

The Bali Nightclub Bombers were Muslims.

The London Subway Bombers were Muslims.

The Moscow Theater Attackers were Muslims.

The Boston Marathon Bombers were Muslims.

The Pan-Am flight #93 Bombers were Muslims.

The Air France Entebbe Hijackers were Muslims.

The Iranian Embassy Takeover, was by Muslims.

The Beirut U.S. Embassy bombers were Muslims.

The Libyan U.S. Embassy Attack was by Muslims.

The Buenos Aires Suicide Bombers were Muslims.

The Israeli Olympic Team Attackers were Muslims.

The Kenyan U.S, Embassy Bombers were Muslims.

The Saudi, Khobar Towers Bombers were Muslims.

The Beirut Marine Barracks bombers were Muslims.

The Besian Russian School Attackers were Muslims.

The first World Trade Center Bombers were Muslims.

The Bombay & Mumbai India Attackers were Muslims.

The Achille Lauro Cruise Ship Hijackers were Muslims.

The September 11th 2001 Airline Hijackers were Muslims.

  

THINK ABOUT THIS:

  

Buddhists living with Hindus = No Problem.

Hindus living with Christians = No Problem.

Hindus living with Jews = No Problem.

Christians living with Shintos = No Problem.

Shintos living with Confucians = No Problem.

Confucians living with Bahai = No Problem.

Bahai living with Jews = No Problem.

Jews living with Atheists = No Problem.

Atheists living with Buddhists = No Problem.

Buddhists living with Sikhs = No Problem.

Sikhs living with Hindus = No Problem.

Hindus living with Bahai = No Problem.

Bahai living with Christians = No Problem.

Christians living with Jews = No Problem.

Jews living with Buddhists = No Problem.

Buddhists living with Shintos = No Problem.

Shintos living with Atheists = No Problem.

Atheists living with Confucians = No Problem.

Confucians living with Hindus = No Problem.

  

BUT  

  

Muslims living with Hindus = Problem.

Muslims living with Buddhists = Problem.

Muslims living with Christians = Problem.

Muslims living with Jews = Problem.

Muslims living with Sikhs = Problem.

Muslims living with Bahai = Problem.

Muslims living with Shintos = Problem.

Muslims living with Atheists = Problem.

MUSLIMS LIVING WITH MUSLIMS = BIG PROBLEM!

  

SO THIS LEADS TO 

  

They’re not happy in Gaza.

They’re not happy in Egypt.

They’re not happy in Libya.

They’re not happy in Morocco.

They’re not happy in Iran.

They’re not happy in Iraq.

They’re not happy in Yemen.

They’re not happy in Afghanistan.

They’re not happy in Pakistan.

They’re not happy in Syria.

They’re not happy in Lebanon.

They’re not happy in Nigeria.

They’re not happy in Kenya.

They’re not happy in Sudan.

  

SO, WHERE ARE THEY HAPPY? 

  

They’re happy in Australia.

They’re happy in England.

They’re happy in Belgium.

They’re happy in France.

They’re happy in Italy.

They’re happy in Germany.

They’re happy in Sweden.

They’re happy in the USA & Canada.

They’re happy in Norway & India.

They’re happy in almost every country that is not Islamic!

  

AND, WHO DO THEY NOT BLAME? 

  

Not Islam.

Not their leadership.

Not themselves, or their unfounded HATRED. 

They blame the countries that they are happy in!

They want to change the countries they’re happy in, to be like the countries they came from where they were unhappy! 

 

     And, the extremists among them want the world under SHARIA LAW;   the most  OPPRESSIVE, INTOLERANT, UNFORGIVING, set of rules in the history of the world, AND, we bury our heads in the sand and pretend that THEY ARE NOT AT WAR WITH US?  

