BABAM ENVER SÜMER
“Eğlen hocam, eğlen, bir sualim var,
Edep nedir, erkân nedir, yol nedir?
Benim Karac’oğlan olduğum belli,
Dede nedir, baba nedir, kul nedir?”
Rahmetli babam sıklıkla çocuklarının arasına oturur en sık tekrarladığı masalını yavaş yavaş, ballandırarak anlatırdı.
Babamda masal çoktu; fakat en sevdiğimiz ve keyifle anlattığı bu masalı ondan hâlâ dinlerim.
Defalarca dinlemiş olduğumuz bu masal benim ve tüm kardeşlerimin hâlâ belleğinde yaşar.
“Bir yiğit sıladan gitmeli olsa,
Acısı yürekten gitmez sılanın.
Eğlenip gurbette mekân bağlasa,
Hayâli gözünden gitmez sılanın
Karac’oğlan der ki: Gelenler gider,
Vâdesi yetenler borcunu öder.
Kuşlar yılda bir kez sılaya gider,
Onlar da terkini komaz sılanın”
DEDEDEN TORUNLARA (ZEYNEP & BARAN) MASAL
Bir varmış bir yokmuuuşş.. kalburların saman içinde saklandığı, devenin tellâl olduğu, saç kestirmek için pireye gittiğimiz evveli bir zamanda, bir köpek kardeş varmııış. Bu köpeğin pırıl pırıl tüyleri, bembeyaz dişleri, güçlü bacakları, uzun kıvrık bir kuyruğu varmış. Sahibinin bahçesinde zincirle bir ağaca bağlı, gelene geçene bütün gün “hav hüv” eder dururmuş.
21 Haziran’da Greenwich’teki saat 10:51’i gösterirken, dünyamızın kuzey kutbu güneşe en yakın eğiminde olacaktır.
Bu an, “Gün dönümü” ya da “Summer Solstice” diye anılır.
Günlerden bir gün yiyecek bulmak için dağlardan yorgun bir kurt inmiş. Bu garip kurt, açlıktan bir deri bir kemik, yorgunluktan gözünün feri geçmiş bir halde köpek kardeşe yaklaşıp sormuş, “Senin tüylerin parlak, kasların güçlü, kuyruğun uzun, karnın tok nedendir acep ?”
Köpek kardeş bir çalımla, “elbette be kurt kardeş… benim sahibim beni günde üç oğün besler, postumu tarar parlatır, birlikte yürüyüşe çıkarız sahibimle. Yiyecek peşinde hiç koşmam.. sadece bazen kedi kovalarım..o da sırf zevkim için” demiş.
“Alâ gözlerini sevdiğim dilber
Dikerler ağacı dal benim için
Aşam dedim, aşamadım başından,
Yağıyor yollara kar benim için.
Karac’oğlan der ki: Yerim, içerim,
Ağır saltanatla konar göçerim.
Ahdim olsun, seni alır kaçarım,
Ferman çıkarsınlar bir benim için”
“Solstice” Latince’de “”sol”=güneş ve “sistere” = ‘duraklamak, olduğu yerde durmak’ sözcüklerinden türetilmiştir ki güya güneşimiz gün dönümü sırasında bir an için duraklasıymış. Töbe estağfurullâh ki çarpılacaklar..bence tümüyle montaj. Güneşimiz hâşâ ve asla duraklıyabilemez.
“Aman da ne güzelmiş senin bu hâllerin” demiş kurt kardeş köpeğe, “ben de onun bir sevgili kurdu olsam, bana da böyle bakar mı acep sahibin?” “Bence bakar” demiş köpek kardeş..”neden bakmasın..benim sahibim pek iyidir pek yiğittir..hem sen de az çok köpek sayılırsın” “Tamam öyleyse” demiş kurt kardeş, “sahibinin gelmesini bekliyelim de tanışalım bari”
“Atım, kalk gidelim dağdan yukarı,
Böyle dağlar koç yiğide dağ olmaz.
Yedi yerden yaralarım sızılar,
Bu yarayı çeken yiğit sağ olmaz.
Karac’oğlan der ki: Korktum haramdan,
Ayrı düştüm yurttan, harap hânemden.
Bir yiğidi ayırsalar yurdundan,
Yurdundan ayrı düşen sağ olmaz”
Sevgili güneşimiz, 21 Haziran’da (“solstice”) tüm kuzey yarımkürede gökyüzünde en yüksek konumunda olacaktır.
Güneşimiz kuzey kutbunda dahi , kendince en yüksek konumda olacak ve daha uzunca bir süre asla batmıyacaktır ki “sahûr” nedir “iftar” nedir asla bilinmez. Heyhât, güneşimizin bu yüksekliği giderek azalmaktadır, çünkü dünyamızın ekseninin eğiklik açısı giderek küçülmektedir.
Sahibinin gelmesini beklerlerken, eyvahlar olsun ki, kurt kardeş bir anda köpeğin boynundaki tasmayı görüvermiş. “Nedir o senin boynundaki köpek kardeş ?” diye merakla sual edince, köpektir, “buna tasma derler “ demiş, “sahibim beni bu tasmayla ağaca bağlar.. bazen de zinciriyle de tasmamdan çekip istediği yere götürür beni” demesiyle, kurt kardeş bir anda hayret ve kızgınlıkla dikilmiş; “Bana bak , bana bak köpek kardeş !!” diye bağırmış, ben hür doğdum hür yaşarım !.. Açlıktan kimseye esir olmam !!..” diye havlayıp, hızla arkasını dönmüş ve tozu dumana katarak dağlara doğru koşarak gözden kaybolmuş.