 

 

               

  

Islamic Jihad:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

ISIS:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Al-Qaeda:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Taliban:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Hamas:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Hezbollah:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Boko Haram:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Al-Nusra:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Abu Sayyaf:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Al-Badr:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Muslim Brotherhood:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Lashkar-e-Taiba:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Palestine Liberation Front:  AN ISLAMIC TERROR  ORGANIZATION

Ansaru: AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Jemaah Islamiyah:   AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

Abdullah Azzam Brigades:  AN ISLAMIC TERROR ORGANIZATION.

  

But again, we just can’t figure out who’s causing the problem?

Author unknown (TS)

 

AZ GELİŞMİŞ ÜLKE ÖZELLİKLERİ VE MAGRİTTE

H

TÜM DÜNYA İÇİN GEÇERLİ AZ GELİŞMİŞ ÜLKE ÖZELLİKLERİ
Toplumun en mutsuz kesimi aydınlarıdır.
Bilim/ilim öncelik değildir.
Kitap okunmaz.
Her gazetenin “astroloji”  köşesi/bölümü vardır. (Astronomi köşesi/bölümü yoktur)
İlaçlar reçetesiz satılır.
Otel dükkan gibi işyerlerinin ismi ülkenin ana dilinden değildir.
Adres kuralı yoktur : Düzgün bir sıralama kuralı yoktur(sokak ismi, numara semt, şehir gibi) ; Posta kodu kullanılmaz, apt. İsimleri adresin geçerli bir parçasıdır..
Özellikle şehirlerde yol şerit çizgisi yoktur. Olan yerlerde ise sürücüler genelde bu çizgileri görmez.
Şehirlerde kanalizasyon ve su atımı (drenaj) alt yapısı yoktur ya da yetersizdir.
Asfalt siyah değildir.
Helâlar pistir ve kokar. 
Halkın çoğunluğu müslümandır
Halk devletten/hükümetten korkar. Devlet/hükümet halktan korkmaz.
J
Basın yayım özgür değildir.
Bir bölüm basın yayım hükümetin/iktidarın emrindedir.
İktidar mensupları ve iktidar yakınları ayrıcaklıdır. 
İktidar mensupları ve İktidar yakınları zengindir.
Başkan (Cumhurbaşkanı, kıral, Emir vb.) ömrünün sonuna kadar iktidarda kalmak ister.
Ülkede her zaman isyan/darbe korkusu vardır.
Halkın bir bölümü içinde isyan/darbe’yi tek kurtuluş olarak görenler vardır.
Tüketim ve ithalat her zaman üretim ve ihracatın üstündedir.
Lüks tüketim şişinme/öğünme konusudur.
Dindarlık  şişinme/öğünme konusudur. 
Seçim varsa büyük olasılıkla iktidar lehine seçim hilesi ya da söylentisi vardır.
VIP kuralı geçerlidir (VIP kısaltmasının aslı İngilizce  olsa bile).  Ülkede ayrıcaklı kişiler vardır.
Kişinin en doğal ve hakkı olan işleri için bile bir “tanıdık” ya da torpil gereklidir.
Rüşvet geçerlidir.
“Komplo” teorileri yaygındır.
Nüfus artışı yüksektir
Güzel sanatlara toplumun çoğu önem vermez. Hükümet güzel sanatları desteklemez.
İbadet yerleri (câmiler) için yardım toplama dışında,  sosyal yardmlaşma ve toplum  yararına bağış geleneği yoktur. 
Konser, opera, bale salonları yoktur, ya da çok azdır.
Cüzdan taşınmaz; para buruşturulup cebe tıkılır (Arkadaşım Dr. Nurhan Artel’in önerisiyle eklendi)
Yeterli su olsa bile düzenli yıkanılmaz ; insanlar kötü koku saçar.
Diş fırçalama yüzdesi yok denecek kadar düşüktür.
Zorunlu kalmadıkça diş hekimine gidilmez.
Sokakta yerlere tükürülür, çöp atılır.
Sigara içme oranı çok yüksektir.
Kadere inanç çok yüksektir.
Evrime  inananların yüzdesi çok düşüktür. 
Kadın ve çocuk hakları yoktur. (Yeğenim Dr. Özlem Anak’ın önerisiyle eklendi)
Kadın-Erkek eşitliği yoktur.
Müzik tek seslidir
İlaçlar generik adıyla değil ticari adıyla tanınır
Gönüllü ve karşılıksız kan bağışlama alışkanlığı yoktur ya da çok azdır
Vergi kaçırmak ayıp değildir
İşe gitmemek için doktordan “rapor” almak doğaldır.
Dış politikada ülke çıkarı değil, sübjektif “haklı-haksız” değerlendirmesi esastır
(Hem hükümet hem halk için bu değerlendirme geçerlidir)Dr. T.Sümer