Gün dönümünde, “Yengeç dönencesi” boyunca güneş tam tepede olacak, kısmetse cümlemiz en uzun günü ve en kısa geceyi peşpeşe idrâk edeceğiz. “Yengeç dönencesi de nedir ?” diye soranlara ; dünyamız ekseninin eğilme derecesine hürmeten, 23 1/2’inci kuzey paralel üzeri “Yengeç dönencesi” (Tropic of cancer”) tesmiye olunup, şeklini ise sevâbımıza aşağıda göstermekteyiz.
Babalar günü anneler günü kadar rağbet görmese de, tüm yurtta, dış temsilciliklerde ve yavru vatan Kıbrıs’ta törensiz mörensiz ilelebet kutlanacaktır. Bu cümleden olmak üzere, bu fakirin aklının ucu ahacık şöyledir:
ZİHNİYE & ENVER SÜMER
Amerika’nın geleceğinin en karanlık yönü, babasını bilmeyen çocukların yüzdesinin giderek artmasıdır kanımızca. Özellikle Afrika kökenli Amerikalılar’da babasızlık oranı pek çok bölgede yüzde seksenbeşi aşmıştır ve bu oran giderek de artmaktadır ki, Hüda koruya.
Yoksulluğun, cehaletin ve suç işlemenin “babasızlıkla” doğru orantısı bilimsel olarak defalarca gösterilmesine rağmen, bu gerçek başta Obama olmak üzere hiç bir politikacının ya umurunda değildir, ya da oy sevgisinden, hepsi politik korkaklık içindedirler.
Bu konuya el atan yürekliler ise anında ırkçılıkla suçlanır Amerikanın liberal çevrelerinde.
“Bir yiğit düşmesin elin diline,
Söyleyi söyleyi destan ederler.
Nice yavuz olsa yiğidin adı,
Ânı gurbet ile mihmân ederler.
Karac’oğlan der ki: Nâmı alemde,
Kudredden çekilmiş kaşlar kalemde.
Vâdem yetip gurbet elde ölende,
Duyar düşmanlarım bayrâm ederler”
Eski Yunan’da gün dönümünde (21 Haziran) güneşimiz Yengeç burcundayken, Hz. İsa’nın doğduğu zaman İkizler burcuna girmiş, 1989’da ise Boğa burcuna yerleşmiştir ki, daha 2000 yıl kadar bu burcun içinde kalacaktır; burç falı meraklılarına duyurulur.
Yüzlerce milyon dolar zengini, yoksulsever Hillary Clinton, “It takes a Village” adlı kitabında Afrika’daki ilkel bir kabileyi örnek gösterip, doğan bir çocuğun yetiştirilmesinin tüm kabilenin görevi olduğunu anlatır ve üstü kapalı olarak babasız çocuk yetiştirmenin “erdemlerini (!)” savunur. Öte yandan Obama, her iki seçimde de, çocuğu olan yalnız yaşayan kadınların oylarının yüzde yetmişbeşini almış idi.
Gün dönümünde güneş, Ekvator’dakiler için en alçak durumunda olacaktır.
Sînimiz (yaşımız) bulûğa ermeden, bir gün rahmetli sevgili babamız bizi 5 Ocak’ta Çukurova’nın kurtuluş bayramına götürür iken, “oğlum, bayram yerinde havâi fişek atacaklar” demesiyle, fakir sen bu lâfı “oğlum bayram yerinde havaya eşek atacaklar” diye anladığımızdan, hâliyle, bayram yerinde epeyce aranmış idik.
Gün dönümünde güneş, doğuşundan batışına kadar, gökteki en uzun yayını çizecektir
“Alâ gözlerini sevdiğim dilber,
Göster cemalini, görmeye geldim.
Şeftalin derdime derman dediler,
Gerçek mi sevdiğim? Sormaya geldim.
Gündüz hayâllerim, gece düşlerim,
Uyandıkça ağlamaya başlarım.
Sevdiğim üstünde uçan kuşların,
Tutup kanatların kırmaya geldim.
Senin âşıkların gülmez dediler,
Ağlayıp yaşını silmez dediler.
Seni bir kez saran ölmez dediler,
Gerçek mi efendim? Sarmaya geldim.
Senin işin yiyip içmek dediler,
Yâran ile konup göçmek dediler,
Göğsün cennet, koynun uçmak dediler,
Hak nasip ederse görmeye geldim.
Mâyıl oldum senin ince beline,
Canım kurban olsun tatlı diline.
Âşık olup senin hüsnün bağına,
Kırmızı güllerin dermeye geldim.
Karac’oğlan der ki: İsim doğrusu,
Gökte melek, yerde hümâ yavrusu.
Söyleyim ben sana sözün doğrusu,
Soyunup koynuna girmeye geldim”
Babamdan baba olmayı öğrendim. Gözleriniz hep yükseklerde olsun.
FPT Timur Sümer
You must be logged in to post a comment.