C
D
A
BM1M2M3
                                                 UMUT
F

DİLİN KEMİĞİ

 

2004 TARİHLİ BİR HACETTEPE70 YAZIŞMASI

 Jan 8, 2004
To
hacettepe70@yahoogroups.com

Sevgili Hacettepezedeler:
Geçmiş zaman olur ki o kadar olur.. Eski günlerden bir gün, ESK kardeşimiz fakire, dilin kemiğinin olmamasının kendisini ne kadar üzdüğünü belirterek, “ Dilin kemiğinin olmaması valla beni çok üzüyor Timur’cuğum” demiş idi ki, bendeniz de “dert etme be Eyüp” diyerekten elimden geldiğince kendisini teselli etmiş idim.

Tavazuu diline mânidir, kendi söyleyemez; ancak duyduk ki yüzümüzün akı, medâr-ı iftihârımız ESK kardeşimiz tıp tarihine altın harflerle geçecek bir atılımla, ilk kez olarak insan diline tavuk lâdes kemiği transplantasyonunu gerçekleştirmiş, “dilin kemiği yoktur” bahanesiyle durmadan dedikodu üreten bildiğiniz unsurları mosmor etmiş bulunmaktadır.
Saniyen; yanlışım varsa Pınar kardeşimiz düzeltsin, Pınar’ın sevgili köpeği Kebap’ımızın de kemiklere aşırı bir ilgisi olduğunu, evinde zengin bir kemik kolleksiyonu bulunduğunu tahmin etmekteyim.
Salisen; bendeniz en başarılı kilo vermeyi cerrahi “intern”u iken becermiş olduğumdan, önerim şudur ki, Kebap’ımıza fizik çalışması mebzûl, lâkin pek fazla akıl gücü istemeyen, ortopedi gibi bir asistanlık bulmamız fazla kilolarını atmasına yardımcı olacaktır.

Bu konuda Eyüp kardeşimiz yardımcı olabilir diye düşünmekte haksız mıyım?
Kestane cevap
Acele kebap
Tımur

YANDANGEÇ AMELİYATIM

Sevgili yâran :
Bildiğiniz üzere, 5 Ağustos 2015’de bu fakirin dört adet yürek damarına, benim “yandangeç” dediğim, güzel Türkçemiz’de ise “baypes” denilen ameliyatı yaptılar.
Ameliyatı yapan en baş usta,  Cleveland sancağının yürek kliniğinde eyleşen Dr. Eric Roselli nâm bir yiğit idi.
Bizim mahdûm Baran dahî Cleveland’daki Case Western üniversitesinde hekimlik tahsîl etmiş olduğundan, ve de az çok aynı yaşlarda olduklarından, ortak tanışları vâr imiş ve Dr. Roselli’yi de onlar tavsiye etmişler. Nitekim bunlar (Baran ve Eric) ilk tanıştıklarında derhal ensede tokat oldular, ve huzûrumuzda anlamadığımız bir lisân ile muhabbet ettiler.
Ameliyat ve sonrası kızım Zeynep ve eşim Nilüfer sağ olsunlar yanımızdan katiyyen ayrılmayıp fakiri öyle bir nazlandırdılar ve şımarttılar ki, insanın yeniden ameliyat olası geliyor. Onlarsız ne halt ederdim bilemiyorum. Nilüfer sağ olsun hâlâ bu fakire titizlikle bakmakta,  Zeynep ve Baran, ve dahi torunlar her gün telli fonla arayıp hatırımızı sormaktalar ki tadına doyum olmuyor. (Bak aşağıdaki resimler)
Bu arada, özellikle Türkiyemiz cenahından bu yana doğru hakkımızda birçok dua ve benzeri iyi dileklerin gönderilmiş olduğunu da çok iyi bilmekteyiz. Bu dilekleri bu yana üfleyen herkeslere teşekkürlerimi sunarım.
Yalnız Dr. Roselli’ye değil, tüm yardımcılarına, özellikle anastezi doktorlarına, tüm yürek teknisyen ve hemşirelerine, hatta yerleri temizleyen kardeşlere ve Cleveland Clinic’i insanlığa armağan eden iyi insanlara huzûrunuzda minnetlerimi sunarım. Elleri dert görmesin sağ olsun var olsunlar ya da nûr içinde yatsınlar. 
Lâkin, bilesiniz ki yürek dağlayan bu “yandangeç” ameliyesi de meğerse öyle dışarıdan göründüğü kadar keyifli bir iş değilmiş . Doğrusu pek eğlendiğimi söyliyemem.
Damdan yeni düşmüş biri olarak, tüm sevdiklerime önerilerim şunlardır :
Genetik yatkınlığa yapacak bir şey yok ; lakin bu belâ, sizin de bildiğiniz, hayat şeklini değiştirmeyle epeyce önlenebilir.
1. Cıgara ya da duman çıkaran tüm muzurâttan kurtulun.
2. Kilo kaybetmeyi çok ciddi bir iş edinin.
3. Hayvanî yağlar yemeyin, çok yemek yemeyin.
4. Her gün spor yapın.
5. Çevrenizi elinizden geldigince sevdiğiniz insanlarla zenginleştirin. 
6. Elinizden geldiğince gülün iyi vakitler geçirin.
 
Bir kucaklandiniz ki o kadar olur. Kalın sağlıcakla.
Timur Sümer

(Aşağıdaki görüntüler :
Hastane odamız ve refâkatçımız Nilüfer, eve çıktıktan hemen sonra ben, hastane odamızdan görünen manzaralar ve fakiri esirgeyen ve bağışlayan kızım Zeynep, eşim Nilüfer ve oğlum Baran.)

IMG_2458 IMG_2464
IMG_2447IMG_2455IMG_2450

GÜNEŞ TUTULMASI

“Resmi gaste”den :

TÜBİTAK Cuma Günü Yaşanacak Güneş Tutulması Öncesi Vatandaşları Uyardı: “Bir Cisim Yaklaşıyor…”

TÜBİTAK Cuma Günü Yaşanacak Güneş Tutulması Öncesi Vatandaşları Uyardı: "Bir Cisim Yaklaşıyor..."

Dünya, 20 Mart Cuma günü gerçekleşmesi beklenen tam güneş tutulmasına kilitlenmişken konuya kayıtsız kalamayan TÜBİTAK, yaşanacak gök olayıyla ilgili vatandaşları bilgilendirdi. Konuyu internet sitesinden paylaştığı “Bir cisim yaklaşıyor” başlıklı haberle duyuran TÜBİTAK, açıklamanın devamında “Yaklaşan cismin Ay olabileceği yönünde şüpheler edindiklerini ve Güneş tutulmasına büyük ihtimalle Ay’ın sebep olacağını duyurdu. Öte yandan en son, göktaşı diye tespit ettiği cismin halis Oltu taşı çıkmasıyla kabuğuna çekilen Türk Uzay Ajansı ise konuyla ilgili beyanda bulunmaktan kaçındı.

 “Şüphelerimizde haklı çıktık”

 www.tubitak.gov.tr‘de yayınlanan haberin detaylarını kamuoyuyla paylaşmak üzere Cahit Arf Bilgi Merkezi Müdür Yardımcısı ve TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG) Müdürü Prof. Dr. Osman Yuşar birlikte basın toplantısı düzenlediler. İlk olarak mikrofona uzanan Yuşar, güneş tutulmaları ile ilgilenen bir uzmanları olmadığını,ancak en kısa zamanda bu sorunu konuya hâkim, en az imam hatip mezunu birisinin atanmasıyla çözeceklerinin müjdesini verdi. Sözlerine “Birkaç gün önce Dünya’nın etrafında dönen bir cisim tespit ettik. Araştırmalarımızın derinleştirilmesiyle birlikte bu cismin Ay olduğundan emin olduk. Güneş ve Ay’ın hareketlerindeki gariplikleri son derece doğru yorumlayarak 20 Mart Cuma günü yaşanacak tam bir güneş tutulması saptadık” sözleriyle devam etti. Yuşar TÜBİTAK olarak bu gök olayını başından beri doğru yorumlamış olmalarının kıvancı içerisinde olduklarını hatırlattı.

 “Oturun oturduğunuz yerde”

Vatandaşların tutulmayla ilgili merak ettiği birkaç soruya da açıklık getiren Yuşar, tutulmanın Türkiye’den izlenebileceğini, ancak çıplak gözle izleyenlerin büyük ihtimalle kör olacağını ifade ederken “ Tutulma 11.09’da gölge konisinin güney kenarından başlayacak, saat 11.12’de de merkezi tutulma gerçekleşecek. Hadi bakalım, Allah utandırmasın” temennisinde bulunduktan sonra, tutulmayı izlemek isteyen vatandaşların böyle şeylere heves etmemeleri gerektiğini hatırlatarak, illa da izlemek istiyorlarsa; buyursun bizim mekana gelsinler, onu da yapamıyorlarsa  röntgen filmi ya da isli cam filan bulup evlerinden izlesinler tavsiyesinde bulundu.

“Damızlık hayvanlara dikkat”

Yuşar’ın ardından hayvanat bahçesi müdürüyken şok atamayla birdenbire TÜBİTAK’a bağlı Cahit Arf Bilgi Merkezi Müdür Yardımcılığı’na getirilen Seyfi Mecal, mikrofona geçti. Daha önce hayvanat bahçesinde müdürlük yaptığı için tutulmanın fizyolojik etkileri hakkında konuya hâkim olduğu gözlenen Mecal, “Ben eskiden hayvanat bahçesini yönetirken bu tarz tutulmalardan çok gördüm. Hatta birkaç antilop ve bir sürü sığır gözümün önünde telef oldu. Keçi ve camışlarımızda obsesif-kompülsif davranış bozuklukları gelişti. Özellikle evcil hayvanların ısı kaybı yaşadığına tanık oldum” diyerek tüm çiftçi ve hayvanseverleri dikkatli olmaları konusunda uyardı.

 

Yılın en önemli gök olayı hakkında TÜBİTAK dışında birçok kurum ve kişi, fikirlerini belirtti Öne çıkanlar ise şöyle;

 

Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü: “Güneş tutulması sonrası soğuyan hava üşümenize neden olabilir, tutulmadan dolayı herhangi bir kar yağışı beklemiyoruz.”

Astrolog Rezzan Kiraz: “Toplu ve bireysel ölümler yaşanabilir, bu sebeple yalnız kalmamaya, birileriyle aynı yerde olmamaya özen gösterin.”

Diyanet İşleri Başkanlığı: “Tutulma esnasında ay, hilal görünümlü olacaktır. Bu hilal sadece bizim mukaddes topraklarımızdan görülebilecek. Garb ise ayı tam bir yuvarlak olarak görecektir. Bunun altındaki ulvi mesaj, açık ve nettir. Osmanlı’nın yeniden hüküm süreci tarih yakındır.”

Türkiye Futbol Federasyonu: “Yaşanacak olaylar sebebiyle Beşiktaş’a 3 maç saha kapama cezası gelebilir.”

Suudi İmam: “Güneş tutulmuyor, tutulsa duramayız.”

Vali Vasip Şahin: “Tutulursa okulları tatil edebiliriz…”

%d bloggers like this: